Hunililer
Karikatür tiyatro sahnesinde ete kemiğe ve zamana bürünüp
seyircisinin karşısına çıkmış. Her oyun kendi seyircisini yaratacaktır, her
karikatür kahramanı kendi okurunu yarattığı gibi…
Karikatür dergileri, sosyal medyanın vazgeçilmezi olmuş bir
dönem huniler. Cem Karaca’nın “beni siz delirttiniz!” sözünün yıllar sonra
belki de karikatür dergisine yansıması. Mizahın güldürme tarafını alan, inceden
inceye tabular ile dalga geçen bir kahramandır. Yaratılmış ama toplum içinde
karşılığı olandır. Mahallerin delilerin yerini karikatür sayfasının bir yerine
sıkışmış, sonra mizah dergisinin baş kahramanı olmuş bir karakter.
Yiğit Özgür mizahi eleştirilerini Emre Özbay sahneye
taşıyacak senaryoyu yazmış, Ezel Akay ise sahnede ete kemiğe bürünmesine sebep
olmuş. Elbette iddialı bir yapım, okuyucusunu yaratmış bir mizahi karakterin
sahneye taşınması. Elbette sahneye taşınan bir erin de iddialı olmasından
kaynaklı beklentiyi en üst noktada tutan bir seyirci kitlesi.
“Ben evrim geçirdim. Sen maymun kaldın.”
Oyun başlamadan fuayede oyuncular kostümleri ve
canlandırdıkları karakterlerine bürünmüş halde seyircilerin arasında
dolaşmakta, isteyen ile fotoğraf çektirmekte, gerek gördükleri seyirciler
üzerinden ince mizahi dokunuşlar yapmaktadır. Kostümleri Şile bezinden yapılmış
kıyafet üzerine huniler şapka olmuş. Büyük ayak şeklinde ki ayakkabıları ile
bir yandan bizim olan bir yakınlık sunarken, öte yandan modern tiyatronun da
izlerini üzerinde taşımaktadır. Kostüm, maske, makyaj… seslerin bilerek
kırılarak kesik halde çıkarılması. Ağız konuşması yerine gırtlaktan konuşarak
bir anlamda ben rolümü oynuyorum demektedir.
Ve zil çalar, sahnenin kapısı açılmıştır, seyirci salona
doğru sıraya girip biletini göstererek girmektedir. Önceden hazırlanmış seyirci
içeriye girdiğinde sahne düzeni ve sahne içinde yatan, oturan hunileri görür…
Oyunun başlamasına beş dakika vardır ve seyirci koltuklarına doğru adım atarken
bazı oyuncular ile seyirciler arasında komik diyaloglar olur. Bazı seyirciler
oyunculara laf atarken, bazı oyuncular da seyirci ile samimi diyalog içindedir.
Salon biletli seyircisini içeri aldıktan sonra ışıklar kararmaya başlamadan bir
oyuncu oyunun ilk şarkısını söylemeye başlar. Artık oyun başlamak için ilk adım
atılmıştır, salon içinde oyuncular da sahneye çıktıktan sonra seyirci ile
girişilen ilk diyaloglar ve seyirciyi oyunun içine davet eden diyaloglar ile
kendilerini kısaca tanıtırlar… Oyunun akışının ilk işareti bu şekilde verilir.
Kısa diyaloglar ve kısa oyunlar ile oyun örgüsü yani kurgusu yapılmıştır. Müzik
gerek görüldüğünde oyuna nefes almak için bir ara olurken aynı şekilde içinde
mizahi unsurunu da taşıyacaktır. Diyaloglar müzik içindedir, kelime oyunu
içinde seyircinin gülümsemesi istenmektedir…
Sahne düzeni oyun akışı için hareketli planlanmıştır, dönen
ve hareket halinde küçük platformlar maske içinde her karakter
canlandırılırken, bölümler arası geçiş dönen duvar içindedir. Zaman kum saati
ile ölçülmez ama zaman dönen dolabın ritmi içindedir…
Maskeler Commedia Dellarte’den alınmış gibidir,
iyi ki de alınmış. Karikatürün insan yüzüne uydurulması. Muhteşem başarılı
buldum. Her karakter maske içinde tam bir karikatür çizgi haline dönüşürken
vücudu insandır. Sesler maskeler altında kırılmış ses yerine doğal ses tercih
edilmiş… Bana göre iyi ki de öyle yapılmış… Ama müzik girince işin içine
konuşma müzik altında ezilmekte ve seyirciye diyalog anlaşılır şekilde
ulaşmasını engellemektedir. O engellenen diyaloğu anlamak için kendimi açıkça
zorladım, acaba burada ne anlatılıyor ve kaçırdığım bir kelime oyunu var mı?
İlk bölümde konuşma metinlerini kaçırdığım çok oldu, skeçler
ve küçük diyaloglar oyunun genel akışını seyirciye iletirken geçişlerde
kullanılan müziğin yüksekliği beni oyunun içine dahil olmamı ve oradan kendimce
çıkaracağım sonuçlardan uzak tuttu. Kelime oyunu çizgi karakterin genel yapısı
içinde vardır ama oyun içinde bu karakterin tipik özelliğini yüksek ses içinde
duymakta zorlandım, elbette bunda oyunun henüz sahneye ısınmadığı ve sahnenin
de sıcaklığının tam kontrollü bir şekilde seyirciye ulaşmadığı gerçeğidir diye
içimden geçirdim, çünkü izlediğim oyun henüz üçüncü kere sahneleniyormuş…
İlerde dediğim aksilikler ortadan kalkacak ve kendi seyircisini yakalayan bir
oyun olacaktır diye düşünüyorum…
Sahne düzeni, ışık başarılı buldum. Özgün müzikleri
gerçekten başarılı bulmama rağmen geçişlerde sesin yüksek olması yüzünden
diyaloglardan uzak kaldım… kostüm ve maskeler oyunun ruhunu yakaladığını
düşünüyorum. Her bir oyuncu kendilerine verilen rolü içselleştirmişler ama
abartı boyutunda ki ses değiştirmeleri zaman zaman anlaşılır olmaktan çıkmış…
Karikatür ete kemiğe bürünmüş, mizahın gülmece boyutunu öne
çıkarmış şekildedir. İnce eleştiriler günlük hayata yönelik olmaktan daha çok
genel eleştireler ve gülmece dozu daha yüksek tutulmuş… beklentiyi yüksek kılan
günlük olaylara yönelik ince göndermeler ama
genelde otosansürün içinde kalmış gibi geldi bana… Onu da doğal
görüyorum, çünkü ticari bir olayın parayı verene karşı sorumluluğu diyelim ve
öylesine inceden geçelim. Mizah tanımı gereği eleştiridir ama eleştirinin
nereye doğru yapılacağını sanatçı ve sahneye koyanların tercihidir. Politik
mizah yerini yıllar öncesinden dergi kapakları dışında iç sayfalarda balon ve
sadece güldürme hedefli olanlara bırakmıştır… Ona rağmen davalar açılmıştır
mizahçılara… Cem Yılmaz tercihli mizahın başka boyutu ile ama özgün içeriği ile
Yiğit Özgür çalışması Ezel Akay tercihi ile sahnede hayat bulmuş…
Beklentilerinizi biraz düşürerek salona girip izlerseniz mutlaka eğleneceğiniz
bir oyun olduğunu göreceksiniz…
İsmail Cem Özkan
Yiğit Özgür’ün Hunililier
Yönetmen: Ezel Akay
Yazan: Emre Özbay
Sahne/Kostüm Tasarım: Naz Erayda
Müzik: Serdar Ateşer
Işık Tasarım: Cem Yılmazer
Oyuncular: Bahar Kaplan, Bertan Dirikolu, Emre
Kıvılcım, Güliz Gündüz, Hakan Eke, Hasan Eflatun Akay, Kerime Obenik,
Merve Polat, Reşit Berker Enhoş ve Tufan Afşar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.