Devlet ana ama kimin anası?
Bir devletin kimin sorusuna yanıt aradığınızda, o devletten
kimin / kimlerin pozitif yararlanmasına bakmak gereklidir. Devlet, kimleri
ötekileştiriyor, kimlere sahip çıkıyor?
Kurucu liderler, devleti kurarken normal olarak ittifaklar
kurar; o ittifaklar başarıya ulaştıktan sonra ortadan kalkar ve o kurduğu ve
birlikte başardıklarını bir bir etrafından uzaklaştırır ve ötekileştirir.
Kurucular kuruluş sürecinde sözlerini bir bir inkar eder ya da yok sayar. Yolda
birlikte giderken oluşan dostluklar, iktidarı, gücü ele geçirdikten sonra oluşan
düşmanlıkların altyapısını oluşturur. Her devrim, her siyasi başarı, önce
birlikte yol aldıkları arasında ayrımlaştırarak, ötekileştirdiklerini yok etme
ile başlar.
İçinde bulunduğumuz devlet Osmanlı Devleti’nin devamıdır; Birinci
Dünya Savaşı’na sokan bir ideolojinin oluşturmuş olduğu hayalin somut halidir.
İttihat ve Terakki Partisi kuruluşunda yer alan tüm siyasi görüşler, halklar ve
var olan iktidara karşı olanların oluşturmuş olduğu heterojen bir siyasi
partidir. İktidarı ele geçirince, parti ittifak içinde olduklarını devleti yok
etmeye, kendi ulus devletini kurmak isteyen ayrılıkçılar diyerek önce ötekileştirdi,
mecliste birlikte yer aldığı vekilleri sürdü ve sürgün yolunda hepsini infaz
etti.
Sonuçta Birinci Dünya Savaşı, yeni devletin oluşumu için
ortam yarattı. Balkanlardan göç edenlerin yeni devletin omurgası olacağı zaten
biliniyordu, çünkü Osmanlı Devleti bir Balkan devletiydi ve Balkanlardan
sürülmüş halkın devlet geleneği, kültürü ve birikimi vardı. Kurucu babalar
olarak kabul edilenlerin hepsi İttihat ve Terakki Partisi kadrolarıdır ve o
kadrolar yenilmiş liderlerin bertaraf edilmesiyle oluşan boşlukta yeni liderlik
kadrosunu kurmuş kişilerdir. Devlette devamlılık esastır ve bu esas yeni başkentte
ilke olarak devam edecektir.
Yeni kurulan, yeni liderleriyle yol alan devletin kuruluş
yolunda Anadolu/ Mezopotamya toprağında yer alan tüm halklar ve güçlerle
ittifak kurması kaçınılmazdır; öyle de olmuştur. İlk meclis, Osmanlı İmparatorluğu’nun
son meclisi gibidir; sürülenlerin (tehcir) dışında geride kalmış tüm kesimlerin
temsilcisi vardır. Resmen devlet olarak kabul edildikten sonra kurulan
ittifaklar dağılmış ve yeni anayasalar yazılarak yeni devletin duruşu, hedefi,
ideolojisi, sınıfı belirlenmiştir.
Kurucuların içinde başlayan iktidar kavgası, kısa sürede İstiklal
Mahkemeleri’nin kurulmasıyla birlikte kendi evlatlarını bir bir yemiştir.
Devletin kurucuları bellidir ama ideolojik ve sınıfsal bakışı
net olunca homojen devlet yaratma hedefi ile ötekileştirilenler de belirlenmiştir.
Devletin kurumları içinde onlar yoktur. Aleviler dışlanmış, onları olduğu gibi
kabul etmek yerine Sünni olarak oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasa
güvencesi ile korunan bir kurumun içinde yeri yoktur; aksine yok edilmesi ve sünnileştirilmesi
/ ehlileştirilmesi gereken hedef kitle olarak ilan edilmiştir. Bu hedef hemen
uygulanmaya konmamıştır, çünkü Kürt isyanları biraz ertelenmesine sebep olmuştur.
Aleviler, yeni devlette Osmanlı’da olduğu gibi dışarıdan bakan ve izleyici
konumundadır... Ankara yolunda kurucu babaların Hacıbektaş’a gidip Alevi
liderlerle görüşmüş olması, onları olduğu gibi kabul edeceği anlamına gelmez;
onları bir süreliğine yedeğine almış ve kısa sürede Hacıbektaş türbesini
kapatarak uzun süre yıkılmasını beklemiş, bakmış olmuyor müze olarak açmasına
izin vermiştir. Cem törenleri, Alevi geleneklerinin açıkça kendisini ifade
etmesi ve yaşatması, devlet yasalarına göre cezayı gerektiren davranışlar
olarak kabul edilmiş ve yakalananlar tarikatlar yasasına göre cezalandırılmıştır.
Alevilerin şehirlere göçü ile Alevilik şehirlerde gizli, saklı olarak varlığını
ozanların sözlerinde ilçe dernekleri adı altında yaşatmış ve dini törenlerini açıkça
yapamamışlardır; camilerin gölgesinde, ezanların sesi altında sessizce kendi
dualarını ve oruçlarını tutmuşlardır. Alevilik günümüzde dahi devlet
kademesinde resmi bir dini cemaat olarak tanınmaz, Kültür Bakanlığı’nda bir kültür
olarak bir dairesi vardır. Yani dini kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, Aleviliği
ve Alevileri hala öteki olarak görmekte ve onların çocuklarına okullara gönderdiği
hocalar ile asimile etmeye devam etmektedir.
Yeni devletin iki önemli sorunu kuruluşundan itibaren hep
var olmuştur: Kürtler ve Aleviler. İkisi konusunda devlet bir türlü açılım yapamamaktadır,
çünkü kurucuların ideolojisini reddetmeden onları kabul etmek imkansız gibidir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.