Harun düştü usuma...
Yıllar yıllar
öncesiydi... İlk karikatür sergimi açmak için Side’yi seçmiştim. Side bereket
tanrısının elinde tuttuğu nardır... Yani berekettir... İlk adımı Side’de
atacaktım… Oranın müze müdürü aracılığı ile sergi açmak için elimde
karikatürlerim, diğer elimde yarın dergisi arka kapağında Harun Karadeniz...
O dönemde tek çıkan
sol gençlik dergisi Yarın...
Dayanışma
kaçınılmazdır, gittim dergiden bir koli dergi aldım ve çıktım yola... Sergiyi
açtım, yarın dergisini de satıyorum... Karikatürümü yabancılar alıyor, çok ucuz
onlar için, ticareti bilmiyorum ben üretendim, satan değil…
Hala da üretiyorum
hala da satışı öğrenemedim...
Harun Karadeniz
derginin arka kapağında ve jandarma sergiyi bastı... Karikatürler ortalığa
saçtılar, dergiler elden ele, ee daha 12 Eylül rüzgarı hala sert esiyor… Neyse
apar topar toparladım ve kaçtım sergi yerinden, çünkü bir de jandarma, dal
falan işleri ile uğraşmamak gerek...
Dergileri kurtardım
diye anımsıyorum ama soluğu Ankara’da aldım... Soruşturma açılması kaçınılmazdı
diye düşünüyorum ama Harun Karadeniz benim 12 Eylül sonrası ilk korsan eylemim
oldu, çünkü dergileri orada satışa sunduğumu müze müdür bilmiyordu...
Yıllar sonra evim ve
yolum onun mezarının olduğu Karacaahmet Mezarlığının yanına düştü... Her
geçişte onun oradan mezarlığına uğrar yaban otları temizlerdim. Yolun kenarında
duvar ile sırt sırta, Allahtan yol açacağız diye onun mezarının üzerinden yol
geçirmemişlerdi.
Yaşamı tam sınırdan
kurtaramadı ama mezarı tam sınırdan kurtarmış...
Yıllarca her geçişimde
saygılarımı oradan sundum...
Sonra ne mi oldu,
Çetin Uygur ile tanıştım. Çetin Uygur onun yoldaşı... Çetin abiye hep sordum
ama o hep anlatmaktan kaçındı, yazdık be dedi, anlatacak bir şey yok…
Şimdi Çetin abi de hiç
bir şey anlatamaz, o da hafızasını kaybetti...
Yaşamdan, insanların
arasından çekildi nefes alırken girdi bir odaya, yalnızlığını yaşıyor...
Sorarım dostlara ara ara Kartal’a gittiğimde... Arayan soran var mıdır diye,
çekilmiştir artık yoktur, tarihe kaldı hepsi…
Harun Karadeniz benim
örnek aldığım güzel insanlardandır...
12 Eylül öncesi
parçalı gençlik, her parçanın kahramanları vardı… Benim kahramanım Mahir
Çayan’dı... Sonra Deniz oldu, sonra öğrendikçe hepsi olmaya başladı, sonra
evimize gidip gelenler, sonra aramızdan ayrılanlar, sonra duvar yazılarında
isimlerini geçirdiğimiz ama hep isminin arkasından ölümsüzdür, mücadelemizde
yaşıyor dediklerimiz...
Sonra mücadele ortadan
kalktı, onlarda tıpkı çetin abi gibi bir odaya kapatıldı, hayattan kopardılar
ve o odaya gidip gelenlere sorar olduk, Mamak türküleri, samsun asfaltı, kömür
deposu derken zaman akıp geçti, o odadan çıkıp gelenler oldu…
Alime Mitap için sergi
yaptık karanfillerin boynunu koparıp sergi defterinin yanına koymuştum...
Sembolikti...
Odaya kapananlardan
yaşama dönenler oldu ama artık hiçbir eskisi gibi kahramanım değildi, mücadele
mi sonlanmıştı yoksa hepten mi değişmişti?
Harun Karadeniz, Çetin
Uygur... İki kahramanım yıllar sonra bir yazıda birleşti...
Harun'u anan
paylaşımlar gördüm sosyal medyada, küçük bir grup bayrağını almış mezarına
gitmiş... Küçük de olsa umudum hala filiz olarak durur, neden filizler ağaç olamaz???
İsmail Cem
Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.