Hepimiz sessiz kurbağlarız!
Devlet
Tiyatroları ikinci defa seyircisi ile buluşturduğu Kadın Oyun Yazarları
Festivali açılış oyunu Küba’dan gelmiş olan Küba Ecos Company - "Bernarda,
Hayır!" adlı halk dansı flamenko ve modern dansın iç içe geçmiş olan
bir gösterim ile başladı.
Ana Rosa
Meneses, Federico García Lorca’nın şiirinden ilham alarak ya da yeniden
yorumlayarak Flamenko dansının ritimleri eşliğinde, sahneye uyarlamış. Oyun
modern dansın sahnede görsel şöleni eşliğinde seyirci ile buluştu.
Siyahlara
bürünmüş periler bir su kaynağının kenarında bir trajediye şahitlik
edeceklerdir. Toplumun baskısı Bernarda’da sembolize edilecektir. Eline aldığı
baston ile bir düzen kurarken, toplumun o güne kadar değişmez kurallarını da
uygulamak ister ve bu sayede bir düzen kuracağına ya da var olan düzen devamını
sağlayacağını düşünür. Kıyafetinde ki haç, inancın, geleneklerin baskı aracı
kullandığını sembolize eder.
Oyun, şiirin
kelimelerden kurtulup insan vücuduna büründüğü ve sahneye uyarlanarak beden
hareketinin İspanya’dan dünyaya yansıyan bir dansın evrene uyarlamasını
görürüz. Ayakların oluşturduğu ritme, vücudun kıvraklığı ve eller ile o
kıvraklığa eşlik eden ses.
Görsellik içinde
bir anlamda sazlıkta dans eden karatavuğun çiftleşme sürecinde oluşturduğu
danstır. O dans içinde büyük bir trajediyi saklar, beyaz saçlı kadınlar,
doğurganlıklarını yok etmeden beyaz saçlı çocuklar doğuracaktır. Aşk
hikayesinde o çocukların kaderi; intihar ve sonucu ölüm. Geriye kalan ölümün
arkasından duyulan acı ve toplumun yaratmış olduğu normların yıkılışına ya da
parçalanmasına şahitlik ederiz. “Her birimiz tohumuz, toprağa serpilen” ama
bazen buğday tanesi sessiz bir kurbağa dönüşür ve sessizlik içinde acıyı
vücutlarında oluşan dalgalar ile evrene yayarlar…
Şiirsel bir anlatımda
kıyafetlerinde imge olarak kullanılır ve bölümler arasında renk değiştiğine
şahitlik ederiz. Siyah renk normal yaşamı, beyaz renk ise yası ve ölümü
sembolize eder…
Zamanın
geçişidir bir dolunayın gece boyu yolculuğu, o zamanın geçişinde trajedinin
üzerine beyaz örtü serilir, ölümün saflığı ve yaşanmışlıkların sonu, huzura
eriş ve arkasına bıraktığı gözyaşıdır…
Kulaktan kulağa
ulaşan efsaneler halkın arasında bir dansın hareketleri içinde sessizce ifade
edilir, dansa eşlik eden sözler, trajedinin evrensel bir dile dönüşürken yerel
olanın vurgulanasıdır. Sözler İspanyolcadır, o dili hiç anlamadan dinleyen
içinde saklı olan öykünün acısı ile irkilir, konu evrenseldir, dili anlamayı
gerektirmez.
Kadının “hayır”
deme hakkını kullanması bu oyunda nasıl bir acıya doğru yol açacak zincirleme
olaylara sebep olacağını perilerin çırpınışları ile görürüz. “Hayır” demek var
olan düzenin parçalanmasıdır, kader olarak kadına yüklenen rolün yok olmasıdır…
Bir su
birikintisi içinde ekolojik dengenin kanat çırpıntıları arasında dalga dalga
yayılarak yeni bir ekolojik dengeye doğru gidişidir…
Yürekleri
burkan çığlıklar değersizleştirilen kadına bakışa karşı bir isyandır…
Gerek olursa
kendi iradesi ile hayatına sonlandıran kadının o saf temiz beyazlar içine
bürünmüş vücudu beyaz saçlı bir doğurgan kadının uçağında yeni hayata
yönelmesidir…
Adela hayatını
sonlandırma kararı verip sonlandırması ile hepimizden daha özgürdür… Ve o
özgürlük hepimize beyaz kıyafetler içinde sunulmuş, Bernarda’nın elindeki
baston (asa) elinden alınmıştır. Acı gerçeklik ile yüzleşirken gözyaşları ile
perilerin gaz yaşlarına karışmıştır… Otoriteye yani Bernarda’ya karşı direnişin
sembolü evde çalışan ev yardımcısıdır, oyun boyunca aynı kıyafetler ile
görürüz. Adela’yı bir anlamda kanatlarının altına alır ve korur ama trajik sonu
değiştiremez, onun acıklı hikayesini anlatmak kalır eline…
Şair yaşadığı
zamanın ve kültürün tanığı ve taşıyıcısıdır. Lorca zamanın tüm değerlerine
karşı bir direnişin ve ölümü ile sonuçlanan yaşamın aykırı şairidir. O ispanya
iç savaşı ve sonrası oluşan düzende özgürlük ve onu baskılayan rejime karşı
sessiz ama etkili dizelerin sahibidir. Rahatsız olanlar onun bu üretimini ancak
vücudunu ortadan kaldırarak sonlandıracağını düşünmüştür ama o erken yaşlarda
öldürülmüş olsa da dizeleri insanlığa büyük bir miras olarak kalmış ve küresel
insanlık kültürünün en önemli sembolleri arasında yerini almıştır. Eserleri
sahnelerde, idama giden bir devrimcinin ağzında hayat bulur…
Lorca imgeleri
ve yarattığı eserleri ile var olmaya devam ediyor.
Ana Rosa
Meneses yeniden yorumlarken, onu bugüne taşırken, kullandığı dil, kullandığı
ışık, sahne düzenlemesi, modern dans sanatının ekolojik sorunlar ile buluşurken
toplumsal yönünü de hayır haykırışı içinde yaratmış. Bir sahne şovunu kadına
yakışan, kadın yazarları destekleyen bir festivalin ilk gösterimde olmasını o
anda salonda olanların bravo sesleri eşliğinde alkışlar ile sahneye doğru
gönderilmiştir. Sahneye çiçek değil ama salon dolusu alkış atılmıştır…
İsmail Cem
Özkan
Yazan &
Yöneten: Ana Rosa Meneses
Işık Tasarımı: Fernando Javier Alonso Couzo
Koreografi: Ana Rosa Meneses
Müzik-Beste: Noel Gutiérrez Quintana
Oyuncular:
Ángela Yanelis Badell Vega
Ailín Rodríguez Hernández
Amelia García Bravo
Alejandra Torres Hernández
Liz Mar Santana Moya
Isabela Delgado Morales
Keyla Rodríguez Suárez
Carolina Cuenca Valle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.