Galata Gazete


27 Kasım 2024 Çarşamba

Devlet ana ama kimin anası?

Devlet ana ama kimin anası?

Bir devletin kimin sorusuna yanıt aradığınızda, o devletten kimin / kimlerin pozitif yararlanmasına bakmak gereklidir. Devlet, kimleri ötekileştiriyor, kimlere sahip çıkıyor?

Kurucu liderler, devleti kurarken normal olarak ittifaklar kurar; o ittifaklar başarıya ulaştıktan sonra ortadan kalkar ve o kurduğu ve birlikte başardıklarını bir bir etrafından uzaklaştırır ve ötekileştirir. Kurucular kuruluş sürecinde sözlerini bir bir inkar eder ya da yok sayar. Yolda birlikte giderken oluşan dostluklar, iktidarı, gücü ele geçirdikten sonra oluşan düşmanlıkların altyapısını oluşturur. Her devrim, her siyasi başarı, önce birlikte yol aldıkları arasında ayrımlaştırarak, ötekileştirdiklerini yok etme ile başlar.

İçinde bulunduğumuz devlet Osmanlı Devleti’nin devamıdır; Birinci Dünya Savaşı’na sokan bir ideolojinin oluşturmuş olduğu hayalin somut halidir. İttihat ve Terakki Partisi kuruluşunda yer alan tüm siyasi görüşler, halklar ve var olan iktidara karşı olanların oluşturmuş olduğu heterojen bir siyasi partidir. İktidarı ele geçirince, parti ittifak içinde olduklarını devleti yok etmeye, kendi ulus devletini kurmak isteyen ayrılıkçılar diyerek önce ötekileştirdi, mecliste birlikte yer aldığı vekilleri sürdü ve sürgün yolunda hepsini infaz etti.

Sonuçta Birinci Dünya Savaşı, yeni devletin oluşumu için ortam yarattı. Balkanlardan göç edenlerin yeni devletin omurgası olacağı zaten biliniyordu, çünkü Osmanlı Devleti bir Balkan devletiydi ve Balkanlardan sürülmüş halkın devlet geleneği, kültürü ve birikimi vardı. Kurucu babalar olarak kabul edilenlerin hepsi İttihat ve Terakki Partisi kadrolarıdır ve o kadrolar yenilmiş liderlerin bertaraf edilmesiyle oluşan boşlukta yeni liderlik kadrosunu kurmuş kişilerdir. Devlette devamlılık esastır ve bu esas yeni başkentte ilke olarak devam edecektir.

Yeni kurulan, yeni liderleriyle yol alan devletin kuruluş yolunda Anadolu/ Mezopotamya toprağında yer alan tüm halklar ve güçlerle ittifak kurması kaçınılmazdır; öyle de olmuştur. İlk meclis, Osmanlı İmparatorluğu’nun son meclisi gibidir; sürülenlerin (tehcir) dışında geride kalmış tüm kesimlerin temsilcisi vardır. Resmen devlet olarak kabul edildikten sonra kurulan ittifaklar dağılmış ve yeni anayasalar yazılarak yeni devletin duruşu, hedefi, ideolojisi, sınıfı belirlenmiştir.

Kurucuların içinde başlayan iktidar kavgası, kısa sürede İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmasıyla birlikte kendi evlatlarını bir bir yemiştir.

Devletin kurucuları bellidir ama ideolojik ve sınıfsal bakışı net olunca homojen devlet yaratma hedefi ile ötekileştirilenler de belirlenmiştir. Devletin kurumları içinde onlar yoktur. Aleviler dışlanmış, onları olduğu gibi kabul etmek yerine Sünni olarak oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasa güvencesi ile korunan bir kurumun içinde yeri yoktur; aksine yok edilmesi ve sünnileştirilmesi / ehlileştirilmesi gereken hedef kitle olarak ilan edilmiştir. Bu hedef hemen uygulanmaya konmamıştır, çünkü Kürt isyanları biraz ertelenmesine sebep olmuştur. Aleviler, yeni devlette Osmanlı’da olduğu gibi dışarıdan bakan ve izleyici konumundadır... Ankara yolunda kurucu babaların Hacıbektaş’a gidip Alevi liderlerle görüşmüş olması, onları olduğu gibi kabul edeceği anlamına gelmez; onları bir süreliğine yedeğine almış ve kısa sürede Hacıbektaş türbesini kapatarak uzun süre yıkılmasını beklemiş, bakmış olmuyor müze olarak açmasına izin vermiştir. Cem törenleri, Alevi geleneklerinin açıkça kendisini ifade etmesi ve yaşatması, devlet yasalarına göre cezayı gerektiren davranışlar olarak kabul edilmiş ve yakalananlar tarikatlar yasasına göre cezalandırılmıştır. Alevilerin şehirlere göçü ile Alevilik şehirlerde gizli, saklı olarak varlığını ozanların sözlerinde ilçe dernekleri adı altında yaşatmış ve dini törenlerini açıkça yapamamışlardır; camilerin gölgesinde, ezanların sesi altında sessizce kendi dualarını ve oruçlarını tutmuşlardır. Alevilik günümüzde dahi devlet kademesinde resmi bir dini cemaat olarak tanınmaz, Kültür Bakanlığı’nda bir kültür olarak bir dairesi vardır. Yani dini kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, Aleviliği ve Alevileri hala öteki olarak görmekte ve onların çocuklarına okullara gönderdiği hocalar ile asimile etmeye devam etmektedir.

Yeni devletin iki önemli sorunu kuruluşundan itibaren hep var olmuştur: Kürtler ve Aleviler. İkisi konusunda devlet bir türlü açılım yapamamaktadır, çünkü kurucuların ideolojisini reddetmeden onları kabul etmek imkansız gibidir.

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.