Ulus doğdu, diğeri ölmek zorundaydı!
Bir ulus doğarken diğer ulus yok olmaya ya da o topraklardan
uzaklaşmak zorundaydı, çünkü onların beslendiği ideoloji ulus devletini
tanımlarken homojen toplum, ırk, dil teorisini sunmuştu. O dönemin genel
doğrusu tek kavramı üzerine oturmuştur. Tek dil, tek din, tek mezhep, tek
bayrak, tek devlet, tek lider…
19 Mayıs tarihi aslında ‘mübadele’ anlamına geldiğini o gün
yaşayanlar bilemezdi, ancak onun sonucu yıllar sonra ortaya çıkacaktı. Anadolu
topraklarına yüzlerce yıldır yaşayan ve kendi inançları ve dilleri içinde barış
içinde yaşadıklarına inanılan toplumun tüm bireyleri iki ulus devletin
anlaşması ile topraklarından karşılıklı olarak koparılacaktı. Binlerce yılda
biriktirilenler, salınmış kökler toprağından koparılıp, başka köklerin
koparıldığı topraklarda kök salması beklenecekti. Mübadele aslında iki halkın
köklerinin yok edilmesi anlamına geliyordu. Amaç ulus devlet için gerekli olan
nüfus yoğunluğunu ve homojen bir toplum anlayışının hayata geçirilmesiydi.
Homojen toplum yaratma projesi kitlesel katliamlar
ve soykırımların nedeni olarak gösterildi. Homojen toplum sermaye birikimi
anlamına geliyordu. Ulusal sermaye için üretici ve tüketici olan bir topluluk
gerekliydi. Sermaye bir ulusun elinde toplanmalıydı, onun için sermayenin
heterojen olmasını ortadan kaldıracak olan şey homojen toplumdu. Her ulusun
patronu o ulusun içinden çıkmak zorundaydı, çünkü onlara sunulan ulus devleti
tanımında bu vardı ve o yaratılacaktı. Ulus devleti içinde sermayenin tek bir ulusun
evlatları üzerinde toplanması için devletin tüm olanakları kullanmaktan
çekinilmeyecektir. (Yıllar içinde vergiler ile oynamalar ve Varlık vergisi, 6-7
Eylül olayları, Bankalar Caddesinde gerçekleşen tecavüz ve cinayet… )
Bir ulus; ötekilerin acıları üzerine yükselti bayrağını, o
bayrak altında yaşamaya zorlandılar. O bayrak bir anlamda ‘ötekilerin’ ulus
içinde erimesi anlamına geliyordu. Çünkü onlara verilen ideoloji ve toplum
yapısı homojen olmayı gerektiriyordu ve yeni devlet eski devlet içinde yapılmaya
çalışılan uluslaşmanın devamından başka şey değildi.
Her ulus devlet imparatorluk içinde çatışmadan ortaya
çıkacaktı. Her çatışma ise öteki kabul edilenlerin yok olması üzerine
kurgulanmıştı.
Fransız ulus devrimi imparatorluk Fransa’nın içinde çok
kültürlülüğün yok edilerek sadece Fransız bir toplum yaratılması ve sömürge
imparatorluluğun yerini emperyalist ulus devleti alacaktı. Miras el değiştirmiş
ve imparator adına verilen kararların yerini ulus adına verilen kararlar
alınmıştı. Koltuk aynı yerde durdu ama koltuk üzerine oturanlar değişmişti.
Parlamento, ulus devletin demokrasi göstergesi olarak
sunuldu ama imparatorluklar içinde de parlamentoların olduğu göz ardı edildi.
Osmanlının en son meclisi yeni kurulan ulus devletin sınırlarını çizmişti.
Uluslaşma harekatı Anadolu toprakları içinde Türk ulusu için
gerçekleştirilecekti.
Uluslaşma eğitim demektir, çünkü eğitim ile ulus kavramın
nesillere aktarıldığı ve yaratılan geçmişin anlı, şanlı destanları içinde
kuşaktan kuşağa aktarılırken, öteki olanların da bu anlı, şanlı geçmişin içinde
eziklik duyması sağlanarak gönüllü olarak asimile olmaları sağlanacaktı.
Mübadele ya da zor ile göçe tabi olanlardan geriye
kalanların akrabalıkları yok sayılacak ve “Türkçe Konuş” kampanyaları eşliğinde
sanatın tüm incelikleri asimilasyonun birer silahına döndürülecekti. Dağda
yaşayan, her türlü saldırı karşısında korunaklı yerde olanları ise “çıban”
olarak görülecek ve çıban ancak ‘deşilerek’ yok edilecekti.
Köyden kente göç teşvik edilmiş, sanayileşme adı altında
emperyalist ülkelerin teknolojilerine bağımlılık ilişki içinde yeni sömürge bir
ülke yaratılacaktı. Ulus devleti fikriyatı sermaye birikimi için gerekliydi ama
bizim sermayemiz baştan itibaren ulus devletini oluşturmuş ve emperyalist
safhaya geçmiş ülkelerin şirketlerinin birer şubesi konumunda ve onların
gölgesinde kendini tanımlamaya ve oluşturmaya çalışıyordu.
Devlet destekli sermaye yeni teknoloji geliştirme yerine
terk edilen teknolojileri yeni gibi ulus devleti sınırlıları içinde korumacı
bir şekilde üretime devam ediyordu.
Hangi ulus olursa olsun, ulus devleti kurduğunda içinde
yaşayan öteki kabul edilenleri ya asimilasyon etmek zorunda kalmış ya da hepten
yok etmiştir.
Kitlesel katliamlar ve soykırım kavramı ulus devletin
kurulma aşamasına ve emperyalist paylaşım savaşın olmazsa olmazdır, kapitalizm
kendini restorasyonunu savaş teknolojileri ve savaş sonrası oluşan yıkımlar
sayesinde gerçekleştirmiştir. Kapitalizm, aşamayacağı sorun ile karşılaştığında
‘savaş’ en geçeri çözüm yöntemi olarak kendisini dayatmıştır. Savaş sayesinde
düşmanlar yaratılmış, işgaller gerçekleştirilmiştir. Yaratılan kahramanlar
sayesinde ulus devlet için gerekli olan moral da bu sayede ortaya
çıkarılmıştır.
Ulusu için kendisini feda eden en alttaki tabaka kim, için,
ne için öldüğünü bilmeden ölmeye ve öldürmeye cepheden cepheye ve iş savaş
içine sürüklenmiştir.
Ulus devletin tüm savaşları sermaye için yapılmıştır,
sınırların genişlemesi veya azalması ulus devletin işleyişini bozmaz, aksine
daha fazla homojen olmak için içinde ki ötekilere karşı nefret söylemini
büyütür.
Linç kültürü ve nefret söylemleri ulus devletin olmazsa
olmazdır.
Yaratılan gerçekler eşliğinde toplum histeriye döndürülmüş
şekilde kapı komşusunu öldürebilir.
Ulus devletin yıkılışını yine uluslar üstü şirketlerin
emperyalist çıkarları sonucu ortaya çıkan ‘liberal ekonomi’ politika yerine
getirecekti. Liberalizm, yıkılan ulus devletin yerine ‘henüz’ yeni bir devlet
mekanizması ve uluslararası hukuk yaratılamamış olduğundan geçmişe göre daha
büyük bir kaos ve girdabın içinde kapitalist sistemi bıraktı.
Emperyalist şirketler devletleşmişti ama geçerli ve
yeterli uluslarüstü hukukları yoktu. Şirketler için önlerine gelen
sorunları ulus devletin ağır çarklarını rüşvet ve seçimlerde oynadıkları roller
ile tek tek ortadan kaldırırken her ulus devlet içinde aynı şeyi yapmak
şirketlerin çok zamanını çaldığı gibi paranın da 24 saat hareket alanını
kısıtlıyordu. (uluslararası rüşvet bir çok devlette dava konusu olmasına rağmen
bizim gibi ülkelerde rüşvet dava konusu olmadığı gibi rüşvet veren firmaların
halen ekonomi içinde ihale aldıklarına şahitlik ediyoruz.)
Şirketler uluslar üstü olduğu zaman ulus çıkarından daha çok
ortaklarının çıkarını korur konuma gelmiştir. Bu durumda ulus devletine ihtiyaç
duymayan sermaye elbette önünde ki engeli kaldıracaktı… Liberalizm, Sovyetlerin
ortadan kalması ile dünya hakimliğini ilan etmişti. O dönemin iki öncü
liderinin Alzheimer hastası olarak ölmüş olmaları tarihin ironisi diye düşünüyorum.
Bugün yaşadığımız kendi öznelimizde ki ulus devletinin
fikriyatını güçlendiren bayramların artık eskisi gibi şölenler yerine formalite
icabı yapılan kokteyllere dönüşmesi tesadüf değildir. Çünkü yeni devletin ulusa
ihtiyacı yoktur. Devletin bürokrat ve yönetici kadrosu tamamı ile şirketlerin
çıkarını kollayan ve onlar için devlet sınırı içinde yaşayan halkları kontrol
eden birer güvenlik teşkilatına döndürülmüştür.
Orduların yerini özel güvenlik şirketlerin alması, ulus
devletin ordusunun teçhizatını şirketlerin ürettiği silahlara bağımlı hale
getirilmesi savaşlarda şirketlerin çıkarları yönünde davranmayan ulus devleti
ordusunun silahlı vurma gücü şirketlerin çıkarları belirleyecektir. Gerek
görüldüğünde silahların kurşunu verilmeyecek, gerek görüldüğünde teknolojik
destek azaltılacaktır.
Cumhuriyetin kuruluşunu sağlayan Yunanistan’ın Ege bölgesini
işgali aslında bugün şirketlerin rollerini önceden devletlerin yaptığını
göstermesi açısından öğreticidir. İngiltere çıkarına uygun olarak Yunanistan’ı
Ege bölgesinde istediği yere kadar gitmesine izin verilmiş ve yeni kurulmakta
olan Türk cumhuriyetinin ise oluşumuna olanak sunmuştur.
Yunan savaşı olmasaydı belki cumhuriyet adına Lozan
görüşmelerinde başkası olurdu.
Yunan savaşı olmasaydı belki Koçgiri katliamı
olmayacaktı.
Yunanistan’ın Ege Bölgesini işgali Anadolu’da oluşmakta olan
devlete verilen dolaylı destek olarak düşünüyorum. Aynı şey 1979 yılında İran
devrimi sonrasında mollaların devlet mekanizmasına tam kontrol etmesi Irak’ın
savaş ilan etmesi ile mümkün olmuştur. Irak’ın arkasında olan güçler en sonunda
Irak’ı da işgal ederek orada ki Baas iktidarını da sonlandırmıştır. Baas
iktidarını sonlandırırken Kuveyt petrollerin tek sahibi ve kontrolü Amerikan
şirketlerin eline geçmiş olması tesadüf değildir. Zengin Kuveyt Araplarının
batıda ki göze batan lüks yaşamları bu işgal ile ortadan kalmıştır.
Yunanistan Ege Bölgesinden çekilmesine sebep olan atacak
kurşunlarının ve silah sevkiyatlarının olmamasından kaynaklanmıştır. İngiltere
Yunan kralını yarı yolda çıplak olarak bırakmıştır. Elbette Türkiye Sovyet
bloku ile batı dünyası adı verilen başka İngiltere sonra Amerika çıkarlarına ve
elbette Sovyet çıkarlarına uygun olarak yeniden yaratılmıştır, tıpkı İran,
Pakistan gibi…
19 Mayıs günü Samsun’da ayak basan yeni cumhuriyetin kurucu
kadrosu İngiliz liman görevlisinin onayı ile Samsun’daki limandan şehre doğru
çıkmıştır. Onların şehre giriş izni ise İstanbul’da seyahat etme konusunda
seyahat etme belgesini düzenleyen İngiliz işgalci güçler komutasının izin
belgesidir... Elbette Çanakkale’de öne çıkarılan bir ismin yeni devletin
kurucusu olarak imtiyazlı seyahati önceden bilecek kadar öngörülüdür işgalci
güçler… tarihte hiçbir şey tesadüfler ile açıklanamaz, onların oluşum süreci
daha önceden başlamıştır, sadece son aşamada kişilerin yetenekleri tarihin
seyrini belirlemiştir. Çanakkale’de yenilen Churchill, ikinci dünya savaşının
kahraman olması tesadüfi değildir, çünkü o derine çok iyi çalışmış ve
yenilgisinin sonucunda ne yapmaması gerektiği ve sabırlı olmayı öğrenmiştir.
İktidarlar, şirketlerin sermayenin çıkarları yönünde
biçimlendirilir. Bugün ülkenin yönetimi şirketlerin çıkarlarına uygun politika
üretmeyen partilerin çöplüğü ile doludur. Seçimler ve parlamento parası
olanları ve parasını yatıranların karşılığını aldığı bir lobi yapılanması
gibidir. Parasızların seçimlerde görünür olması bugün ki seçim sistemi içinde
mümkün değildir.
Bir ulusun bağımsızlığı (ulus devleti içinde) ancak o ulusun
şirketlerinin güçleri ve özgürlükleri kadardır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.