Galata Gazete


20 Temmuz 2016 Çarşamba

Demokrasi kavgası!

Demokrasi kavgası!

Demokrasi kavramının içi boşaltıldığı günden bu yana demokrasi kavaramı üzerinden iktidar kavgası verilmektedir. Demokrasi öyle bir şekilde sunuluyor ki, parlamento olan ülkede demokrasi var, olmayan da yok! Ülkemizde meclis var ve de seçilmiş vekiller. O halde demokrasi var, daha ne istiyorsunuz?

Demokrasi tanımı yapmadan demokrasi kelimesini kullanarak niyetlerin hayata geçirildiğine şahitlik ediyoruz. İktidar kavgasında demokrasi ve seçilmişler vurgusu sürekli yapılarak otoriter rejim daha da kök salmakta ve otoriter rejimlerde gözüken her türlü keyfi uygulamaya hukuk sınırları içinde şahitlik ediyoruz. Hukuk olan yerde adalet olmak zorunda değildir, tıpkı meclis olan yerde demokrasinin olmaması gibi. Adalet ve demokrasi kavramları göreceli hale getirilmiş ve erk sahibinin ihtiyacını karşılaması ile ölçülür olmuş. Erk sahibi ihtiyaç duyduğu değişiklikleri meclisten geçirdiği torba yasalar ile elde etmekte ve o hukuk kurlarına göre uygulamalar yapmaktadır. Sonuçta her şey kılıfına uydurulmuş bir demokrasicilik oyunu oynanmaya devam edilmektedir.

Demokrasi çizgimiz içinde sürekli dışarından müdahalelere şahitlik etmekteyiz. Darbeler sanki demokrasinin bir parçası hatta olmazsa olmazı gibi sunulmaktadır. Darbeler ile demokrasi raydan çıkmakta ya da raydan çıkmışı yeniden rotasına uygun şekilde rayların üzerine oturtmaktır. Çok genç olan cumhuriyet rejimizin tarih kronolojisi darbeler ile sanki demokrasi madalyası gibi taçlandırılmıştır. Her darbe demokrasi ya da demokrasiyi yok eden olarak anılmıştır. Her darbe sonucunda ülkemiz yaşam kalitesi ve yaşama hakkı standardı açsından sürekli gerilediğini toplumsal araştırmacılar söylüyor ama demokraside olmazsa olmaz o halde devletin bekası için katlanmak gereklidir.

27 mayıs ile başlayan Amerika eksenli darbe geleneğimiz bugünde Amerika bilgisi dahilinde devam ettiğini söyleyebiliriz, çünkü darbe sonrasında mağdur olduğunu iddia edenler ilk etapta bu Amerikan parmağı diye haykırdıklarından bu tezi rahatlıkla çıkarabiliyoruz. Amerika eksenli, Amerikan çıkarlarına uygun her gelişme demokrasi olarak sunulmakta ve biz demokrasi tanımı bilmeyen ahali olarak kabulümüzden geçmektedir. Bizim paradigmalarımız Amerikan çıkarları ile paraleldir sanırım!

Demokrasi kavgası diye ortaya sunulan her mücadele aslında bir anlamda iktidar kavgasıdır. İktidarda olan ve ona karşı savaşan güç ikiz kardeş gibidir, bir birinin panzehiri değil zehridir. Her iktidar zehrini içinde taşıyarak iktidar koltuğunda oturmaktadır, o yüzden ülkemizin iktidar serüveni sağ güçlerin ağırlıklı olarak iktidar koltuğuna oturmasından anlaşılır. Sağ demokrattır ve temsil ettiği sermaye grubunun çıkarlarına uygun şekil alandır… Sağ iktidarın koltuğunu koruma adı altında giriştiği ittifaklar, o sağ iktidarın ne kadar uzun süre o koltukta oturacağına karar verilmesidir. İktidar, ittifaklar ile oynaması ve gerek gördüğünde muhalefet partilerini sırası ile ağzına bir parmak bal çalması ile iktidar ömrünü uzatmakta ve düşmeye yakın mutlaka bir ittifak ilişkisi kuracağı gündem ve ortam yaratarak bundan zekice yararlanmasıdır. Ülkemizde ki AKP iktidarı ve bu iktidarın birey olarak biçimlendiği isim Erdoğan bu ilişkiyi en iyi şekilde kullanması bilmiş ve bilmeye de devam etmektedir. Erdoğan seçilmiş tek adamdır ve fiili durum ile yaratılan sürecin yasal zemine oturtulması sürecini yaşamaktayız. Partili seçilmiş sarayın konuğu değil ev sahibidir.

15 Temmuz 2016 günü yaşanan olağanüstü darbe süreci ilk defa açıktan yenilgi ile sonuçlanmıştır. Gerçi daha önce yaşan ve başarı diye sunulan sanal darbeler ya da kapalı odalarda işlenen suçlar başarı gibi gösterilmiş olsa da başarısızlık ile sonuçlandığını sonucuna bakarak söyleyebiliriz. Darbe iktidar mücadelesinin bir aracıdır ve demokrasi mücadelesi ile ilgisi yoktur.  

Ülkemizde demokrasi yok, 15 Temmuz akşamında yaşanan kavga demokrasi kavgası değildi, iktidar mücadelesinde silahlar konuşuyor sadece... Ölenler adsızdır, kimliksizdir ve hiç kimse de onları anımsamayacaktır (sadece yakınları anımsayacaktır). Tekrar tekrar vurgulamak gerekirse her iki tarafta demokrasiden uzaktır, her ikisi de bir birinin kopyasıdır... Her ikisi de ellerini kana bulamıştır. Camileri kışla yapanlar, minarelerden meydanlara diye bağıranlar hangi haksızlık karşısında seslerini çıkardılar? Bize takunya ile askeri bot arasında seçim yapmaya kimse zorlayamaz... Her iki tarafta milli irade sözü söyler ama her ikisinin de iradesi sadece kendi paradigmalarıdır...

Darbe sonrasında devlet birçok insanı suçlu ilan ediyor ama ben devlet gibi bakmak zorunda değilim. O yüzden suç kanıtlanmadığı sürece uydurulmuş belgelere bakarak suçlu demem, savunma hakkı olmayan her suçlama bir şeylerin üstünün örtülmesi demektir. Bu güne kadar yapılan tüm toplu ve siyasi davalarda savunma hakkının olup olmadığına baktım, savunma hakkı yoksa o davada mağdur her daim suçlanandır, suçlayan ise bir şeylerin üstünü örtme telaşlı içinde olandır. Bir an önce ceza verip dosyayı kaldırarak faili belli olan ama gerçek suçlusu özgür olan bir davayı raflarda yerini almasını sağlamaktır. İnsan haklarına saygısı olan her insan öncelikle savunma hakkına bakmak zorundadır, suçlu olup olmadığı kavramı ise ikinci plandadır, çünkü hukuk öç almak değil, gerçek suçluların yasa önünde kanıtlar ile mahkum edilmesidir. Uydurulmuş kanıtlar ile yapılan tüm yargılamalar tarih önünde işlenmiş insanlık suçudur ve tüm darbe dönemi ve olağan üst dönemlerde alınmış kararlar bu suç ile anılır… Adaletin olmadığı yerde hukuk sadece kağıt üzerinde bir lekedir…

15 Temmuz darbesi yaşanırken içimden geçen his şu cümle ile ifade edebilirim; “bırakınız yapsınlar, nasıl olsa başına bineriz!” darbeden bugüne kalan kulağımda bir fısıltı...

Ülkemizde ve diğer ülkelerde demokrasi azınlıkların haklarının güvenceye alması ile olur.. Sokağa çıkarak demokrasi olmaz, olsaydı sokaklara hakim Hitler demokrat olurdu...

Her darbenin önkoşulu iç savaştır. İç savaş koşulları oluşmakta ve biz o koşullara karşı ülkemizin dirliği, bütünlüğü ve ortak çıkarı için müdahale ettik denir. Ama iç savaş koşullarının oluşması için devletin karşısında ülke sathında savaşacak başka bir gücün olması gereklidir. Darbeler için bu örgütlü yapılar olduğundan daha fazla abartılır ve kamuoyu darbe veya işgal için hazırlanır. Irak işgali ile ilgili Bush ve Blair ikilisinin yapmış olduğu yalanlar bugün gün yüzüne çıktı, var olan tüm savaşlar bu ikilinin dünyaya söylemiş olduğu yalanlar ile başladığı ve devam ettiği gerçeği ile karşı karşıyayız. Yalan darbenin en önemli koşuldur ve bu yalan doğru olarak kabul edildiğinde darbe koşulu ortaya çıkar, çünkü darbe yapanlar bilir ki kendilerine karşı gerçek anlamda örgütlü güç yoktur.  Son yaşadığımız darbe sürecinde darbeciler yalanı ortaya sürmüş ama inandıramamışlardır. İnandırıcılıkları kalktığı için kaba gücü son kerteye kadar kullanmışlardır.

Bizim gibi ülkelerde iç savaş bir yalandır ama devletin bilgisi dahilinde soykırım ve katliam olur…

Son olarak cümlemi bağlarken şu tespiti yapmadan geçemeyeceğim, meydanlarda toplanan halk ve yürüyüşte olanların tek amacı vardır otoriteye bağımlılık etkinliğidir, demokrasi mücadelesi ve demokrasi için değildir.

İsmail Cem Özkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.