Galata Gazete


28 Ağustos 2025 Perşembe

Ulusal Çıkar Vatanı İnşa Eder

Ulusal Çıkar Vatanı İnşa Eder

Siyaset, çıkar çatışmasıdır. Menfaatlere uymayanlarla uzlaşmak mümkün değildir; çünkü çıkar, burjuva kültüründe her şeyden önceliklidir. Kapitalizm, doğası gereği menfaat temellidir. Maddi kazanç belirleyicidir. Savaşlar da bu menfaat ilişkilerinin doğurduğu paylaşım mücadeleleridir.

Bu yüzden, sistemin dışında kalanlar er ya da geç dışlanır. Uzlaşamayanlar birbirini öldürür ya da hapishanelerde çürütülür; zindana atılamayanlar ise sürgüne gönderilir. Ülkemizin geçmişi, bir bakıma sürgün edilenlerin ve dışlananların tarihidir. Ölümler ise ya açıktadır ya da devlet deresine bırakılmıştır; kemikler hâlâ o derelerde bulunmayı bekler...

Ancak geçmiş, sadece yaşanmış bir zaman dilimi değil, bugünkü sessizliğin de kaynağıdır. Güçlü olanlar iktidarda kaldığı sürece, kendi kararlarının sonucu olan kayıpların tanıklık etmesine izin vermezler. Köpeklerini havlatır, kurtlarını ulutururlar, korkuyu yaymaya devam ederler. Ağızlarından akan salyada yitirdiklerinin kanı vardır; fakat kimse bu salyaya bakarak kimin kanı olduğunu ayırt edemez...

Böylesi bir iklimde, toplumsal hafıza bastırılırken, güncel krizler de görmezden gelinir. Bugün, ülkemiz siyasal ve ekonomik bir bunalımın içindedir. Bu krizi yönetemeyen, ama kriz yokmuş gibi davranan bir siyasi anlayışın hâkimiyeti altındayız.

Ne var ki bastırılan gerçekler, kendini başka yüzlerle sokağa taşır. Umarım bu çatışma, caddelerde dolaşan, motosikletli ve 18 yaş altındaki çocuklardan oluşan çetelerin silahlarıyla çok can almaz, çok fazla yağma yaşanmaz. Zira bu çocuklar yalnızca piyon konumundadır. Sonuçta, tetiğe birilerinin parmağı basacaktır.

Bu durum, toplumsal güveni değil; bireysel savunma güdüsünü pekiştiriyor. Silahlı eylemler, bireysel silahlanmayı teşvik ediyor. Yasal ya da kaçak olması fark etmiyor; silaha sahip olan, bir noktada onu kullanabilir. Siyaset, meseleleri sokak çatışmasına evirdiğinde, birilerinin çocukları gün gelir yönetime el koyar.

Böylesi bir kırılmada, eski düzenin sahipleri de yeni duruma ayak uydurmak zorunda kalır. Çıkar peşinde olanlar, bu yeni iktidar altında ya tüm varlıklarını yitirir ya da gizli hesapların bulunduğu ülkelere kendi isteğiyle sığınır.

Peki, bu tablonun ortasında temel soru şudur: Siyasetçiler ülkelerini gerçekten sever mi? Genellikle sevmezler. Sevseler, bu kadar kötülüğü yapabilirler miydi? Toplumun büyük kısmı yoksullaşırken, küçük bir zümre zenginleşiyorsa, siyasetin kimi gözettiği çok açıktır.

Bu noktada, ülke kavramının kime ait olduğu da sorgulanmalıdır. Ülke, aslında yoksullarındır. Ancak zenginlerin servetini koruma görevi yine yoksullara düşer. Onların kazancını, imtiyazını muhafaza etmek için sınır ötesi operasyonlara gönderilirler. Çünkü “vatan” dedikleri şeyin toprak olmadığını hiç sorgulamazlar.

İnsanlar, eğitim yoluyla sistemin maddi gerçekliğinden çok duygusal yönlerine odaklanmaya yönlendirilir. “Bir-iki sermayedarın çıkarı topraktan daha önemlidir” denemez; bunu söyleyen hemen vatan haini ilan edilir. “Vatan bir bütündür, parçalanamaz” denir. Oysa zamanla parçalanmayan topraklardan da kayıplar yaşanır. Fakat bu kayıplar, genellikle büyük meseleler hâline getirilmeden unutturulur. Kaybedilen ya da kazanılan topraklar ara ara siyasal gündeme gelir; ama kısa sürede gözden düşer. Çünkü ulus-devlet, sermaye üretmek ve bu serveti korumak üzere kurulmuş; burjuvazinin yeşermesi için gerekli zemini hazırlamıştır. Serveti biriktiren ulus-devlet, zaman içinde yük haline gelir. Oluşturulan sermaye, küresel sermaye ile el ele verir ve bu devleti, liberal ekonomik anlayışla yıkar. Yıkılan devletin yerine yeni bir yapı henüz kurulmamıştır. Ancak baskı aracı olarak eski devletin yapısı korunur. Bu yapı sayesinde, doğada yağmalanmamış bir avuç yer bile kalmaz.

Bu düzen, kaçınılmaz olarak kurbanlar yaratır. Bu sistemde mağdurların ismi yoktur. Yalnızca çıkarlar geçerlidir. Kemikler sessizdir, ama unutmaz. İktidar sustukça, bu kemikler konuşamaz. Konuşmalarına da izin verilmez.

Ama toprak, er ya da geç dile gelir. Kan, sonunda kime ait olduğunu açık eder.

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.