100 yılda bir…
AKP ve diğer
siyasi İslamcılar 100. yıl kutlamasına gönüllü ya da isteksiz katıldıklarını
yaşadığımız süreçte görüyoruz, ona rağmen parçalı, seçim yenilgisi yaşayan
muhalefet, Türk solu ve benzeri taraftarı evlerinin penceresine bayrak asma
yarışına girmeli, hatta üzerinde Atatürk olunca daha keskin AKP taraftarı
olmadığını kanıtlamış olur... Milliyetçi, solcu, devrimci, ümmetçi ama siyasal
İslamcı olmayan "en çok Atatürk'ü biz seviyoruz, yaşasın cumhuriyet!"
yarışmasına girmiş, banka, yandaş gibi gözükmeyen şirket ve belediyelerin reklamları
görünürde çok coşkulu… Birçok şirket reklamı ise yasak savar gibi, ucuza
kurtarmışlar, coşku yerine görünürde coşku. Gerçekten kutlamış olsalardı çalışanlarına
birer ikramiye vermeleri gerekmez miydi, çalışanların omuzları üzerinde
cumhuriyet sayesinde sermaye biriktirdi hepsi…
Cumhuriyetin
yok saydıkları ise sessizce kenardan izliyorlar, galeyana gelip dükkanları
yağmalanmasın, Sansaryan Han eğer eski işlevinde açık olsaydı orada
sorgulamamak için diye dua ediyor olmamalılar... Bu ekonomik krizde acaba
yeniden bir Varlık Vergisi çıkar mı diye korkuyla, elinde avucundakini satıp yurt
dışına kaçayım diye düşünen iş insanları endişe ile gelişmeleri izliyor...
Yüzyılda
değişenler arasında çarık yerini ayakkabı aldı ama kaliteli ve insana yakışan
ayakkabı yerine parasının yettiği kadar ayakkabı alır konumdaysa… Damlı
evlerden apartmanlara çıkmak gelişme ise, ağanın yerini patronların aldığı ama
hala elinde avucunda kendisini savunacak hukuk maddesi olmasına rağmen
savunamıyor, mahkeme kapısına gittiğinde, genelde kaybeden kendisi olduğuna
göre; değişen nedir?
Padişahın
gölgesinin yerini padişah yetkiler ile donanmış bir liderin alması değişim
midir?
Cumhuriyetin
kazanımları sayılmak ile bitmez derler, yok ettikleri toplum içinde çeşitlilik,
halkların bir arada yaşadığı İstanbul semtlerinde yaşamış olan Yahudiler,
Ermeniler, Rumlar, Bulgarların... Ne kadarı kaldı bu şehirde ve ülkede?
İnancı, dili
farklı olan bu ülkenin insanları milyonlar ile ifade edilen şehirlerde on binde
biri bile yer tutmuyor... Yok edilen, yok sayılanları saymak ile bitmez diyecek
başka biri, evet ulus devlet ideolojisi homojen toplum yaratma adına, tek
bayrak, tek dil, tek millet, tek lider… anlayışı ile 100 yıldır bu ülkede hayat
buldu. Düşünelim bir kere daha, dünyada hayat standardı yüksek ülkeler arasına
yani o medeni, muasır milletler arasına girdik mi? İnsan hakları konusunda
kaçıncı sıradayız? İşçi ve çocuk ölümlerinde? Saymakla bitmeyen istatistiki
rakamlar… Yolsuzluk, rüşvet gibi konuları hiç açmıyorum, tüm üçüncü dünyada
yaygın olan şey bizde de yaygın olmuş ne gam! Üretimde, kendi kendine yetme
ideali ve hedefi hepsi yalan oldu... Var olanı satıp, olanı korumamak
küreselleşme diye yutturuldu ve en iyi ulusun birikimlerini satan liderler hep
omuzlarda taşındı…
Bugünlerde cumhuriyet
kutlanırken, 100 yılda ne başardık, neyi hedefledik ama ulaşamadık diye
düşünmek gerek... Ve ulaşamadıklarımız o kadar çok ki, bırakın bir arada
huzurlu yaşamı, ülke tarihinde olmadığı kadar keskin sınırların oluştuğu ve
ayrılıkların beslendiği, nefret söylemlerin her gün yenisinin eklendiği ülke
olduk... Tarihin en kırılgan dönemini yaşıyoruz belki, insan hareketleri tarihte
olmadığı kadar yoğun ve rakamlar çok yüksek.
Mülteci alan
ülke mülteci ihraç ediyor…
Ülkenin sosyal
yapısı göçmenlerin kontrolsüz şekilde hareket etmesi ile değişiyor, ona bağlı
olarak köle emek gücünün ülkeye girişi ve işçilerin kazanılmış haklarının yok
sayılması… O kadar çok sorun birikti ki, Osmanlı devletinden devralınan
sorunlar ile yüzleşemeyen ülkemiz, yüzleşmeyeceği sorunlar yumağı içinde
krizden krize koşuyor…
Çözüm yerine
üzerini örtme siyaseti ile geldik bugüne…
Savaşan
ülkelerin gökyüzünden füzeler uçarken, bizim sınırlarımızın üzerinden bomba
yüklü uçaklar, silahlı insanları taşıyan planörler, kalabalıkların içinde
patlayan canlı bombalar ile güvencesiz, gelecek perspektifinden uzak bireyler
topluluğu olduk…
Günümüzde
devletler hem itfaiyeci hem de kundakçı rolünü oynuyor...
100. Yılına
giren cumhuriyetimiz devlet geleneği çok eski olmasına rağmen, çalışanlarını
hala köle olarak gören, emeklilerini yük olarak görüp, onlara hizmet yerine
elindeki avucundakini almayı planlayan ekonomi yönetimi, öğrencilerin ve
hastaların müşteri gözüyle bakıldığı bir düzenden uzak, insana yakışan, nefret
söyleminden uzak bir cumhuriyet oluşabilir mi?
Kutlama yerine
yüzleşme, yeni hedeflerin koyma zamanıdır...
Her yıl
dönümleri aslında bir şeyin kapısını açmak için fırsattır ama bizim
geleneğimizde açmak yerine kapatmak ve o görmek, konuşmak istemediğimiz hepsi
kapalı bir yerde kalıp çürümesi beklenir ama bu beklenti hep boşuna olduğunu
hepimiz biliyoruz ama bilmezlikten geliyoruz…
İsmail Cem
Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.