Nefret söylemi!
Bu ülkede nefret söylemleri genelde iktidar eli ile
geliştiriliyor ve seslendiriliyor. Sanırım bu Osmanlı’dan bize kalan bir miras.
Yahudileri, Romanları, Alevileri ve Diğer kültürden olanları hiç
tanımamış, görmemiş, geleneğini bilmeyen insanların nefret söyleminde bulunması
sanırım yaşadığımız zamanın ruhunda var.
Yaşadığımız zamanın ruhu; daha çok para, daha çok özgürlük için
başkasını ezme üzerine kurulu olmasındadır.
Değerlerin yok edildiği, her şeyin para ile ölçüldüğü bir zaman
diliminde nefret söylemine karşı hepimizin yapması gereken bir ödev var, çünkü
ortak mücadele edilmeyen söylem, sonunda hepimizin celladı olacak ya da
ellerimize kan bulaştıracaktır.
2. dünya savaşından sonra yaşanan Yahudi Soykırımı etkisi ile devlet eli yürütülen kampanyalar ne yazık ki nefret söylemini ortadan kaldırmamış, nefret söyleminin derinden derine yayıldığına ve ırkçı sağ partilerin zaman içinde oy almalarını beslemiştir. Irkçı yapıların birincil varlık sebebi devlettir, devletin el altından yapmış olduğu politikadır. Kısaca devlet eli ile propaganda, yasaklamalar ve’ tek yönlü tarih bilinci’ ırkçı düşünceye kan vermiş, yok olması gereken düşmanlık tezi bizzat devlet eli ile ülkenin, toplumun en küçük birimine kadar yayılmıştır.
Devlet, ne zaman ekonomik kriz ve dolaylı olarak siyasi krize girerse azınlıklar zarar görmektedir.
2. dünya savaşından sonra yaşanan Yahudi Soykırımı etkisi ile devlet eli yürütülen kampanyalar ne yazık ki nefret söylemini ortadan kaldırmamış, nefret söyleminin derinden derine yayıldığına ve ırkçı sağ partilerin zaman içinde oy almalarını beslemiştir. Irkçı yapıların birincil varlık sebebi devlettir, devletin el altından yapmış olduğu politikadır. Kısaca devlet eli ile propaganda, yasaklamalar ve’ tek yönlü tarih bilinci’ ırkçı düşünceye kan vermiş, yok olması gereken düşmanlık tezi bizzat devlet eli ile ülkenin, toplumun en küçük birimine kadar yayılmıştır.
Devlet, ne zaman ekonomik kriz ve dolaylı olarak siyasi krize girerse azınlıklar zarar görmektedir.
Yukarıda yazdığım nedenlerden dolayı, nefret söylemine karşı;
devlet olanaklarının dışında, devlet işbirliğinden uzakta yapılan her etkinlik
benim gözümde daha anlamlıdır, çünkü devletin varlık sebebi; düşman yaratmak ve
olası düşman tehlikesi var olduğu sürece kendisini yaşatacak ve koruyacaktır.
Bu zaman diliminde ve yeni kuşağın tipik özelliği konumuna
gelmiş okuyan ama anlamayan ve idrak edemeyen bir nesil var. Bu kuşak, ikinci
dünya savaşı filmlerinde soykırımı anlatan sahnelerde dahi kahkaha ile
gülebilmekte, yaşananları birer masal ve eğlence aracı olarak
düşünebilmektedir. Yaşanmış olan acılar, onlar için bilgisayar oyunu gibi
gelmekte ve tek amaçları eğlenmek olduğu inancı içinde refleks göstermekteler.
Sözünü ettiğim kuşak her ne kadar iyi niyeti olsa da iktidarın;
eğitim, siyasi, askeri politik tercihleri ile birey belirlemektedir. Birey, nefret
söylemini geçmişten gelen bir miras ve doğal şeymiş gibi algılamaktadır, hatta
kullandığı kelimelerin nefreti beslediğini ve yaşattığını bilmemektedir.
Eğitim, aynı zamanda geçmişin nefret söylemini, kulaktan kulağa
oyun oynayan çocuklar gibi bire bin katarak gerçeklikten uzaklaşmakta ve yeni
yaratılan gerçekliği kabul etmesini doğurmaktadır.
Yaratılan yeni gerçeklik, o ülke sınırları içinde doğru kabul
edilmekte ve karşılaştırmalı tarih araştırmalarına kapalı bir ezber eğitimden
geçen kuşağın, düşünce ve davranışını belirlemektedir.
Ülkenin ilk eğitiminde verilen tarih bilgisi, üniversitede
sadece tarih bölümlerinde okuyan öğrencilere; “öğrendiğiniz hepsi yalandı,
artık doğruları öğrenme zamanı geldi!” diyen öğretim üyesinin sözünde saklıdır.
Tartışmalı doğruları tarih bölümünde öğrenenler, mezun olduktan sonra görev
yaptıkları ilk eğitim okullarında gittiklerinde; bilerek, onlara verilmiş olan
müfredata uygun kitaplarda ki ‘yalanları’ (resmi tarih) öğretmek zorunda
kalmalarını kimse açıklayamaz…
Karşılaştırmalı tarih eğitimi, nefret söylemine karşı
mücadelenin en önemli ayağı olabilmesi gerekirken, siyasi çıkarlar ve tercihler
bu tarih eğitimi sadece ideal eğitim modeli olarak ortada bırakmaktadır. Eğitim
ile aptallaştırılan çocuklar, dillerine bulaşmış olan nefret söylemi cümleleri
kullanırken ayıklama şansına sahip değillerdir. Öncelikle, dilde ki nefret
sözcüklerinin temizlenmesi için; yaşananların bir destan ve masal olmadığı
gerçeğinin yeni kuşaklara aktarılmalıdır. Toplumun her katmanın bu sorumluluğun
altında el atması gerekmektedir.
Bilirim ki; ezilenlerin tarihi yaşanan gerçekleri yazar, bizler
sadece okuruz...
Umarım, okumak ve gözlemci olmaktan çıkar ve birlikte; nefret
söylemine karşı, dide ki ırkçı kelimelerin temizlenmesine karşı bir şeyler
yapabiliriz…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.