Dün dündür ama bugün, bugün müdür?
Geçmişi anmak
ya da aramızdan ayrılanları mezarı başında yad etmek bir anlamda gün ve yıllar
geçtikçe göstermelik ama onun yanında ulusalcılık söylemleri çok önde olmaya
başladı... Zaman eskiden savunduklarının yerine günün ihtiyacına uygun
söylemlerin gelişmesini beraberinde getirdi. Sanki geçmişte sadece Türk ırkı
için mücadele edilmiş ve sarsılmaz birer Kemalist gibi gösteriliyor...
Ulus devleti
içinde, ulus devleti aşan bir ütopyamız bize özgü, kimsenin ya da o zamanlar
çevremizde yaşanmakta olanların tekrarı ve öykünmesi değil, yerele uygun, bu
toprakların gerçeği üzerine basan bir gelecek nüvesi oluşturmaktı… Bugün ise o
yerel, ayağı bu topraklara basan bölümünün altı, ulus devleti ve kurucuların
ideali üzerine oturmakta ve bizler denmekte "Atatürk’ün yapamadığını
yapacak ve onun devrimlerini daha ileriye taşıyacak 'devrimci' cumhuriyeti
kuracağız!.."
Bugün siyasi
krizin temelinde bir cepheleşme ve o cepheleşme uygun taraftar olma durumu söz
konusudur. Genel olarak sol, iktidar ile uzlaşamayacağına göre, muhalefetin
çoğunluğuna ayak uydurmayı en basit, en anlaşılır ve var olan kitleyi koruyan
bir örgütlenme modelini seçti, çünkü geçmişi ile yüzleşen değil, geçmişin
üzerine bir sünger çekip, ileriye doğru adım atmayı daha uygun gördü! Geçmişte
kısaca yenilgi öncesi ve sonrası cezaevi sürecinde eteklerde taş biriktirenler,
o etekteki taş nasıl olsa zaman içinde dökülür ya da o eteği kullananlar bu
dünyadan göçer… Zaman her şeyin ilacıdır!
Solun hayata
bakış, tarihe doğru algıları konusunda geçmişten kopuk ama devamıymış gibi bir
algı oluşturulup, tümden solu başka bir zemine oturtan anlayış var. Antifaşist
mücadele 12 Eylül öncesinin karakteristik özelliğiydi. Faşist saldırılara karşı
nerede olursa olsun direniş haktı ve meşruydu. Fakat 12 Eylül sonrası oluşan
siyasi atmosfer içinde liberalizmin ağır basması ve bireylerin siyasi, ekonomik
sorunları altında sudan çıkmış balık gibi çaresizliği ile örülen yeni bir
anlayış oturtuldu. Devlet dairesine giremeyen, devletin tüm olanaklarından
dışlanan bireyler kapı kapı dolaşan seyyar satıcı konumuna büründürüldü.
Ansiklopedi pazarlaması bir anlamda çaresiz bireye “çaresiz değilsin” denildi
ve onu anlayışından ve yaşam tercihinden uzaklaştırıp yeni bir hayata bakışı
empoze edildi. İşveren arkadaş, çalışan arkadaş, arkadaş arkadaşın üzerine
basarak saadet zincirinin birer parçası oldu… Emekçi, emekçi kaldı, ama
bazıları patron! Bizden olan patron bizi daha fazla sömürdü, üstelik
sigortasız, bir ekmeğe muhtaç ama anıları ile yoldaş, çıkar üzerine konumlandı…
Cumhuriyeti
yeniden kurmak!
Bugünlerde Türk
solu adına yapılan etkinliklerde, özellikle milli bayramlarda geçmişte anti -
faşist mücadele içinde olmuş olan yapıların ortak söylemi “çürüyen cumhuriyeti
yeniden kuruluş ilkelerine uygun kurmak ve yaşatmak! Bu anlayışa uygun olarak
her hareket farklı söylemler ama içeriği aynı olan söylem geliştirilip, ona
göre örgütleniyorlar. Sendikalarda, gençlik arasında tipik Kemalist solculuğu
yapılıyor. Açıkça çoğunluk “Mustafa Kemal'in askerleriyiz!” diye slogan
atmıyorlar ama üstü kapalı söz oyunları ile ona benzer şeyler yapıyorlar. Milli
bayramlarda, herhangi protestoda Türk bayrağı elde, balkonuna bayrak asıp güya
iktidara nispet yapar gibi ellerini sallıyorlar… Muhalefet olmak iktidara
bayrak elde kurucuları anmak ve savunmak olarak algılanıyor. Bu iktidarın
Kemalizm ile hesaplaşmasında taraf olmayı getiriyor, o hesaplaşıyorsa, bizde
savunuruz. 12 Eylül öncesi Turgut Özal “ben köprüleri satacağım!” dediğinde
Halk Parti başkanı Calp o dönemde “sattırmayacağım!” İnadının başka bir devamı…
Ekran önünde oynanan karagöz Hacivat gölge oyunu özneler değişerek hep siyaset
sahnesinde oynanmaya devam etti, çünkü cepheleşme topluma ve siyasete başka bir
söylem geliştirmesini engelliyor…
Cepheleşmeye
taraf olan, çatışma devam ettiği sürece dahil olduğu yerde bulunmak ve devam
etmek ile yükümlüdür…
68 kuşağının
devrimci gençlik liderlerinin devamı olduğunu iddia eden hareketlerin ortak
özelliği 1 Kasım 1968’de Samsun’dan başlayan gençliğin yürüyüşü temel olarak
alıp, sonrası gelişmeyi işine geldiği gibi yorumlayan söylemler geliştirildi…
O gençlik liderlerinin idam sehpasındaki, toplu gladio’nun işlediği
katliam öncesi yazılan makalelerde ki son sözleri bir anlamda o yürüyüş bir
eleştirisi gibidir. Sonuçta bugün genel kabul gören anlayışta “geçmişte biz
aslında ulusal hareketiz” denmekte, bizim sosyalizm gibi bir hedefimiz yoktu,
var olan anayasanın uygulanmasını ve “tam bağımsız Türkiye” istiyorduk
denmektedir.
Bize özgü
devrimci hareketi Kemalist çizgi içinde onun devrimlerini korumak ve aşmak
üzerine hareket ettik... Bugün onların devamcısı olduğunu iddia edenler
kendilerini bu zeminde görüyor ve tabanı bu zemine uygun düşünce ve ittifak
halindedir...
Tarih, resmi
tarih anlayışı ile yorumlanınca sizi istenmeyen yerlere götürdüğünü, hatta 12
Eylül öncesi karşı tarafta gördüğün ile iktidara inat seçim ittifakı bile
kurulur konuma geliyor… Genel olarak Türk solu içinde 12 Eylül öncesi
örgütlenmiş ama duygusal bağ dışında bir bağı kalmamış, “öteki” olarak kabul
edilmiş kültüre sahip olanlar var olan siyasi hareketler ile duygusal bir bağ
kuramıyor, çünkü onları dışlayan bir kurucuların cumhuriyeti var. Tek bayrak,
tek millet, tek din, tek lider anlayışı içinde “öteki” kendisini nasıl orada
hissetsin? Hissetmesi için tek yol vardır, o da asimile olmuş olmasıdır. AKP
döneminde ise “açılım” sürecinde ise halkın çoğunluğunun “ötekilere” karşı
bakışında ve ötekinin toplum içinde kendisini ifade etmesinin önü “göreceli” de
olsa açılmıştır. Geçmişe dayalı bir ortaklığı olan ama bugüne dair bugünü
kucaklayan bir ortak zeminim yok… “Bir arada yaşamak” kavramının temeli sol
tarafından tam olarak doldurmamıştır, sadece sözde, içerik olarak cumhuriyet
kurucuları ve onun öncesi İttihat ve Terakki anlayışı dışında bir söylem
geliştirmemiş olmalarıdır.
Kısaca sınıf
temelli bakmak yerine ulusal temelli bir duruş söz konusu... Ulusal temelli
bakan ve örgütleyen asılları varken elbette halk geçmişin antifaşist
mücadelesinde en saflarda olanları değil, çıkarına uygun, çıkarını koruyacak
patilere daha fazla teveccüh resen de olsa göstermektedir…
İsmail Cem
Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.