Elektra
Troya savaşı belleklere o kadar çok şey kazımış ki,
antik Yunan Tiyatrosu ve yaşamı o savaşın izini uzun süre üzerinden atamadığı
gibi günümüze kadar taşımış. Elektra kaç defa sahneye taşındı, kaç
defa seyirci tarafından alkışlandı, kaç dilde, kaç ülkede, kaç sanatçı hayat
verdi bilemiyorum. Devlet Tiyatrolarının sahnesine
Işıl Kasapoğlu yönetiminde yeniden taşınmış.
Günümüzde sansürün ve otosansürün açıkça
uygulandığı zamanda suya sabuna ve günümüze dokumayan oyunlar salonlarda alkış
bekliyor… Her ne kadar oyun içinde bırakılan bazı replikler bugüne dair
mesajlar taşımış olsa da oyunun akışı içinde hemen buharlaşıyor, çünkü rahatsız
etmeden, rahat yaşamanın koşulları aranıyor… Aslında sahneye konan oyunlar
kadar sahneye taşınması da ironiktir bana göre bir çok şey gibi…
Troya savaşından zaferle dönen Yunan Komutanı
Agamennon’un öldürülmesi olayından birinci derecece sorumlu olan
karısı Klytaimnestra ve onun sevgilisi Aigistos sarayı ve
ülkeyi beraber yönetmektedir. Babasının intikamı için yanıp
tutuşan Elektra ise esaret altında bir yaşam sürmektedir. Babasının
öldürüldüğü gün ve karmaşanın halim olduğu zamanda küçük yaşta plan kardeşi
Orestes’i çok güvendiği komutan Lala’ya emanet etmiştir. Elektra,
Orestes’in bir gün yurda dönüp babasının intikamını alacağı umuduyla
yaşıyordur. İsyan etmektedir ve her gün ağlayarak geçirmektedir, babasının
acısını sürekli canlı tutmaktadır.
Olayların örgüsü Elektra etrafında
dönmektedir. Elektra, sarayda annesi ve aşığının baskısı altında
yaşamasına rağmen, sabah akşam korkmadan, babası için feryat ettiğine şahit
oluyoruz. Bunun yanında, küçük kız kardeşi Krysothemis’nin de Elektra’dan
farklı bir yapıya ve düşünceye sahip olduğunu anlıyoruz. Ablasının
tersine, isyan yerine var olan koşullardan yararlanmak ve ondan gibi gözükerek
intikam için zamanın gelmesini beklemenin daha anlamı olacağını
vurgulamaktadır. ‘Keskin sirke küpüne zarar verir.’ atasözünü sanki
doğrulamaktadır. Boyun eğmektedir, çünkü güçlü, güçlü olduğu sürece istediğini
yaptıracak ve gereksiz acı yaşamasına sebep olacaktır. İsyan, güçlü olunmadığı
sürece ona göre anlamsızdır…
Elektra, genel hatlarıyla başkaldırışı, mücadeleyi,
haksızlıklara boyun eğmemeyi simgeliyor. İntikam için Elektra; kız kardeşi
yerine, küçük olan erkek kardeş Orestes’e muhtaçtır, o gelecek ve erkekler
dünyasının intikamını bir erkek alacaktır. Kızlar ve erkeklerin rolleri nettir
o dönemde. Antik zamanda cinayete teşviki kadınlar yapıyor, erkekler o cinayeti
işleyen birer cellat görevini görüyor…
Klytaimnestra neden kocasını öldürttüğünü kızı
Elektra’ya anlatır. Çünkü babası Agamennon, kendi öz kızı olan
(Elektra’nın ablası) İphigenia tanrılara kurban verilmiştir. Kısaca
baba kızını öldürmüştür. Savaş tanrısı öyle istedi diye öldürmüştür
ama Klytaimnestra ölümünde haksızlık görmektedir, çünkü savaş onun
savaşı değildir ve kuran kendi kızı olmaması gerekmektedir. Ama
Klytaimnestra’nın itirazına rağmen öldürülmüştür. Acısı içindedir ve fırsatını
bulduğunda öldürecektir, kendine bu acıyı yaşatanı. Fırsat Troya savaşı
sırasında oraya çıkmıştır. Aigistos’un aşk çağrısına yanıt vermiştir, onu bir
cellada dönüştürecektir. Hem kocasından kurtulacak hem de kızının öcünü
alacaktır. Savaş sonrası limana gelen kocasını bir şenlik
sırasında Aigistos öldürecektir. O günden sonra ülke ikisinin
yönetimi altındadır. Tam yedi sene iktidar koltuğunu cellat yaptığı yeni
sevgilisi ile paylaşacaktır.
Bir gün davetsiz bir misafir gelir.
Kılık değiştirmiş Lala haberci gibi gelir. Orestes’in
önceden planladığı oyunu hayata geçirir. Bir anlamda Trova atıdır.
Lala, Orestes’in öldüğünü müjdeler gibi sarayda bulunanlara
verir, o onuru ile ölmüştür, yeteneklidir kazanmakta olduğu bir yarışta sön
dönemecinde bir kaza sonucu ölmüştür.
Bu haberi duyan Klytaimnestra uzun bir konuşma ile
üzüntüsünü sevincine katar, artık kimse onu öldüremeyecektir. O zaferini
‘şimdi’ ilan etmiştir, her ne kadar kocasını öldürdükten sonra iktidarı ele
geçirmiş olsa da…
Bu haber karşısında tüm umudunu
kaybeden Elektra yıkılır. Kardeşinin arkasından ağıt yakar. Babasının
intikamını almak hayali düşmüştür, yerini teslimiyet alacaktır, çünkü annesini
kendisi öldürecek gücü yoktur, acı haberi aldığında Lala’nın belinden aldığı
bıçak ile boğazına doğru hamle yapsa da başarısızdır. O katil değildir, intikam
ateşi bıçağın yere düşmesi ile bitmiştir.
Aynı gün, elinde kül dolu vazo ile bir genç gelir,
yabancıdır. Aslında gelen Orestes’dir. Beklenendir ama artık beklenmeyendir.
Ama ölüm haberi ile yıkıntının üzerine gelmiştir. Ablasının yıkılmış haline
şahit olur. Orestes artık gerçeği açıklamak zorunda kalır. Bütün
umudunu kaybeden Elektra yeniden doğmuştur. Babasının intikam ateşi
kor halden yeniden alevlenmiştir. İntikam saati bugündür ve intikam
alınacaktır.
Annesinin yerini söyler, annesi
yalnızdır. Aigistos sarayda değildir. Orestes hemen
annesini öldürmeye gider. Ölüm sestir, ses sessizliğin parçalanması anlamına
gelir. Bir özlemdir, kavuşmaktır.
Aigistos gelir, habersizdir. Tek duyduğu şey Orestes’in
ölümüdür. Sevinçlidir. İktidar koltuğu artık sağlamdır, intikam çağrısı son
bulmuştur. Elektra biat edecektir. Güç karşısında hangi kadın artık
direnebilirdi ki?
Aigistos’u başka bir gerçek karşılayacaktır. Uğruna adam
öldürdüğü sevgilisinin cansız vücudu ile karşılaşacaktır. Ölümü Elektra’nın kız
kardeşi Krysothemis elinden olacaktır. Ve kadın elini cansız bir
bedene dokunacaktır, son nefesini alırken…
Oyun beyaz ve sanırım on derecelik bir eğimli olan platform
üzeride geçiyor. Oyunun iç konuşmaları açılan ve kapanan zeminden yukarıya
doğru kalkan bir platform kapağı üzerindedir. Üst tarafında her açılan kapağın
üstüne denk gelecek şekilde beyaz perde asılmıştır. Her perde bir anlamda
bölümleri ve geçişleri de temsil etmektedir. Troya savaşından dönen
gemilerin yelken bezidir… Sahne arkası beyaz perde gerilmiştir, her bölümün
içeriğine uygun renk değiştirmektedir. Sahne yanlarına gerilmiş perdeler
paraleldir ve ararlından ışık ile oyuncular aydınlatılmaktadır. Bir gemi
güvertesidir bir anlamda… Savaş, savaş sonrası limana sığınma ve o limanda
işlenen bir cinayet ve Elektra’nın babasına duyduğu özlem…
Freud bu olayı yorumlarken “Elektra Sendromu” adını
vermiştir.
“Ey asil ailelerin kızları!
Acımı avutmak için buraya geldiniz;
Biliyorum, anlıyorum, gözümden
Bir şey kaçmıyor, ama vazgeçmiyorum,
Zavallı babama ağlamaktan kendimi alamıyorum.
Fakat siz ki dostluğuma her türlü
Sevgiyle karşılık verdiniz
Bırakın beni bu deliliğime,
Size yalvarıyorum.”
“Elektra Sendromu”, küçük yaşta kız çocukların babalarına
karşı fazla cinsel bir yakınlık hissetmeleri, bunun sonucunda da anne
tarafından dışlanarak kendilerini hayattan soyutlamaları olarak
tanımlanmaktadır. Bu hastalığı yenmenin en kolay ve en etkili yolu ise, annenin
kızı ile ilgilenmesi ve böylelikle kız ile anne arasında bir bağ oluşturmaktır.
Öyküde anne kızına karşı ilgisizliği onun sonucunu
doğurmuştur. Uğruna savaştığı doğruları sessiz bir bedene dönüşmüştür.
Oyunda kullanılan müzik oyunun ruhunu yansıtıyor ve zamana
doğru yolculuğa çıkmamıza da sebep oluyor, çok başarılı buldum. Koro ve
özellikle gözyaşları ile Elektra’ya eşlik etmeleri müthişti.
Özlem Öçalmaz, Elaktra rolü ile zor olanı
başarıyor. Sürekli göz yaşları içinde, inlemeleri ve sevincini doyasıya
yaşaması anında ki mimikleri ile sahneyi dolduruyor. Elbette yönetmenin
istediğini düşündüğüm sahne de konumlanışını ve sesini kullanımını da başarılı
buldum. Bir oyunda bir baş oyuncu önce çıkıyorsa eğer onu ortaya itekleyen
arkasında bulunan oyuncular ve onların performansıdır. Onlarsız zaten
istediğiniz kadar yetenekli olun, usta olun sahnede gölgede kalırsınız, o
yüzden oyunda yer alan tüm sanatçıları başarılı buldum.
Fırsatı olanın klasik bir yunan trajedisini izlemek
isteyenin, orijinalinde olduğu kadar çağdaş yorumunda da başarıyı yakalamış
oyunu izlemelerini öneririm… bir eser yüzlerce yıldır okuyucusuna, izleyicinse
mesaj veriyorsa o erin kurgusunda ki başarıdır. O kurgu bugün dahi hala canlı
ve bize sesleniyorsa yazarının ustalığı kadar yönetmenin yeniden yorumlamasında
ki ustalığında da gizlidir. O gizi gidin gözleriniz ile görün…
İsmail Cem Özkan
Elektra
Yazan : Sophokles
Çeviren : Zeynep Avcı
Yöneten : Işıl Kasapoğlu
Dekor Tasarımı: Hakan Dündar
Kostüm Tasarımı: Nalan Alaylı
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer
Müzik: Alper Maral
Dramaturg: Onur Erbilen
Yönetmen Yardımcısı: Fikret Urucu
Oyuncular: Fikret Urucu, Özlem Öçalmaz, Uzay
Gökhan Irmak, Kübra Tektaş, Tolga Pancaroğlu, Melisa Akman
Koro: Sibel Ferlibel, Ece Akeren,
Simge Ayvazoğlu, İlda Özgürel, Deniz Keresteci,
Kerime Obenik
Kontrtenor: Nuri Harun Ate
Asistanlar: Gökhan Bozkurt, Yasemin Taş
Sahne Amiri: Emre Emin Aravi
Kondüvit: Armağan Çartık
Işık Kumanda: Hakan Çağlı
Dekor Sorumluları: Yoldaş Boztepe, Bayram Şahin
Aksesuar Sorumlusu: Erdinç Aksoy
Kadın Terzi: Nur Buket Kaplan
Erkek Terzi: Zeki Kürkçü
Kostüm Asistanı: Burcu Melek Bozan
Perukacı: Belkıs Balaban
Mekanik Sorumlusu: Ali Yılmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.