Tarihin dipnotlarından güncele bir katkı..
Eskiden Katolik dünyasının iki merkezi vardı, roma tek değildi, bugünkü
Fransa sınırları içinde yer alan Avignon. Katolikler birlik adına birçok
girişimde bulunsa da bir türlü birlik sağlanamıyordu... Bu arada kutsal kitap
konusunda da tartışmalar oluşmaya başlamıştır.. Giordano Bruno, "tanrı,
iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki
kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı
kullanırlar." dediği için yakılarak idam edilecektir... Ondan bir yüzyıl
sonra ise alman martin Luther Katolik kilisesine köklü bir eleştiri getirecek
ve ona Jean Calvin destek verecektir. Fransa'da tutunamayan Jean Calvin
İsviçre’ye kaçacak ve orada görüşlerini yazmaya ve ulaştırmaya devam
edecektir... Protestan kilisesinin doğması katliamları da beraberinde getirdi.
Fransa'da Jean Calvin taraftarı olarak 10 bin insan öldürülmüştür. Kısa sürede
köylü savaşları diye adlandırılan 30 yıl savaşları başlayacaktır. Milyonlarca
insan bir birini boğazlar... Sonuç alınamaz, her iki tarafta mutlak üstünlük
sağlayamaz ve Osnabrück ve Münster'de taraflar bir araya gelir ve ilk laik
devletin temeli atılır, devlet din işleri ile uğraşmayacak ve insanların
inancına karışmayacaktır... Karıştığında ne olduğu ortadadır, milyonlarca insan
ölmüştür... Westphalia anlaşması ulus devlete giden yolunu açacaktır... Bugün
ki Avrupa Birliği görüşünün de temelidir... Konumuza dönelim efendim,
Katolikler birlik, birlik derken parçalanmıştır. Ortodokslar Moskova ve Kostantiye
merkezi olarak kendilerini Roma’dan zaten ayrı tutmuşlar, takvimleri de
farklıdır... Birlik söylemleri hep ayrılıkları körüklemiştir...
Birileri ne zaman birlik derse hemen ayrılık arkasından geldiğini yakın
tarihimizde gördüm, o yüzden ben tüm birlik girişimlerine karşıyım!...
Gücünüz yetiyorsa eylemlerinizi ortaya koyarsınız, o eylemler sokakta
birliği ortaya çıkarır, yoksa tartışmalar ile., program arayışları ile zaman
hızlı tükeniyor ve 12 Eylül sonrası oluşmuş olan tüm inisiyatifler hepsi tarihin
çöplüğünde kimse dönüp bile bakmıyor...
AKP gidici, bu gidiciliğini sağlayan ne yazık ki muhalefet değil, keşke
muhalefetin eylemleri, inatçı direnişi, kitlesi ile olsaydı, olmuyor...
1 Mayıs İstanbul eylemlerinde iki bayrak sopası sallayarak barajın
açılmadığını gördük, neden 15 -16 Haziran tarihi hiç göz önüne alınmaz, çünkü o
zamanki liderlik anlayışı bugün yok, iş zora gelince hemen kıvır ve kaç
taktiği... Yıllardır Taksim Meydanı çağrısı olur, iktidar izin verince meydana
çıkılıyor, izin vermediği an uzaktan bir iki çıkma girişimi oluyor ya da otelde
oda kiralayıp bir grup insanı çıkarıp dava konusu ediyor, sonrası, sonrası
yok...
Çünkü devamlılık inatçılık yok...
Ülkemizin en uzun inatçı eylemi Haydarpaşa Gar eylemidir, bir avuç insanın
inadı var orada, sahip çıkmaya gelince o bir avuç insan yok sayılıyor, büyük
büyük isimler sıralanıyor... Ortada hiç biri yok...
Kısaca birlik arayışları yerine, gücü yeten sokağa çıkacaktır, Karacabey’de
köylüler yola çıkıp trafiğe kapattı, önceden planlı, programlı, düzenli bir
eylem değil ama neden bu eylemler ülke sathında inatçı bir lojistiği engelleyen
eylem olmasın? Bunu yapacak güçtür değişimi yapacak olan, süslü laflar değil...
Bu arada son Saraçhane’deki 1 Mayıs günü yaşananları çağrıcı olanların hiçbiri
yaşanmış olan hayal kırıklığının ne hesabını verdi ne de istifa ettiler... O
olay başlı başına yüz kızartıcı ve yüz karası bir duruştu, ya sözün arkasında
sonuna kadar duracaksın ya da hiç çağrı yapmayacaksın, gidip Maltepe dolgu
alanında kuzu kuzu bayrak sallayarak kutlayacaksın...
Ben yaptım oldu anlayışı olduğu sürece ülkede hiç bir şey olmayacağını
düşünüyorum...
Solcuların en büyük sorunu hep kendilerini haklı, doğru karşısındakinin
haklı olabileceğini düşünememesidir... Ortak hareket edemiyor, güçlü olan
kendisini dayatıyor ve istediği gibi olmadığı an hemen o isteğe uymayanı
dışlıyor…
Tek maddi sorunu örgütler yaşar gibi algı yaşatıp örgüt ile dayanışma,
bireylerin sorunlarına uzak durma durumu söz konusu... Bireyler artık yol
ücretini, simit ve çay parasını düşünür hale geldi… O ekonomiyi düşünen birinin
çağrılan herhangi bir eyleme gelme şansı ne kadardır? Kendi insanına sahip çıkamayanların ülke
sathında ülke sorunlarına sahip çıkabilir mi? Toplumun en küçük birimi ailedir
ve eylemlerde gördüğünüz aile reisi (yasal olan) orada, diğerleri evinde ya da
tablet başında video seyrediyor... Burada bile anlayış birliği yok, ailesini
örgütleyemeyen birinin işçi sınıfının önünden gitme hakkına sahip olabilir mi?
Burjuva siyaseti bile meydanlarda eşini alıp sahneye çıkıyor, Erdoğan öyle,
İmamoğlu öğle, peki solcular ne yapıyor, tek tabanca! Hiç gördünüz mü TİP
başkanını eşi ile birlikte poz verdiğini? Popüler siyaset yapıyor ya, o yüzden TİP
dedim, diğerleri de aynı... Eş başkanlar var, başkanlar kurulu var ama hepsi
eşsiz meydanlarda konuşmacı, konuşmacı olmadığı eylemlere zaten gitmiyor...
Sözü çok dolandırdım sanırım, ben birlik sözünü duyduğum an ayrılıkların
olduğunu, ayrılıkları örgütlediğini düşünüyorum...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.