Markasız siyaset olur mu?
Başka açıdan sorarsak eğer
solda marka olur mu?
Siyasi partilerin markası
liderleridir burjuva siyaseti için, lider marka olunca elbette o markanın da
bir fiyatı olur…
Siyasi hayatımızın marka
olan liderleri koltuklarında hep kalmışlar, kalamayanların ise sonucunu bir
kaset belirlemiştir, çünkü marka olmak aynı zamanda taklit edilmeyi ya da
saldırıyı peşin kabul etmek gereklidir.
Diğer yandan marka olmak,
siyaset için para kaynağıdır. Liderin resimleri, imzası, çevresi, tüketimi de
paraya dönderilir... Bundan en fazla yakın çevresi yararlanır diyorsanız büyük
bir yanılgı içinde olursunuz... Bakın dolandırıcılar en çok bugünlerde hangi
markayı kullanıyorlar? "Efendim" diyor telefonun öteki tarafında
"ben emniyetten ya da savcılıktan arıyorum, elimizde Fetö ile ilgili bir
dosya var..." o an nefes tutuluyor, arkaya bir fon veriliyor...
Ne kadar suskunluk uzun
sürerse o kadar etkilidir, çünkü beklenmedik anda gelen telefon resmi bir
söylemin ağırlığı hissedilir...
Bunu yapan Fetöcüler mi?
Asla değil! olsa zaten
teşhir edilir, operasyon yapıldıktan sonra öyle böyle değil, yandaş, candaş
medyanın günlerce süren bir propagandasına dönüşür, fakat sürekli birileri para
kaybediyor, kaybedenlerin önemli bölümü okumuş, makam sahibi olan, unvanı olan
kişiler. Şimdi onlara “meslek aptalı” insanları da söyleyenler var, ama onlar
aptal olsaydı unvanları almak için o kadar şey düşünüp gerçekleştiremezdi,
demek ki aptal filan değiller...
Kısaca bu arada verilen ara
dolandırıcının istediği etki yapar, illüzyona girer, gider bankadan parayı
çeker ve verir... Peki, bu ortamı yaratan siyasiler hiç mi bu dolandırıcılara
dolaylı teşvik etmemiş olmasın...
Dolandırıcı adı üzerinde
siyasi değil, mesleği bu…
Dolandırıcının bir siyasi
ayağı yok ama dolandırıcı siyasi atmosferi çok iyi takip edip, kendi mesleği
için yaratıcı olanlardır...
Taklit etmez, yeni şeyler
bulur ve uygular...
Köprü satılacaksa ilk onlar
satar, bakar siyasi köprü satışı iyi, bütçe açığını köprü satışı ile kapatmayı
düşünür, dolandırıcılarda siyasilere yol gösterici olur, liberalizm dersin
nereden aldığının önemi yok, önemli olan para kazanmak...
Sonuç mu, efendim marka
olmanın bir de bedeli vardır..
Peki, radikal örgütlerin
markası var mı?
Elbette var!
Tüm dünyada “Che” her
solcunun markasıdır, kapitalistler ondan sigara, çanta üretip para kazandı...
Küresel olarak paraya döndürdüler... Bayraklar, flamalar filanı boş verin,
sadece çay bardağından bile milyarlarca para kazandılar, çakmaktan...
Neyse efendim küresel markaların
yanında bizim yerel liderlerin markalarda var, örneğin Mahir Çayan bir
markadır. Sadece Mahir Çayan ülkemizde tanınır, başka ülkede tanınmaz, örneğin
Türklerin en çok yaşadığı Almanya’da Mahir Çayan sol taban tarafından tüketilen
marka değildir, Alman solcusu Mahir Çayan'ı tanımaz... Türk solcuların küçük
bir kesimi tüketir, tüketim Türkiye’de üretilir orada etnik pazar içinde
tüketilir...
Aynı şekilde Deniz Gezmiş...
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan'a göre daha popülerdir. Hatta onun geleneğini devam
ettiren siyasi yapılar bu markayı kim pazarlarsa pazarlasın en sonunda bu
popüler duruş kendi siyasi yapılarına pozitif katkı yapacağını düşünerek,
tüketim haline gelmesine hatta onun ağzı ile uydurulmuş hikayeler ile
destanlaştırılmasına ses çıkarmazlar...
Kısaca marka varsa
siyasette, para kazanlarda olur ve genelde bu parayı o siyaset ile ilgisi
olmayan tüccarlar kazanır...
Üreticisi olan Çin her türlü
markadan taklit ürün üreterek her etnik pazara mal üretir... Bu arada 12 Eylül
öncesi bir derginin logosu markalaştırmak için bayağı bir çaba sarf ediliyor,
dergiler yayınlanıyor, ölenlerin üzerine bayrak şeklinde örtülüyor, hatta
flamanın yanında kolye, yüzük şeklinde üretilen metal tüketim malzeme üretiliyor
ama diğer tüketim metaları gibi popüler olamadı. Sembolü şimdilik küçük bir çevre içinde
pazarlanmaya devam ediyor, pazarlayanlar piyasa üreticisi olan tüccar değil,
hiç bir yerden gelir olmayan, ticari kafa yerine arkadaşının ihtiyacını karşılayan
küçük dar alan paslaşması şeklinde devam ediyor... Elbette o da ticaret ama
sonuçta markalaşmamış ürünün yaygınlaşması şimdilik piyasa koşullarının dışına
düşüyor ama olmayacak anlamına gelmez…
Marka için ortam çok
önemlidir, bazen firmalar o ortamı yaratır, bazen küresel siyaset ihtiyacına
uygun devletler içinde popüler bir şeyler yaratır ve tüketime sunulur. Popüler
bir şeyler ihtiyaca göre yaratılır ve birden talep ortaya çıkabilir, onun
içinde o siyasi hareketin toplum içinde biraz yaygınlaşması gereklidir. Örneğin
AKP iktidara geldikten sonra marka olarak Rabia işareti geliştirdi ama ülkemiz
için yabancı olan bu sembolün tüketim maddesi olamadı ama ak kelimesi ile
başlayanlar birden markalaştırıldı, hatta AKP lideri kendi adını marka olarak
tescilletti… Yani onun adına yapılan her türünden marka hakkını istiyor…
Marka için sadece görünür
olması gerekli bir ortam yaratmıyor, başka şeylerinde yan yana gelmesi
gereklidir...
Geçen günlerde yaşanmış Sezen
Aksu örneğinde olduğu gibi, “camiden serçeye taş atılması” sonucu birden marka
değeri artmış ama piyasa koşulları onu daha fazla pazarlamak için kullanmadan
söndürmüştür. Amaç ile hedef arasında bir sorun çıkmıştır, iktidarın dolayı ya
da direkt temsilcisine yönelik saldırı, amacın çok dışına çıkınca, saldırının
karşılığı bedeli ağır olacağını düşünen siyasi irada bu marka oluşturma
sürecini yarıda kesip ve sonlandırdı… Kısaca bir marka değeri var ama popüler
olmaktan siyasi tercih ile ortadan kaldırılmıştır...
Hepimizin sanırım kafasında
oluşan soru şu olmalıdır; markasız siyaset olur mu?
Marka haline gelen bir lider
olunca örgütlenmek çok kolay, hatta çevresini tüm günahlarını üzerine
atacakları bir hedef tahtası olabiliyor… Makta olmak risktir, siyasette riski içinde
hep taşır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.