Pop yıldızı yaratmak!
Cumhuriyetin
100.yılı nedeniyle yapılan pr çalışmaları ve reklamlar ve de ekranlara çıkıp
ahkam kesenlerin hepsi bir kişi putlaştırma, kutsama yarışına girdi... Hatta yapay
zeka kullanılarak yeniden bir pop yıldızı olarak yarattılar.
Cumhuriyet
sanıldığı gibi öyle tesadüfen tek bir adamın aklından çıkmadı, onun öncesi
büyük bir birikim var... O öncesi de ilk anayasayı yazan, hani meşhur Ziraat
Bankasını kuran adam var, gerçi sürgünde kısa sürede idam edildi ama önemli
konu o değil ama onun ile demokrasi, özgürlük, hukuk mücadelesi başlar, aslında
o da yalnız değildir, onun öncesi de vardır... Mithat Paşa mezarı bugün Abide-i
Hürriyet mezarlığındadır...
İttihat ve Terakki
partisi liderleri kendisini İstanbul’un işgali ile biten savaş sonrası fesih
edip yurtdışına kaçınca, o hareketin kadroları Anadolu'ya sürülmüş Balkan
göçmenleri üzerinden yeni bir devlet kurma arayışı içindedir... elbette bu
girişim işgalcilerin bilgisi dahilindedir, çünkü balkanlarda veya geniş anlamda
konuşursak eğer, Anadolu topraklarında kurulacak devlet Avrupa'daki “Türk
Sorunun” çözümüdür…
Anadolu'da,
unutulmuş topraklarda ve bozkırın ortasında bir devletin oluşturulması öyle
kolay değildir. Siyasi ortam, ekonomik, koşullar izin vermesi bir yana, elde ki
kadrolar buna uygun olmasaydı; istenmiş olsa dahi kurulamazdı. Cumhuriyetin
kurucu kadroları eğitimli, bilgili, devlet geleneği içinden gelmiş donanımlı
insanlardır. Kadroların her biri birden fazla dil bilmekte, devletin değişik
basamaklarında çalışmışlardır... Atatürk'ü diğer ittihatçı liderlerden farklı
kılan ise, sürekli yenilenen ve kendisine bağımlı kadrolar ile yoluna devam
etmesidir.
Atatürk bir
ittihatçı kadro içinden gelmektedir ve her kadro aslında gözü karadır, öndedir,
kavgadan ve mücadeleden kaçmaz... Trablusgarp savaşına İtalyanlara karşı
savaşmaya Enver Paşa ile gitmiş ve her ikisi de şarapnel ile yararlanmıştır.
Onlar orada vatanı kurtarmaya çalışırken Balkanlardaki doğdukları, eğitim
aldıkları şehirler artık Osmanlı devletine ait değildir... Bu süreç içinde
ittihatçı kadrolar ülkenin geleceği için bir arada, sürekli fikir
geliştirirler...
100. yıl
kutlamalarında özellikle biri yüceltilir, onun ismi ve portresi ile cumhuriyete
bir elbise giydirilir. Dokunulmazdır, hatası yoktur, o hep ilklerin insanı
olarak sunulur... Tarihi kişileri küçümsemek de, çok yüceltmekte onun içinin
boşaltılması anlamına gelir.
Yaşadığımız
zaman diliminde ve daha öncesinde de yaşadığımız içi boş, günün gerçeklerinden
uzak, bir boy gösterisine dönüşmüş reklam spotları içinde kutlama olmaktadır...
Yaşanan
krizlerin nedenleri, neden bu kadar medeni dünyadan uzak, insan haklarından bir
habersiz, yasaların ve hukuk maddelerin birer kağıt üzerinde leke olarak
görüldüğü bu süreç, tarihimizin hangi zamanlarında yaşanmıştı, bugünü diğer
günlerden farklı kılan nedir? Bunları konuşmak yerine bir iç bölünmüşlüğün
cephesel savaşını andıran ama düşük yoğunluklu bir savaşın içindeyiz izlenimi
vermektedir.
Akıl
tutulmasını yaşıyoruz...
Siyasi İslam’ın
Kemalizm ile yüzleşmesi ve başarısız olduğu bir zamanda, başarısızlığı başarıya
doğru taşımak eğiliminde olan muhalefetin olduğu bir süreçteyiz.
100. yıl, 10.
yıl coşkusu üzerine oturmuş, sanki o günleri yeniden yaşıyormuş ama özneleri
değiştirilmiş halet-i ruhiyeden uzak ama onu öykünen sözde işler...
Kurucu
kadroları yok sayan, kadroların yarattığı cumhuriyet anlayışını aşamayan, o
günkü tek adam ve ona karşı yapılan mücadeleler, bugün dünden farklı ve daha
geri, yaşadığı coğrafyanın sorunlarından uzak, savaşın içine çekilen, sürekli
çalıştırılan bir ülke görünümü içindeyiz.
Cumhuriyetin
100. yılında "yurtta sulh, cihanda sulh" demenin koşulları ne yazı ki
yok, gerçi söyleyende yok... Barış olması için tarihi ile barışık, eşit
vatandaşlık koşulları içinde, yasaların güvencesi altında, hukuk maddelerini
bir kara leke olarak görmeyen, çağdaş, çoğulcu, laik bir düzen olması
gereklidir. Biz hala kurucuların “muasır medeniyet” amacından uzak, o amaca ulaşamamış
bir devletin 100. yılını vitrin düzenlemesi ve ışıkları altında kutluyoruz...
"Gerçek
şudur ki Kemalizm bir ideoloji değil, tarihsel bir olay ve o olay üzerine bir
görüştür. İki yüz yıldan beri başlayan modernleşme akımının doğru yolunu
bulması, ona yönelmesidir." Uğur Mumcu
Uğur Mumcu gibi
düşünüyorum, modernleşme hareketi ne yazık ki yolundan çok uzağa düşmüş, Büyük
Ortadoğu Projesi içinde kendisine verilen rolü oynamaya çalışan bir ülke
konumdayız. Bugün abartılan dayanışma mitingleri ile Ortadoğu politikasına
bilgisizce, tarihi gerçeklerden uzak, duygusal tepkiler ile bodoslama
dalıyoruz... Suriye'de yaşanan "Arap Baharı"na "taraf"
olunca "bertaraf" olduğumuz gerçekliği ile yüzleşmeden, yeni savaş çığlıklarının
atılması bizi ortaçağ karanlığına doğru sürüklüyor...
Savaş
gemilerinin boğazdan boy göstermesi, savaş uçaklarının gökyüzünde fazla
gözükmesi gurur kaynağı olarak algılanmaya başlamışsa savaş kapımızı çalıyor
demektir...
Kurucu
babaların bize bıraktığı miras yaşadığımız zamandır...
Şehirlerde
ışıltı vitrinlere bakarak emeklilerin, işçilerin açlığı gerçeğini ortadan
kaldırmıyor... Mültecilerin sefaleti, ev bulamayan sabit gelirli insanların
trajedisini hiçbir bayrak örtmez...
Yaratılan
gerçeklikler hepsi birer propaganda aracıdır.
Kimin
yarattığının pek önemi yoktur, toplum içinde oluşan algılar elbette çatışacak
ortamı bekler... Ne yazık ki toplumumuz cepheleştirilmiştir, bu cepheleşme bir
arada yaşamın, bir arada olanların hoşgörüsünü de ortadan kaldırıyor...
İsmail Cem
Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.