Galata Gazete


2 Eylül 2015 Çarşamba

İçim daralıyor…

İçim daralıyor…

Suriye’de savaşı başlattılar, sahillerimize artık çocuk cesetleri vurmaya başladı.
Sahile vuran çocuk cesedine içimiz acıyarak bakmak zorundayız, yaşanıyor...
Sahillerimize kaç çocuk vurdu belli değil...
İzliyoruz...
Ruhumuz daralarak...
Yalanlar ile çevrili olan yaşam alanımızda artık vahamız ve sığınacağımı yerde kalmadı...
Mülteci yolda ölüyorsa, birisi bunların üzerinden para kazanıyor demektir...
Batan ülke ekonomisine, çöken turizm sektörüne taze kan olsun diye büyük olasılıkla lüks otellerin limanlarından batıya botlar kaldırılıyordur...
Artık hangisi gerçek, hangisi yalan bilemez olduk ama tek bildiğim sahilimize çocuk cesedi vuruyor, ellerimiz bağlı sadece ama sadece izliyor ve gözlerimiz kapatıyoruz...
Bizim çocuğumuzun başına gelmemesi için belki dua ediyoruz...
Savaşta bir koyup üç alayım diye düşünenler, ölenleri birer rakam olarak görme eğilimindedir. Orada bin insan ölmüş, milyon insan ölmüş onların umurunda değil. Irak işgalinden bu güne kadar Irak denen ülkenin topraklarında kaç milyon insan öldü, kim hissedebildi savaşta ölenlerin yakınlarının acısını, bizden uzaktı ve ekranlardan Bağdat’ın vurulmasını izlerken yılbaşı partisi yapılıyor diye bakanlarımız oldu. Patlayan her bombadan bir çocuğun ödü patladığını, her annenin ağıtlar ile zılgıt çektiğini kimse duymadı. O cinayeti bir sağır, bir kör duydu, bizler sadece gülerek ekranlardan baktık.
Hissetmedik, işgalin neler getirebileceğini. Duyumsayamadık, işgal edilen ülkede acılar içinde yaşanan gerçekleri.
Ülkenin diktatörüne verdiler gazı, attılar başka ülkelerin topraklarına, sonra iktidar gücünü korumak adına, üniter devlet adına, homojen ulus devleti kurmak bahanesi ile kendi ülkesinde yaşayan ve öteki gördüğü Kürtlerin, Şiilerin üzerine bombalar attı, katliamlar yaptı. Gazı verenler, bu ileri gitti deyip iktidar koltuğundan hemen almadı, daha fazla işkence, daha fazla acı çekti orada yaşayan haklar ve artık yeter derken işgal edenlerin çıkarına dokundu ve işgal başladı!
İşgal mülteci kapıların açılması demekti...
Savaş mültecililik ile eşit kelimedir.
Savaştan kaçanlar sığınmak ve güvende olmak için batıya göç ettiler.
Çünkü batı ışıltılar içinde, dünyanın en refah ülkesiydi…
Çekici özelliği vardı.
Savaş öncesi insanlar gitmek isterdi belki ama hayat kavgası kimseyi mülteci yoluna düşürmezdi.
Savaş, büyük yıkım olduğu kadar gelir kapısıydı…
Savaştan nemalananlar savaşın ganimetlerini ülkesine götüren işgal güçleriydi…
Birde onların çevresinde olan sırtlan gibi yağmacılar… Kan emiciler, zora düşmüşlerin organlarını satın alıp batıda pazarladılar. Güzel kız ve erkek çocuklarını alıp pazarladılar. Boş kalan topraklara uyuşturucu ekip sattılar… Kara paranın oluştuğu yerde karaborsa oluşması kadar doğal bir şey yoktur. Paranın gücü ile her şeyi mubah, her şeyi yapacaklarını düşündüler ama kontrol altında olduklarını da gözden uzak tutmadılar, cesaretlerinin de bir sınırı vardı, o sınır batının çıkarıdır.
Her savaş işbirlikçiyi yaratır, mülteci yarattığı gibi.
Her savaşın mağduru ve mağdurluk üzerinden para kazanların olduğunu kulağımızın arkasına koyalım, çünkü mağdur denilerek duyguların sömürülmesi ve o sömürüden yeni bir ekonomi yaratıldığı da unutmamak gereklidir, çünkü paranın olduğu yerde her şey mubahtır ve o işleyişin kuralı yoktur. Savaş kuralları ortadan kaldırır ve kendisine özgü yeni kuralları yaratır.
Ortadoğu bugünün ve dünün sorunu değildir, fakat dünün sorunu bugünü kana bulamaktadır. 
Dün yaratılan savaşın sorumluları mutlaka ama mutlaka yargılanmalıdır.
Ortadoğu lideri hayali kuranlar, Sünni çoğunluğun rahatsızlığını ileri sürüp silah sevkıyatı yapanlar, mutlaka ama mutlaka bu çocuğun cesedinde parmak izi vardır.
Olay yeri incelemesi yapan kriminal daireler neden gerçek suçluyu yakalayamaz?
Neden, çünkü hepsi suçlu, hepsi o batan mülteci botunun içinde gölgeleri, korkuları, yaydıkları yalanları vardı...
Dünyanın hakimi olamadılar ama bir çocuğun katili oldular...
Çocuğun cansız bedeni sahilimize vurdu, batıdan tatile gelenler o sahilde beden dinlendirme eksersizleri yapmaya devam etti…
İçim daralıyor…
İçimden bir çocuk hıçkırarak ağlıyor…
Kan denizinde tatil yapmak ve denizde kulaç atanlar, o denizin balıkları insan bedeni ile beslendiğini hiç düşündüler mi?
Savaş, yanı başımızda!
Savaş sahilimizde!
Savaş ne yazık ki artık içimizde ve gözlerimiz kapatmış olsak da artık canımız acıyor!
Savaşlar son bulsun demek kolay!
Önemli olan savaş koşullarını yaratanların bir daha erk sahibi olmasını engellemektir…
Sahile vuran cansız çocuk bedenin de kimlerin parmak izi var?
O çocuğun bir ismi vardır mutlaka ama kimse bilemeyecek, çünkü o bir istatistik rakamına döndü, bugün sahilimize vuran bilmem kaç çocuk!
Ceset torbalarına konulacak ve gözlerimizden uzakta bir yerde, vatanından ve varmak istediği memleketten uzakta elinden çalınan hayalleri ile yok olup gidecek…
Unutacak mıyız!
Elbette!

İsmail Cem Özkan



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.