Hayatımız
proje!
Soğuk savaşın
son günlerinde proje kavramı yaşantımızın her alanına gireceğini düşünsek kimse
inanmazdı ama projeler her nefes alışımızda yanı başımızda olmaya başladı.
Projesiz bir anımız yok, her adımımızı, her hedefimizi, her dostluğumuzu, her
sosyal medya gruplarımız bu projeler sonuçları ve işlevlikleri içinde yaşar
olduk.
Toplum
mühendisleri toplumu daha iyi kontrol edebilmek ve yönlendirmek amaçlı bir çok
teori üretiyorlar ve bunu toplumlar üzerinde deniyorlar. Her deneme başka sonuçlar
çıkarmış olsa da her toplumsal katmana uygun, kültürel farklılıklar göz önüne
alınarak damak tadına uygun şekerleme üretir gibi projeler üretilmekte ve hayat
içinde sınanmaktadır. Amaç bellidir, proje parası olanın parasını daha güvenli
hale getirmek, yaşanabilecek toplumsal hareketliliklerin başı daha küçükken yok
etmek. Kısaca kontrol mekanizmasını daha işlevsel hale getirmek.
Proje bir amaç
etrafında zamanın kontrol edilebildiği bir süreçtir. Projecilere küçük hedefler
konur, o hedeflere en az masraf ile nasıl ulaşılacağı ve ne kadar sürede bu
amaca yaklaşık olarak varılacağı sorulur. Proje yazıcısı o konuda ayrıntılı bir
rapor verir. Masraflar, zaman, kullanılacak insan ve hangi yöntemler bu projede
daha verimli olacağı belirtilir. Projeye para verecek kurum ise bu veriler
ışığında kendi bilimsel heyetine sorar, görüş alır ve olabileceği kabul
edilerek araştırma ve geliştirme birimine verilecek paranın belki de yüzde bir
masraf ile bu amaca ulaşılacağı hesaplanır ve tamam sözü çıktıktan sonra proje hayat
bulur.
Bu yaşamın her
alanında uygulanan bir yöntemdir. Uzay çalışmasından, aile içi şiddetin
önlenmesi konusuna kadar aklınıza gelecek her alan için uygulanan ve başarılı
bir şekilde yürütülen çalışmalardır.
Proje modern
söylem ile taşeronluktur.
Projelerin
amacı para verenin lehine istihbarat yapmak ve onun önüne her türlü bilgiyi
açmaktır.
Proje
yürütücüleri ise o işi meslek olarak yapanların yerine ucuz emek gücü olmaları
yüzünden taşeron işçi konumundalar ama taşeron oldukları hissettirilmeden onlara
verilen payeler ile gözleri boyanır.
Ne kadar göz
boyanırsa boyansın işlev açısından yapılan iş taşeronluktan başka bir şey
değildir.
Son kırk yılda
ülkemizde yaşanan tüm gelişmeler bir projenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Bu süreçte her daim karlı çıkan proje yazıcıları ve projeye para veren kurumlar
olmuştur.
Siyasi
yaşantımızı belirleyen şey siyasi partilerdir. Ülkemiz için siyasi partilerin
rolü daha da önemlidir, çünkü siyasi parti gerek olduğunda devlet işlevi görür
hale gelmektedir. Devleti yaratan tüm unsurlar bir siyasi partinin içine
yerleştirilip, rejim değişikliğine kadar giden bir sürecin yürütücüleri
olabilmektedir. Devletin partisi vardır, o parti tüm partileri kucaklar, içinde
barındırır!
12 Eylül
faşist darbesi ülkemizin rotasını Ortadoğu çöl kumlarına sürmek anlamına
geldiği artık gözle görülür konumunda, elle tutulu hale gelmiştir, çünkü ülke
yönetimi tipik Ortadoğu liderleri gibi tepki verdiklerini gözlemleyebilirsiniz!
12 Eylül aynı
zamanda ülkemiz de projelerin hayat bulduğu miladi tarih işlevini de görür. 12
Eylül rejimin kurmuş olduğu bütün siyasi partiler toplum mühendislerinin
belirlediği anlayışa uygun olarak kurulmuş ve bir proje üründür. Turgut Özal
Amerika’dan elde etmiş olduğu deneyimlerini bu proje içinde ülkemize uygulamış
ve ANAP kurulmuştur. ANAP dört eğilimi içinde barındıran, liberal piyasa
üzerine anlaşmış bireylerden kurulmuş olmasına rağmen, geçmişlerinde
Kontrgerilla eylemlilikleri içinde yer almış yeni düzende çıkarını kollayan
siyasiler içinde bir liman işlevi görmüştür. ANAP içinde yer alan ve halen
başka siyasi partiler içinde siyasi yaşamını devam ettirenler bu projeye
gönüllü olarak katılmış ve her dönemin insanı olma özelliğini korumuştur.
Liderler değişmiş ama devlette devamlılık yerini projede devamlılık daha önemli
işlev görür hale gelmiştir.
Gelişen siyasi
yaşantımıza uygun proje olarak siyasi partiler kurulmuş, hatta iktidara ortak
edilmiş ve zaman içinde proje ile birlikte sonlanmıştır.
Her dönemin
kendisine özgü projeler hayat bulmuş, proje bitince proje için kurulmuş yapılan
çöplüğe bırakılmıştır. Çöplüğe bırakılan işlevsiz kurumların isimlerinin
yaşıyor olması onların tekrar işlevsel hale geleceği anlamını taşımıyor, çünkü
günlük yaşantımızın çöplüğü o kadar çok işlevsiz proje artıkları ile dolu ki,
hangi amaçla kurulduğunu dahi unutur olduk.
Bu projelerin
ortak özelliği sağ sol ayrımı yapmıyor olmasıdır. Çıkar birliği var olduğu
sürece projelere verilen
rolleri düzgün yaşamaya, proje sonlandığında tarihin deliğinden çöplüğe
bırakılması olağan olmuştur, çünkü projeye sponsor olanların çıkarları her
şeyin üstündedir.
12 Eylül
sonrası her şeyimiz proje oldu!
Sol, proje
sayesinde yok oldu, hala yeni projeler yapmak ile meşgul. Ve ben size tüm
samimiyetimle söyleyeyim yapılan tüm projeler sola karşı bir hançer işlevi
görür...
Kısaca, 12
Eylül sonrası oluşturulmuş tüm sağ- sol siyasi partiler bir proje olarak ortaya
çıkmış, bu projelere uygun olarak rollerini yerine getirmiştir. Proje
kurucuların düşünmediği bazı kontrol dışı gelişmeler olmuş olsa da yine de şu
anda sistemi rahatsız edecek büyüklükte kontrol dışına düşmüş projeler yaşamın
içinde yoktur.
Gezi direnişi
ilk defa projeler dışında gelişmiş bir toplumsal hareketliliktir, şu anda
direnişi tekrar ortaya çıkmaması için gezi ile ilgili değişik projeler hayata
konulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Sonuçta proje üreten, projeye finans
destek verenlerin çıkarlarını korumak ve kollamak zorundadır. Her olay, her
ortam bir rant alanı olarak düşünülmekte ve oradan siyasi, ekonomik çıkar
gözetilmekte ve ona uygun projeler yaşamın içine bırakılmaktadır.
Önümüz,
arkamız, sağımız, solumuz proje!
Artık
saklambaç oynayacak kadar saklanacak yerimiz yok!
Çünkü projeler
bizleri birer saydam insan yaptı.
Projeler
önümüze dikilmiş duvarlardır, saydam insanlar sürekli bir duvara çarparak kendi
çıkış yolunu aramaktadır.
Bir zamanlar
Ortadoğu halklarına “önce tanrıyı düşün, çünkü sana tanrı aşını verecektir!”
diye umut verildi, birbirini kırdırdılar, tanrı adına öldürdüler. Üretimden
önce din merkezi kurmak ve kurulu olanı yaşatmak için acımasızca birbirini
öldürdüler. Kan ile aralarına çizgi çektiler. Kan ile toprağı suladılar ve
bugün de sulamaya devam ediyorlar. Kan akıtmak üretimden önce geldiği için
Ortadoğu’da savaş hiç bitmedi. Bugün, o çöl topraklarında 12 Eylül sonrası yeni
bir projenin ayak bastığı, hayat verildiği, “eş başkanlığı” gibi göz boyamalar
ile yaşanan gerçeklikten uzakta hayali proje ve amaç uyduruldu. O hayal daha
önce Osmanlının son döneminde de kurulmuştu, hayalin sonu hüsran olduğunu tarih
tokat atarcasına haykırdı.
Teknoloji
üretemeyen, var olan teknoloji kullanarak hayaller gerçekleşemeyeceğini tarih
haykırdı. Buna rağmen, tarih bilgisi zayıf olanlar proje sundu, o proje hayata
geçirildi. Bugün saydam insanlar proje duvarına çarptı. Bütün kirli ilişkileri
ortaya saçıldı. İnkar edildi, fakat başkasının teknolojisi ile uyanıklık
yapanların pislikleri, karanlık ilişkileri ortada. Yaratılan ranttan
paylaşanlar bu pislikleri halının altına süpürüyorlar ama oluşan tümseklere
ayakları çarpmaya devam ediyor.
Projeler;
insanın, toplumun önüne görünmez tümsekler oluşturur, tam başardım derken
düşersiniz, çünkü para sahibi olanlar ve projeyi sponsor olanlar hiçbir
projeciye güçlü olma olanağı sunmaz, sunuyormuş gibi yapar.
Projececinin
yaşam kalitesi aslında projeyi sunduğunda belirlenmiştir, onun üstüne çıkamaz,
çıktığı an yok edilecek mekanizmalar vardır.
Bugün Ortadoğu
insanı hala savaş içinde, hala umudun arayışında ve umudunu başarı şansı sıfır
olan projelere adamış konumda.
Savaş, bir çok
silah ve ilaç firmasını, sağlık sektörüne organ nakli olarak rant olarak
dönerken, o bölgenin insanı kanı ile çöl toprağını sulamakta ve çölde çiçek
hala açmamaktadır. Çöl kumlarında insan kanı ile çiçek yetiştirme projesine
hayat verenler, bugün bir çok ülkede ülkeyi yönetmekte ve yönlendirmektedir.
Üstelik kendileri bir projenin parçası olarak, başka projelere hayat vermeye
çalışıyorlar.
Projeciler
taşerondur, bir işi daha ucuz ve daha hızlı yapmaya söz vermişlerdir. Her
taşeron için amaç “para” olduğundan güvenlik önlemleri göz ardı edilir, hatta
hiç yapılmaz. Taşeron işyerlerinde cinayetler iş kazası olarak kendisini
gösterir. Ölen ölür, kalan sağlar ile bu proje bitecek paramızı alacağız,
ranttan payımızı alacağız diyenler yeni taşeron çalışacakları projeler arayışı
içinde olurlar.
Projeciler her
daim yeni proje yapacakları olanakları arar, projeye para verecek kurumlar ile
ilişki kurmak için takla atmaya devam ederler...
Bir kere
projeden para kazananlar, başka projelerin peşinden koşarlar…
İsmail Cem
Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.