Karikatürcüler dedim ama sen üstüne alın!
Karikatürcülerin önemli bir kesimi apolitiktir ama
yaptıkları iş politiktir. Nasıl oluyor da bu çelişkiyi içinde barındırıyor
sorusu aklımıza bir şekilde gelmiş olabilir, bu sorunun yanıtı aslında
yaşadığımız toplumun kültürüne bakmamızı getirmektedir. Meslek olarak
karikatürcüler de toplumun bir yansımasıdır. Toplumumuzun büyük çoğunluğu kapı
kulu olarak kendisini biçimlendirmiş ve kabul etmiş bireylerden oluşmaktadır.
Yaşadığımız zaman dilimi bir kırılmayı ifade etmektedir.
Ulus devletinin yerini liberal ekonominin oluşturmuş olduğu girdaplar ve
krizler almış ve klasik anlamda devlet yıkılmıştır. Bu aşamada oluşmakta olan
ama henüz tam olarak kurumsallaşamayan devlet kendini tam ifade edemeden
oluşmuş olan girdabın içinde krizler ile boğuşmaktadır. Çatışma kaçınılmazdır,
bu çatışma içinde katliamlar ve hatta soykırımlara kadar varacak cinayetler
işlenmektedir. Dünya yeni bir biçime bürünürken savaş ve ölüm sanki kaçınılmaz
ve tek yolmuş gibi önümüze sürülmektedir. 2. dünya savaşında sattığı ve
ürettiği silahtan daha fazla silahı birkaç yıl içinde Almanya üretmiş ve
satmış, içte yaşadığı ekonomik darboğazdan çıkış kapısı olarak halkına
sunulmuştur. Silah üreten ülkenin kapısına mülteciler dayandığında ise güvenli
bölgelerde toplama kampları kurmak ve güvenli gördüğü ülkelerin topraklarında
onları tutmak politikası olmuştur. Sağ çatışmanın yoğun olduğu dönemlerde artmaktadır,
çünkü insan denen hayvanın mayası milliyetçilik ile yoğurmuşlar. Bencil insan
sadece kendi çıkarını düşünerek gelmekte olana karşı barikat örmektedir. Var
olan devlet bencil ol, tüket fikrini beyinlere eğitim aracılığı ile işlemiş ve
kullanılmış aptallar yumağı yaratmıştır. Bugün her birey şöyle ya da böyle
kullanılmış aptal konumundadır. Üretmeden, düşünmeden eline verilen teknolojiyi
kullanarak nefret söylemini yaymakta ve linç kültürünün üzerine benzin
dökmektedir.
Kullanılmış aptallar yumağı içinde elbette her meslekten
birileri var olacaktır, özelikle toplum içinde muhalefet görevi verilmiş mizahçılara
özel bir ilgi gösterilmektedir. Mizah var olan tüm tabulara karşı, sınır
tanımadan eleştirilmeyecek konu olmaz bakış açısı ile dünyaya bakar ve
muhalefet çizgisi içinde durduğu noktadan ince bir dil ile eleştirir. Elbette
bu eleştiri sınırı kişinin kendi tercihine bağlıdır, her konuda söz söylenmesi
beklenmez ama bizim gibi geri bıraktırılmış, kullanılmış aptalı bol olan ülkede
bu sınır kişinin kendisine karşı geliştirdiği otosansür ve dokunulmaz ilan
edilen konulara dokunmamak üzerinedir. Şimdi bu kadar sansürün olduğu yerde
mizah olabilir mi? Elbette olur ama sınırlıdır, var olan çoğunluk ise
şarlatanların yaptığı mizah kadar olur ve etkisizdir. Etkisiz olduğu için mizah
dergileri 12 Eylül faşizminin yoğun olduğu dönemler kadar satamaz ve ilgi duyulamaz
hale gelmiştir. Mizah bir toplum içinde yaygınlık kazanmış ise o işlevinden
kaynaklıdır. İşlevini bitirmiş bir işin eski günlerine dönmesi sadece
hayalidir. Faşizme karşı dik duran mizah işlevsedir ve toplum içinde
karşılığını bulmuştur. Zaman içinde mizah sadece ticari kaygı ile üretilen
dergilere sıkıştırılmış balon ve anlık tüketilen metaya dönüştürüldü. Bu zaman
aralığında siyasi atmosferde bizim ülkemize role uygun şekilde değişmiş ve İslami
faşizm yaşantımızın tam ortasına girmiştir. İslam konu olunca geçmiş birikimler
içinde nasıl tavır alınacağı bocalama geçirilmiş ve halkın milli ve dini
duyguları fiilen dokunulmaz ilan edilmiş ve dokunanlara da Sivas katliamında
olduğu gibi ateş ile gidilmiş… Korku her yeri sardığında mizah yaptığını söyleyenlerde
kendilerince tabular üretmiştir. İslami faşizm karşısında sus pus olan mizah
işlevsel olarak ortadan kalktığında yerini arabesk dergiler ve bir bavul gibi
içine her şeyi sığdırılan dergiler almıştır. (siyasi partilerde uygulan yöntem
kültür alanında da uygulanmaya konmuştur, dört eğilim bir partide yerini
şimdilerde dergiler almıştır.) Onlar muhalefet duruşu yerine o anlık her kesin
içinden bir şey bulacağı kelimelerin toplandığı balon dergiler olarak karşımıza
çıkmaktadır okumayı teşvik ettiği için belki destek verilebilinir ama
işlevsizdir ve toplumsal muhalefetin önünde iktidar yanında tavır almak
şeklindedir. Popüler söylemler ve popüler insanların yazıları ile oluşan dergi
her ne kadar kendisini muhalif gibi göstermiş olsa da işlevsel olarak iktidarın
değirmen suyuna su taşır konumdadır. Aptallaştırışmış beyinleri daha da
işlevsizleştirilen hazır haplar sunmaktadır. İktidarın arayıp da bulamayacağı
aptal yığını bu popüler ve çok satan çuval dergiler ile hazır olarak iktidarın
önüne sürülmektedir.
Bir iktidarı ve gücü desteklemekte ona biat etmekten geçmez,
aksine ona muhalefet gibi durup onun değirmenine su taşımak ile mümkündür. Bugün
olmayan devletinin iktidarının güçlü olmasının sebebi muhalefetin iktidara ve
geçmiş devlete bağımlılık ilişkisinin olmasından yatar… Kitlesel muhalefet
yapan her kurum iktidara dolaylı ya da direkt yan değneği işlevi görmüş olması
iktidarın gücü ve yaptıklarının hesabının sorgulanmamasını ortaya
çıkarmaktadır. Bu iktidarı yok edecek aslında bir ‘kuru kafatası’nın sarayın
üzerine fırlatmaktan geçer, masal da olduğu gibi ortada ne saray kalır ne de
diğer kurumlar. Yerine koyacak alternatifi olmayanlar kuru kafatasını atacak ne
cesaretleri vardır ne de direnme!
Konumuza dönersek, karikatür ve mizah hiç yaşamadığı kötü
dönemeci bu kırılma noktasında işlevsiz bırakılarak yaşamaktadır. Balon
karikatürler, balon kadar etkisi olan küfürleri içinde barındıran iktidarı
direkt ya da dolayı destek sunan karikatürler ve karikatürcüler sayesinde
iktidar kendi mizahını başbakan eli ile yaratmaktadır. Onun verdiği tüyolar ile
insanlar deşarj olmakta ve onun verdiği sınırlar içinde akıl fırtınası
yapmaktadır. Birkaç insanın mizah adına bir şey üretme telaşı mizahın ne yazık
ki onurunu kurtarmaya yetmemektedir. Bunda elbette her mizaha gönül vermiş
bireyin sorumluluğu vardır, çünkü yaratılan bu ortamı elinin tersi ile
itekleyip Bektaşi babası gibi dik durabilirdi…
Peki, neden Bektaşi babası gibi dik duran mizahçı sayısı az?
Bu soruya yanıt vermek sanırım en basiti, çünkü kullanılmış
aptallar öyle bir şekilde çıkar ilişkisi içinde birbirine bağlanmışlar ki,
yaptıkları işin şarlatanlık olduğunu bile bile başka şekilde davranacak ne
güçleri ne de örgütlü yapıları var. Her koyun kendi bacağından asıldığına göre
o da otosansür ve sansür ile kendisini bacağında asmaktan kurtarıyor. Mizah ama
kendi dersini yüzüleceğini bile bile gerçekleri ironi ile haykırma işi olduğunu
artık kimse anımsamıyor bile… Mizah, para getiren ve kaybedeceğiniz bir şeyler
varsa orada mizah yerini şarlatanlığa bırakır, sadece saray soytarıları değil
sarayın kırpıntısından geçinenlerde o kırpıntıyı kaybetmemek adına soytarılık
yapmaya devam eder. Birçok mizahçı artık evrensel olmak adına hiç ciddi
kırılmaya parmak basmadan her hangi risk faktörü olmadan kariyer yapmaya ve o
kariyeri etrafında popüler olma telaşında ve sergileri bile tek başına
hazırlayabilecek (başkası olursa elde ettiği pastanın küçüleceği kaygısını
taşır, o yüzden ona benzerler kendi çıkarlarını kollamak ile yükümlüdür ve
yalnızdırlar. Hatta hiçbir yerde ailesini bile sergi açılışına, toplantıya
getirmez/ götürmez, o yalnız bir kovboydur, geçim kaynağı gördüğü yerde her
daim yalnız görüntü verir.) bilgelik
içinde davranmaya devam etmektedir. Popüler olan ve solda gibi gözükene sahip
çıkarak kendisini solda gösterme çabasından hiç söz etmiyorum, çünkü politik
değil, örgütlü hiç değil, geçmişte yaratılan bir efsanenin kenarında durmuş
olması bile yeterlidir. (şimdi birileri kendi üstüne alınabilir, polemik konusu
yapabilir ama yazdığım betimleme soyuttur, somut örnek aramayın, yok.)
Mizah, Aziz Nesin ile ülkemizde bir süreliğine yok olmuş
gibidir ama kökleri derinde olduğu için mutlaka yeniden ortaya çıkacaktır… Aziz
Nesin deyince onun hayatı da bir mizahtır, çocuklarına bakın mizahın ironisi
ile karşılaşırsınız, duruşları ve tavırları ile babalarının kat be kat çok
gerisinde ticari kaygılar içinde görebilirsiniz…
Ülkemizde her kırılma dönemine uygun faşist karikatürcü
çıkarmıştır, eğer tarihimize iyi bakarsanız faşist birçok insan ile
karşılaşabilirsiniz. Şimdi faşistten karikatürcü olur mu diye soranınız
olabilir, elbette eğer karikatür çizgi ile gülmece yapmak ise adam/kadın
yapıyor, sadece iktidarı ve ırkını eleştirmiyor… Elbette bu son yazdığım ironi,
ben mizahçı görmediğimi yazımın içinde kelimelerin arasına sıkıştırdım. Mizah
muhalif olmak zorundadır, hangi iktidar olursa olsun ona karşı duruşu olmak
zorundadır, tabuları olmaz, eleştirilmeyecek hiçbir şey yoktur… Tabuları
yıkalım diye ortaya çıkan ve yazan her birey bir anlamda mizahçıdır, çünkü
mizah yıkıcıdır, yerine bir şey koymak ile de yükümlü değildir…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.