Cibali Karakolu
Nuits de noces
(Bir Düğün Gecesi) adlı bir Fransız bulvar komedisinden Refik Kordağ ile Muammer
Karaca tarafından uyarlanarak ilk kez 1955 yılında Karaca Tiyatrosu’nda sahnelenen
ve o tarihten başlayarak 1972 yılına kadar pek çok temsil veren Cibali Karakolu
son temsilinden 42 yıl sonra Şehir Tiyatroları Sahnelerinden seyircileri selamladı.
Üç perde ile seyirciyi
selamlayan oyun, ilk perdesi bir düğün, İkincisi düğün sonrası gerdek odası(salonu),
üçüncü sahne bir karakolda geçmektedir.
Cafer Sabah komiserdir,
sert görünümlü çapkın biridir. Karısından çekinmesine rağmen, bir erkek çapkın olmalıdır
düşüncesini hayata geçirmiş ve çapkınlık sırasında Necip Zoka ismini kullanmaktadır.
Tesadüf sonucu sevgilisi karısı ile karşılaşmış olsa da isim karmaşalığından yararlanarak
rahatlıkla ret edecek ve haksız konumunu ısrarlı sözleri ve kelime oyunları ile
ortadan kaldıracaktır.
Oyun basit bir
çapkınlık, kadın erkek ilişkisi olarak ilk başta algılanabilir, fakat oyun günlük
yaşama göndermeler ile hatta gönderme dışında direkt verdiği mesajlar ile kadın
erkek ikiliğinden çabuk sıyrılıp bir orta oyun havasında, geçmiş bütün tiyatro geleneklerini,
göreneklerini içine alacak şekilde yeniden biçimlenmektedir. Klasik tiyatro ile
geleneksel tiyatromuz harmanlanmış, yaşamın can damarına mesajlar ileten, aynı zamanda
eğlenmeyi öne çıkaran, bol kahkahalı seyirlik oyundur.
Oyun o kadar güzel
uyarlanmış ki, günümüzde yapılsa bunu ben yazdım diye altına imza atarlardı. Fakat
geçmişin ustalar emeğe saygıdan olsa gerek, uyarlama yaptıklarını ve yeninden biçimlendirdiklerini
saklamamışlar.
Her yönetmen yeninden
yorumlayarak sahneye koyar, her sahne geçmişin kötü bir taklidi değil, yeninden
yorumlanması olarak karşımıza çıkar. Bu oyun bu konuda çok şansı, çünkü geçmişte
yapılanları taklit etme yerine yeninden yorumlanma ve kurgulanması ile seyirciye
ulaşmıştır. Üstelik bunu ben yazdım diye iddia edilmeden ulaşmıştır. Oyuncular ve
yönetmen sahneye konulurken dar kalıplar içinde hapsolmamış, kendi özgünlüklerini
de sahnede yaşatma ve gösterme şansına da sahip olmuşlar. Zihni Göktay 100. yıl
nedeni ile Şehir Tiyatrolarını selamlarken söylediği sözde gibidir. Zihni Göktay;
“100. yılında şehir tiyatroları, çok kültürlü, Laz'ı, Kürd'ü, Arnavut'u, hiç ayrım
yapmadan bir arada sahne aldığı, sahnelerden seyirciyi selamladığı, ayrımsız olarak
bir arada huzur içinde, sahnenin gök kubbesi altında birlikte ürettiği ve bu sahnenin
Türkiye gibi bir yüz ölçümde düşünülmesi gerektiği ve var olan çatışmaların yok
edilip, birbirini tanıyan, hoşgörü ile yaklaşan, barış içinde bir arada yaşayacağımız
bir yarın temennisini iletmiştir.”
Zihni Göktay 50.
sanat yılında 50 yaşlarında bir komiseri canlandırmıştır, ustalarından almış olduğu
bilgiyi, göreneği, kültürü, konuşma adabını seyirciye başarılı bir şekilde ulaştırmıştır.
Umarım ondan el alan sanatçılar da gelecek kuşağa bu kültürü, ahlakı taşıyabilir.
Oyun üç bölümden
oluşmaktadır ve orada bulunduğunuz zaman içinde zamanın akışını izleyemeyecek kadar
eğleneceğinizi söyleyebilirim ama İstanbul
trafiğinin (toplu taşıma) 24:00 da bittiği göz önüne alınarak düşünüldüğünde üç
saat bir İstanbullu için fazla gelebilir, çünkü gece yarısı biten oyundan çıktıktan
sonra İstanbul trafiği gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz. Benim gibi Anadolu yakasında
oturan birinin eve ulaşımında toplu taşıt aracı ve motorlar yoktur. Tek araç vardır,
o da taksi! Oyuna gidenlerin bu gerçeği peşinen kabul etmesi gerekmektedir, çünkü
benim gibi İstanbul 24 saat yaşayan şehir, gece yarısı biraz zaman aralıklı da olsa
toplu ulaşım aracı vardır, karşıya giden motorlar vardır diye düşünürse karanlıkta
tek başına kalma durumu yaşayabilir. Oyun Cibali Karakolunda geçerken, gece yarısı
makul şüpheli olarak başka bir karakolda sabahlama gerçeği de her daim sizin üzerinizde
kara bulut gibi dolanabilir. Bir yandan eğlendiğin bir karakol, diğer yandan gerçek
karakol!
Oyunu teknik açıdan
incelersek, sahneye düzeni, bölümler arası geçiş, koreografi, dekor oyun ile ve
oyuncular ile bütünleşmiş, rahat ve özgür hareket alanı bırakmaktadır. Oyunu izlerken
seyirci olarak ben bu rahatlığı hissettim. Işık, ses ve kostümlerin bölümlere göre
seçilmesi başarılı olarak gördüm. Ses konusunda zaman zaman hoparlörden gelen seslerde
patlamalar olsa da süreklilik taşımadığı için hemen göz ardı edebiliyoruz. Oyuncular
Zihni Göktay’ın hızına ve doğaçlamasına doğal tepkiler ile katılması, oyun ritmini
yavaşlatacak bir hareket içinde olmadıklarını gördüm. Büyük bir ustayı sahnede büyütenler
bu yan oyunculardır. Eğer oyun sahnede büyürken, oyuncularda büyüyorsa burada birlikte
üretim ve birlikte çalışmanın huzurunu görebilir, hissedebilirsiniz.
100. yıla yakışan
bir oyun olmuş…
İsmail Cem Özkan
Cibali Karakolu
Yazan: Henri Keroul-
Albert Barre
Çeviren: Muammer
Karaca - Refik Kordağ
Yöneten: Nedret
Denizhan
Oyuncular
Berrin Koper, Betül
Kızılok Bavli, Cem Karakaya, Cem Uras, Deniz Yeşil Mavi, Derya
Kurtuluş, Doğan Altınel, Ertan Kılıç, Eylül Soğukçay, Hülya
Arslan, Hüseyin Kefeli, İbrahim Ulutaş, Murat Bavli, Müge Çiçek
Türkoğlu, Nacı Taşdöğen, Seza Güneş, Şehnaz Bölen Taftalı, Tarık
Şerbetçioğlu, Tuğçe Açıkgöz, Zihni Göktay
Sahne Tasarımı:
Rıfkı Demirelli
Kostüm Tasarımı:
Canan Göknil
Işık Tasarımı:
Mustafa Türkoğlu
Koreografi: Senem
Oluz
Efekt: Levent Akman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.