Ulusal Çıkar Vatanı İnşa Eder
Siyaset, çıkar çatışmasıdır. Menfaatlere uymayanlarla
uzlaşmak mümkün değildir; çünkü çıkar, burjuva kültüründe her şeyden
önceliklidir. Kapitalizm, doğası gereği menfaat temellidir. Maddi kazanç
belirleyicidir. Savaşlar da bu menfaat ilişkilerinin doğurduğu paylaşım
mücadeleleridir.
Bu yüzden, sistemin dışında kalanlar er ya da geç dışlanır.
Uzlaşamayanlar birbirini öldürür ya da hapishanelerde çürütülür; zindana
atılamayanlar ise sürgüne gönderilir. Ülkemizin geçmişi, bir bakıma sürgün
edilenlerin ve dışlananların tarihidir. Ölümler ise ya açıktadır ya da devlet
deresine bırakılmıştır; kemikler hâlâ o derelerde bulunmayı bekler...
Ancak geçmiş, sadece yaşanmış bir zaman dilimi değil,
bugünkü sessizliğin de kaynağıdır. Güçlü olanlar iktidarda kaldığı sürece,
kendi kararlarının sonucu olan kayıpların tanıklık etmesine izin vermezler.
Köpeklerini havlatır, kurtlarını ulutururlar, korkuyu yaymaya devam ederler.
Ağızlarından akan salyada yitirdiklerinin kanı vardır; fakat kimse bu salyaya
bakarak kimin kanı olduğunu ayırt edemez...
Böylesi bir iklimde, toplumsal hafıza bastırılırken, güncel
krizler de görmezden gelinir. Bugün, ülkemiz siyasal ve ekonomik bir bunalımın
içindedir. Bu krizi yönetemeyen, ama kriz yokmuş gibi davranan bir siyasi
anlayışın hâkimiyeti altındayız.
Ne var ki bastırılan gerçekler, kendini başka yüzlerle
sokağa taşır. Umarım bu çatışma, caddelerde dolaşan, motosikletli ve 18 yaş
altındaki çocuklardan oluşan çetelerin silahlarıyla çok can almaz, çok fazla
yağma yaşanmaz. Zira bu çocuklar yalnızca piyon konumundadır. Sonuçta, tetiğe
birilerinin parmağı basacaktır.
Bu durum, toplumsal güveni değil; bireysel savunma güdüsünü
pekiştiriyor. Silahlı eylemler, bireysel silahlanmayı teşvik ediyor. Yasal ya
da kaçak olması fark etmiyor; silaha sahip olan, bir noktada onu kullanabilir.
Siyaset, meseleleri sokak çatışmasına evirdiğinde, birilerinin çocukları gün
gelir yönetime el koyar.
Böylesi bir kırılmada, eski düzenin sahipleri de yeni duruma
ayak uydurmak zorunda kalır. Çıkar peşinde olanlar, bu yeni iktidar altında ya
tüm varlıklarını yitirir ya da gizli hesapların bulunduğu ülkelere kendi
isteğiyle sığınır.
Peki, bu tablonun ortasında temel soru şudur: Siyasetçiler
ülkelerini gerçekten sever mi? Genellikle sevmezler. Sevseler, bu kadar
kötülüğü yapabilirler miydi? Toplumun büyük kısmı yoksullaşırken, küçük bir
zümre zenginleşiyorsa, siyasetin kimi gözettiği çok açıktır.
Bu noktada, ülke kavramının kime ait olduğu da
sorgulanmalıdır. Ülke, aslında yoksullarındır. Ancak zenginlerin servetini
koruma görevi yine yoksullara düşer. Onların kazancını, imtiyazını muhafaza
etmek için sınır ötesi operasyonlara gönderilirler. Çünkü “vatan” dedikleri
şeyin toprak olmadığını hiç sorgulamazlar.
İnsanlar, eğitim yoluyla sistemin maddi gerçekliğinden çok
duygusal yönlerine odaklanmaya yönlendirilir. “Bir-iki sermayedarın çıkarı
topraktan daha önemlidir” denemez; bunu söyleyen hemen vatan haini ilan edilir.
“Vatan bir bütündür, parçalanamaz” denir. Oysa zamanla parçalanmayan topraklardan
da kayıplar yaşanır. Fakat bu kayıplar, genellikle büyük meseleler hâline
getirilmeden unutturulur. Kaybedilen ya da kazanılan topraklar ara ara siyasal
gündeme gelir; ama kısa sürede gözden düşer. Çünkü ulus-devlet, sermaye üretmek
ve bu serveti korumak üzere kurulmuş; burjuvazinin yeşermesi için gerekli
zemini hazırlamıştır. Serveti biriktiren ulus-devlet, zaman içinde yük haline
gelir. Oluşturulan sermaye, küresel sermaye ile el ele verir ve bu devleti,
liberal ekonomik anlayışla yıkar. Yıkılan devletin yerine yeni bir yapı henüz
kurulmamıştır. Ancak baskı aracı olarak eski devletin yapısı korunur. Bu yapı
sayesinde, doğada yağmalanmamış bir avuç yer bile kalmaz.
Bu düzen, kaçınılmaz olarak kurbanlar yaratır. Bu sistemde
mağdurların ismi yoktur. Yalnızca çıkarlar geçerlidir. Kemikler sessizdir, ama
unutmaz. İktidar sustukça, bu kemikler konuşamaz. Konuşmalarına da izin
verilmez.
Ama toprak, er ya da geç dile gelir. Kan, sonunda kime ait
olduğunu açık eder.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.