Bir
kış gecesi…
Kuzey
kutup dairesi sınırında, kuzey ışıklarının vurduğu zamanda, adı ve sanı
konmamış, unutulmuş ya da unutturulmuş bir kasabanın içinde yaşayan bireylerin,
birbirinden bağımsız gibi görülen ama aynı konu etrafında oluşmuş öykülerin
birliğinden bir tiyatro eseri çıkmış…
Aynı
bankta oturan iki insan, birbirine karşı sevgi konusunda açılırken erkek omzuna
başını dayamış kıza “aslında biliyor musun, biz birbirimizden çok uzaktayız!”
der… Kız önce anlamaz, çünkü başı aslında sevdiğinin omuzundadır, platonik aşk
aşka dönüşmüştür… Nasıl uzak fikrini açıklar erkek, eline aldığı kartopu ile
dünyamızın eksenini işaret eder, ters taraftan bakınca 360 derecelik bir bakış,
en yakınındakini en uzağa bırakır, aslında bakış açısı ile ilgilidir, duygular
ile değil...
Duygular
mı önemlidir, bakış açısı mı?
Sahne
karanlıktır, seyirciler oyunculara üç ayrı bakış içinde görmektedir… Seyircinin
durduğu nokta aslında oyunun içinde bakış açısını da sorgulayacak
boyuttadır… Oyuncuların etrafındadır ama bir nokta oyuncuyu sahnenin
tek duvarı ile sınırlar... Sahne üç duvardan oluşmaz, bir duvardan geriye kalan
iki duvar işlevini seyirci ve seyirci koltuğu oluşturur…
Sahneye
iki giriş vardır ve her giriş duvarında kara tahta asılıdır, her öykü bu kara
tahta üzerine yazılarak seyirciye yeni bir öyküye başlıyoruz imajı verilir… Yaz
kara tahtaya ve oyuna başla!
Kırık
kalpler kuzey ışıkları altında kendi gerçeklikleri ile yüzleşecekler… Hava çok
soğuktur ve o soğuk havada kuzey ışıklarını görmek için gelenlerin acıları,
sevgiye olan hasretlikleri, kuzeyin haritada adı ve konumu belirlenmemiş bir
yerinde Amerikan günlük yaşamının öyküleridir… Aynı sığınma evinde yaşayan
fırtınadan evi kullanamayacak olan kazazedelerin bir çamaşır odasında
diyalogları. Canı yanmayan birinin acıyı hissetmesi, acıyı hissedenin acısına
sevgi ile yaklaşan birlikteliğinin sorunlarından kaçışı, acı ve acı duymaktan
kaçışın buluştuğu o çamaşır odasında buluşma… Boş bir eskiden patates tarlası
olarak kullanılan tarladan çadır kurmuş kızın tarla sahibi ile karşılaşması ve
kırık kalbini bir torba içinde taşıması, torba ile oluşturmuş olduğu ilişkinin
o karanlık gecede oluşacak olan kuzey ışıkları ile dağılıp yerini başka
duygulara bırakması, ‘bekarlığa son’ partisinin gecesinde eski sevgili ile
karşılaşmak ve mutsuz olana her şey bedava denilen bir gecede kola yazılan bir
dövmede geçen isim ile karşılamak, her mutsuzluk bitimi yeni bir sevgi ile
hayatının devam ettiği, her uzak noktanın aslında uzak olarak görülenin ne
kadar yakın olduğu, sorulan bir soruya yıllar sonra verilen yanıtın zaman
kavramı içinde ne kadar uzağa fırlatıldığı ve bir daha o soru sorulan anının
yakalanamayacağı gerçeği ile sıradan bir Amerika kültürü içinde yakalıyoruz…
Modern
yaşamın sevgi kavramının sorgulandığı yerdir, o adı sanı olmayan kasaba…
Öyküler
bağımsız gibidir ama iç içedir, aynı kasabada aynı gökkubbe altında, aynı kuzey
ışıkları oluşurken o anın içinde dokuz öykünün sahneye taşınmasıdır… Öykülerin
yazılışına bakınca baştan sorduğum soru öne çıkıyor oyun sonunda da, “duygular
mı önemlidir, bakış açısı mı?” sevgi açlığına nereden bakarsanız sizi o açlıkta
kurtaracak, ya da var olan akış devam mı edecek?
Öykülerin
birleşimi sahneye taşınması burada yönetmeni Zeynep Özden’in yanında en büyük
sorumluluğu dramaturjisini yapan Şafak Eruyar’a vermektedir. John Cariani’in
öykülerini sahnede kuzey ışıklarının dalgalarının ulaştığı Tiyatro Pera’ın
salonun yaşayarak gördük. Zeynep Özden hem çevirmiş, hem de çevirdiği öyküleri
sahneye taşımış, bunun ile yetinmemiş sahnede kendine rol vermiş ve oynamış…
Tiyatro Pera’ın oyunlarının dramaturjisini yapan Şafak Eruyar gibi ustanın
tecrübesinden ve birikiminden yararlanarak oyuna hayat vermiş… Oyun elbette
sadece yazıdan oluşmuyor, oyuna sahnede hayat veren oyuncular, ışık, ses,
müzik, dekor… Tiyatro bir bütündür, bütünün bir parçası uyumsuzsa o oyun
aslında başarısız sayılır. Kısaca tiyatro oyunun bir bütün yapan tüm öğelerinin
de birbiri ile uyumu ve sahnede seyirciye ulaşan mesajlarının doğru, anlaşılır
bir şekilde olması önemlidir… Başak Meşe, Barış Çakmak, Arzum Orhan, Doruk
Akçiçek, Zeynep Özden oyundaki karakterle hayat verirken, onlara eşlik eden ve
oyunculuklarını öne çıkaran dekor ve kostüm Cemre Bulak, ışıkta İlayda Erdinç,
oyunun akışında müzik ve ses efektlerinde Emil Tan Erten’in başarılı tercihleri
ile oyunun içine seyirciyi davet ediyorlar…
Seyirci
zaman zaman oyuna kahkahaları, zaman zaman iç konuşmaları ile katıldı. Oyunu
keyifli yapan aslında seyircinin refleksi, doğru yerde doğru tepki vermesidir.
Daha çok gençlere seslenen, onların duygularına hitap eden oyun, bir anlamda
sevgi ile hayata bakan herkese sesleniyor. Her öyküde değişik karakterleri
canlandıran oyuncular, bölümler arası zamanı terse sarıp aynı zaman geri
dönüşleri ile başarılı olarak gördüm… Elbette bu bölümler arası diyalogun
geçişini sağlayan yönetmen ve dramaturgun
uyumlu çalışması olarak algıladım.
Oyun
yaşadığımız zamandan, sorunlardan uzaklaşmak için, bir an olsun keyifli
dakikalar geçirmek için gidilip sığınılacak bir liman özelliği taşıyor… O kadar
karmaşık ve ilişkilerin ve de duyguların kırıldığı zamanı yaşıyoruz ki, bizimde
sığınacağımız bir kuzey ışıklarının olmasını isteriz… Ne yazık ki ülkemizde
kuzey ışıklarını yarattığı ve sorunların sevgi ile çözüldüğü bir süreçte
değiliz ama bir anda olsa gelin oyunu izleyin ve o yaratılan atmosfer içinde
keyifli zaman geçirin, belki sizde zamanın kırılma anında oluşan sevgi
enerjisinden yararlanırsınız…
İsmail
Cem Özkan
Bir
Kış Gecesi Rüyası
Yazan:
John Cariani
Çeviren-
Yöneten: Zeynep Özden
Dramaturg:
Şafak Eruyar
Dekor-
kostüm: Cemre Bulak
Işık: İlayda
Erdinç
Müzik:
Emil Tan Erten
Oynayanlar:
Başak Meşe, Barış Çakmak, Arzum Orhan, Doruk Akçiçek, Zeynep Özden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.