Galata Gazete


29 Ekim 2023 Pazar

Pop yıldızı yaratmak!

Pop yıldızı yaratmak!

 

Cumhuriyetin 100.yılı nedeniyle yapılan pr çalışmaları ve reklamlar ve de ekranlara çıkıp ahkam kesenlerin hepsi bir kişi putlaştırma, kutsama yarışına girdi... Hatta yapay zeka kullanılarak yeniden bir pop yıldızı olarak yarattılar.

 

Cumhuriyet sanıldığı gibi öyle tesadüfen tek bir adamın aklından çıkmadı, onun öncesi büyük bir birikim var... O öncesi de ilk anayasayı yazan, hani meşhur Ziraat Bankasını kuran adam var, gerçi sürgünde kısa sürede idam edildi ama önemli konu o değil ama onun ile demokrasi, özgürlük, hukuk mücadelesi başlar, aslında o da yalnız değildir, onun öncesi de vardır... Mithat Paşa mezarı bugün Abide-i Hürriyet mezarlığındadır...

 

İttihat ve Terakki partisi liderleri kendisini İstanbul’un işgali ile biten savaş sonrası fesih edip yurtdışına kaçınca, o hareketin kadroları Anadolu'ya sürülmüş Balkan göçmenleri üzerinden yeni bir devlet kurma arayışı içindedir... elbette bu girişim işgalcilerin bilgisi dahilindedir, çünkü balkanlarda veya geniş anlamda konuşursak eğer, Anadolu topraklarında kurulacak devlet Avrupa'daki “Türk Sorunun” çözümüdür…

 

Anadolu'da, unutulmuş topraklarda ve bozkırın ortasında bir devletin oluşturulması öyle kolay değildir. Siyasi ortam, ekonomik, koşullar izin vermesi bir yana, elde ki kadrolar buna uygun olmasaydı; istenmiş olsa dahi kurulamazdı. Cumhuriyetin kurucu kadroları eğitimli, bilgili, devlet geleneği içinden gelmiş donanımlı insanlardır. Kadroların her biri birden fazla dil bilmekte, devletin değişik basamaklarında çalışmışlardır... Atatürk'ü diğer ittihatçı liderlerden farklı kılan ise, sürekli yenilenen ve kendisine bağımlı kadrolar ile yoluna devam etmesidir.

 

Atatürk bir ittihatçı kadro içinden gelmektedir ve her kadro aslında gözü karadır, öndedir, kavgadan ve mücadeleden kaçmaz... Trablusgarp savaşına İtalyanlara karşı savaşmaya Enver Paşa ile gitmiş ve her ikisi de şarapnel ile yararlanmıştır. Onlar orada vatanı kurtarmaya çalışırken Balkanlardaki doğdukları, eğitim aldıkları şehirler artık Osmanlı devletine ait değildir... Bu süreç içinde ittihatçı kadrolar ülkenin geleceği için bir arada, sürekli fikir geliştirirler...

 

100. yıl kutlamalarında özellikle biri yüceltilir, onun ismi ve portresi ile cumhuriyete bir elbise giydirilir. Dokunulmazdır, hatası yoktur, o hep ilklerin insanı olarak sunulur... Tarihi kişileri küçümsemek de, çok yüceltmekte onun içinin boşaltılması anlamına gelir.

 

Yaşadığımız zaman diliminde ve daha öncesinde de yaşadığımız içi boş, günün gerçeklerinden uzak, bir boy gösterisine dönüşmüş reklam spotları içinde kutlama olmaktadır...

 

Yaşanan krizlerin nedenleri, neden bu kadar medeni dünyadan uzak, insan haklarından bir habersiz, yasaların ve hukuk maddelerin birer kağıt üzerinde leke olarak görüldüğü bu süreç, tarihimizin hangi zamanlarında yaşanmıştı, bugünü diğer günlerden farklı kılan nedir? Bunları konuşmak yerine bir iç bölünmüşlüğün cephesel savaşını andıran ama düşük yoğunluklu bir savaşın içindeyiz izlenimi vermektedir.

 

Akıl tutulmasını yaşıyoruz...

 

Siyasi İslam’ın Kemalizm ile yüzleşmesi ve başarısız olduğu bir zamanda, başarısızlığı başarıya doğru taşımak eğiliminde olan muhalefetin olduğu bir süreçteyiz.

 

100. yıl, 10. yıl coşkusu üzerine oturmuş, sanki o günleri yeniden yaşıyormuş ama özneleri değiştirilmiş halet-i ruhiyeden uzak ama onu öykünen sözde işler...

 

Kurucu kadroları yok sayan, kadroların yarattığı cumhuriyet anlayışını aşamayan, o günkü tek adam ve ona karşı yapılan mücadeleler, bugün dünden farklı ve daha geri, yaşadığı coğrafyanın sorunlarından uzak, savaşın içine çekilen, sürekli çalıştırılan bir ülke görünümü içindeyiz.

 

Cumhuriyetin 100. yılında "yurtta sulh, cihanda sulh" demenin koşulları ne yazı ki yok, gerçi söyleyende yok... Barış olması için tarihi ile barışık, eşit vatandaşlık koşulları içinde, yasaların güvencesi altında, hukuk maddelerini bir kara leke olarak görmeyen, çağdaş, çoğulcu, laik bir düzen olması gereklidir. Biz hala kurucuların “muasır medeniyet” amacından uzak, o amaca ulaşamamış bir devletin 100. yılını vitrin düzenlemesi ve ışıkları altında kutluyoruz...

 

"Gerçek şudur ki Kemalizm bir ideoloji değil, tarihsel bir olay ve o olay üzerine bir görüştür. İki yüz yıldan beri başlayan modernleşme akımının doğru yolunu bulması, ona yönelmesidir." Uğur Mumcu

 

Uğur Mumcu gibi düşünüyorum, modernleşme hareketi ne yazık ki yolundan çok uzağa düşmüş, Büyük Ortadoğu Projesi içinde kendisine verilen rolü oynamaya çalışan bir ülke konumdayız. Bugün abartılan dayanışma mitingleri ile Ortadoğu politikasına bilgisizce, tarihi gerçeklerden uzak, duygusal tepkiler ile bodoslama dalıyoruz... Suriye'de yaşanan "Arap Baharı"na "taraf" olunca "bertaraf" olduğumuz gerçekliği ile yüzleşmeden, yeni savaş çığlıklarının atılması bizi ortaçağ karanlığına doğru sürüklüyor...

 

Savaş gemilerinin boğazdan boy göstermesi, savaş uçaklarının gökyüzünde fazla gözükmesi gurur kaynağı olarak algılanmaya başlamışsa savaş kapımızı çalıyor demektir...

 

Kurucu babaların bize bıraktığı miras yaşadığımız zamandır...

 

Şehirlerde ışıltı vitrinlere bakarak emeklilerin, işçilerin açlığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor... Mültecilerin sefaleti, ev bulamayan sabit gelirli insanların trajedisini hiçbir bayrak örtmez...

 

Yaratılan gerçeklikler hepsi birer propaganda aracıdır.

 

Kimin yarattığının pek önemi yoktur, toplum içinde oluşan algılar elbette çatışacak ortamı bekler... Ne yazık ki toplumumuz cepheleştirilmiştir, bu cepheleşme bir arada yaşamın, bir arada olanların hoşgörüsünü de ortadan kaldırıyor...

 

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.