Karşı mahallede de yaşam vardır…
19 Mayıs Türk ulusal devleti
için önemli adımlardan / günlerden biridir. Resmi söylem ile ilk atılan adım,
İzmir’de atılan ilk kurşundan sonra gelmiştir... 19 Mayıs hem sevinç karşı mahalle için de
hüzün demektir. Tarih karşısı ile birlikte yol alır, sadece ezenlerin tarihi
diye bakarsanız yanılırsınız, ezilenlerinde tarihidir. Bugün tarih yazıcılar
hep güçlülerin ve kananların tarihini yazmıştır ama zaman içinde güçsüz
olanlarda güçlü olduklarında bu güçlülerin tarihini tersine döndürüp yazmaya
başlarlar. Her ülke geçmişten bir kaynak bulur ve oradan kendisini
konumlandırır.
Bir dönemin tarihi
incelenirken bir de karşı mahalleden bakmak gereklidir, çünkü karşı mahallenin
yenilgisi anlaşılmadan bugün yaşadığımız sorunların öznelerini kavramamız çok
zor olur. Nasıl oldu da bir arada yaşayanlar birbirini boğazlayıp,
boğazlayanları kahraman gören bir anlayış ortaya çıktı. Normal cinayet vakası
incelendiğinde insan öldüreni katil diye yargılarken, işin içine devlet olmuş
ve kazanmış bir taraf çıkınca “katil” olur bir ulusun “kahraman”ı. Normal olan
olarak sunulan kazananların tarihi, aslında doğal ve akması gereken bir zaman
çizgisi miydi?
Ulus devleti tarihimiz
içinde 19 Mayıs hem simgesel hem de üzerine yüklenen anlamlar ile birden fazla
anlamı içinde barındırmaktadır. Aynı şekilde her simgesel gün karşı mahallede
anma ve cinayetlerin, katliamların, soykırımların da başlangıcı sayılır.
Samsun’a çıkışın karşı mahallesi olarak kabul edilen “Pontus Sorunu”n katmerleşmesi
ya da sorunun ulus devleti anlayışı içinde çözümü olarak sunulan yasal /
yasadışı cinayetler bir anda başka bir konuma ve anlayışa bürünür. Yıllar sonra
o günler anlatılırken ya yok sayılır ya da kazananın gözünden anlatılır ve
okullarda eğitim adı altında genç beyinlere şırınga edilir.
Hiçbir sosyal çatışma birden
başlamaz, onun öncesi ve uzun yılları içine alan bir süreç içine alınır.
Tarihte olmuş her olay aslında başka olayları tetikler ve bu olaylar bir
şekilde devam eder gider. Hakların beynine bu devam eden süreçler destanlar,
öyküler, şiirler, ozanların sesinden kayıta girer. Hakim olanlar kaybedenlerin
söylemlerini yok etmek ve bir daha söylenmemesi, yazılmaması için her türlü
baskı aracını mubah görür ve uygular. Kimse atalarının katil olduğunu söylenmesini
istemez elbette, kahramanların oluşturduğu tarih her zaman onur ve gurur
vermelidir!
Samsun’a çıkış ve sonrası
gelişen olaylar yakın zamanda gerçekleşmiş bir travmanın başka özenler ile dışa
vurumudur. Cephe gerisi olarak bahane uydurulup şark cephesi gerisinde yer alan
Ermenilerin çöl topraklarına “tehcir” edilmesi elbette onların komşuları
üzerinde de etkisi büyüktür. Hıristiyan Ermenileri yok eden, Hıristiyan Rumları
da yok edecektir! Çünkü savaşta muhatap olarak kabul edilirse bir halk, ona karşı
savaşın her türlü kanlı yüzü uygulanacaktır.
İzmir işgali ile başlayan
bir süreç, elbette iktidarını kaybetmiş olan İttihat Ve Terakki Partisi’nin
yeniden doğuşu anlamına gelmektedir. Kaybedilen topraklar direnilerek ve
savaşılarak alınmalı ve Çanakkale zaferinde olduğu gibi zafer ilan edilmelidir!
İstanbul’da başlayan bir örgütlenme ve yol haritası Samsun’da ilk adım ile
yeniden bir başlangıç anlamındadır.
Karşı mahallede tarih
elbette farklı yazılır.
Yukarında anlatılanların
bilgisi dahilinde Samsun'a çıkış cephe gerisi görülen yerde yaşayan haklar için
bir anlamda katliam, hatta soykırım demektir...
Karşı mahallede o tarihlerde
ve cephe gerisi gözüken yerlerde kimler vardı?
Rumların Karadeniz’deki
akrabaları, Pontuslar, her ne kadar onlardan kalan ve İslamlaşan kesim bugün keskin
bir Türk milliyetçisi olsa da o tarihlerde kendilerini konuştukları dil ve
kültürden dolayı Pontus hissediyorlardı, o günlerden bugüne yansıyan günlük
dilde kalmış birkaç kelime geçmiş ile bağını kurarak yaşıyorlar...
Sadece Karadeniz Rumları mı,
biraz aşağıya doğru inin Kürtler var. Koçgiri bölgesi Kürtleri... Orası da
cephe gerisi kabul edilir, her ne kadar dağılan ülkede kendilerine ait bir
devlet istemleri olmuş olsa da onların katliamı da isyan kabul edilen süreçten
sonra iz sürme bahanesi ile yapılan süreçte olmuştur... İz sürerken Topal Osman
ve çetesinin akıl almaz uygulaması, Sakallı Nurettin Paşanın öfkesi Kürtlere
katliam olarak dönmüş... Dağılan ülkede, elbette topraklarda yaşayanlar
kendilerine ait devlet kurma ve isteme hakkına sahiptir, eğer tarihi çizgi
onlara o fırsatı verecek örgütlü yapıları varsa.
Balkanların bir anlamda öcü
alınıyor gibidir öteki olarak kabul edilenlere karşı yapılan katliamlar,
derelerin kan rengine dönmesine sebep olacak toplu cinayetler...
Yakılan onların tarihidir...
Peki, o dönemde uygulamanın
geçmişi nereye dayanıyor? Elbette İttihat Ve Terakki Partisinin cephe gerisinde
Ermenileri “Tehcir” etme kararına... Kısaca geçmişten kalan içtihadın zamana
uyarlaması...
Karşı mahallenin duygularına
empati kurulmadan yapılan her etkinlik aslında bir arada yaşamanın
gerekliliklerin ortadan kalması anlamına gelmektedir…
Bir arada, birlikte
yaşamanın birincil koşulu tarihi ile yüzleşmek ama onu yapacak ne anlayış ne de
ortam mevcuttur... Bugün karşı mahallede beslenen, ulus devletin sahipleri
tarafından körüklenen bir nefret söylemi devam etmektedir...
Nefret söylemi var olduğu
yerde ortak yaşam ancak sindirilmiş şekilde olur ve hiç bir zaman da sağlıklı
olmayacaktır, çünkü güçlü olanın zayıf anı aslında onun yok edilmesi anlamına
gelen korkuyu besler ve büyütür.
Sol düşüncenin ve hoşgörünün
olmadığı yerlere bir bakın orada yaşayanların en büyük korkusu Ermenilerin ve
yok ettikleri diğerlerinin geri gelmesidir... O yüzden o şehirlerde sol düşünce
ve bir arada yaşama kültürü bir türlü kök salamaz...
Bugün hep tek taraflı resmi
tarih söylemi içindeyiz, sosyal medyanın hayatımıza girmesi ile birlikte karşı
mahalleden ve sürgüne gönderilmişlerin torunlarının da söylemleri ile yeni bir
tarih anlayışı ve kafalarda oluşan sorular da çoğalmaktadır. Çünkü bilgi
kirliliği içinde oluşturulan her tarihi söylem nefret söylemini beslemekte ve
halkları bir birine düşman kılacak kadar üst sesten söylenen söylemler de
mevcuttur. Ya o ya bu anlayışı içinde siyah ve beyaz ayrımı gibi kavramlar ile
tarihi yazımı yapmak geçmişin ulus devleti mantığının değiştirilmiş halini
karşı mahallede de olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Resmi tarihinin karşısı
anti resmi tarih yazımı değildir.
Tarihi bir kırılma
sürecinden geçmekteyiz, bugüne kadar tarih hep kazanların tarihi olmuştur,
ezilenlerinde tarihi vardır ve yazılmaya devam ediyor.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.