Tüketim zamanında her şey yarımdır!
Her kelimeye anlam veren bizleriz ve bizim geçmişimiz, algılarımız
zaman içinde değişime uğruyor, kelimelere ve cümlelere yeni anlamlar yüklüyoruz.
Değişim kaçınılmaz, kelimeler aynı ama anlamları farklı, her kelimeye zamanın
ruhu şırınga ediliyor. O yüzden geçmişin en nadide eserlerini okuyamıyoruz,
okuyunca da anlayamıyoruz… Gözyaşlarına neden olan hikayeler, romanlarda ki
pasajlar bugün bize yabancı ve neden göz yaşını bu kelime ile düştüğünü
çıkaramıyoruz...
Her şeyimiz ile oynanıyor...
Yaşam, sanırım birilerinin
egosu üzerinde durduğu için olabilir mi, yoksa para ben de benim isteğim her
şeyin üstünde diyen ve klasik kapitalist mantık içinde müşteri her daim
haklıdır. Yani parası olan her daim haklıdır, çalışan bu haklı karşısında boyun
eğmek ve onun egosu altında ezilmek zorundadır…
Genelde başakların verdiği rolleri iyi oynuyoruz, kendi
seçimiz olan roller sadece gece yarısı yalnız kaldığınızda o da nadiren oynarız...
Yaşamın her döneminde birilerine şirin gözükmek, çıkar ilişkilerimiz bozulmasın
diye bizden beklenen role uygun davranışlar geliştirip, ona göre beklentilere
yanıt vermek için çok uğraş veririz, hatta bir yarış atı gibi verilen hedefe
ulaşmak için tüm enerjimizi harcarız. Bir avuç şeker ile de eğer başarırsak
ödüllendiriliriz.
Boşluk olmasaydı, hayatın anlamı olmazdı... İyi ki boşluk
var!
Hayatımız içinde bazı dönemler boşluk barındırır, bu
boşluk anlarımızda karar verme sürecindeyiz. Nereye ve nasıl gideceğimizi
bilmeden önümüze konan sınavlarda başarılı olmak adına gireriz. Puanımız nereyi
tutarsa artık bizim planımız, geleceğimiz, yaşam çizgimiz, arkadaş çevremiz
puanımızın tutuğu alan içinde olacaktır. Geçmişimiz artık yoktur, geçmişimizde
oluşan arkadaşlıklar, çevre, birer nostalji olarak bazılarında kalabilir ama
çoğunlukla unutulur gidilir.
Müzikte boş anlar olur, o anlar diğer notaların anlamını
daha iyi anlarsınız, hissedersiniz, hatta su gibi içersiniz... Müzikte notalar
arasında bırakılan boşluk büyük anlamlar içinde barındırır, nefes almanız
gerektiğini anımsatır gibidir. Dörtnala kalmış bir atın eşiğinde doğanın
bıraktığı ses ve arabanın içinde oluşan sessizlik anını hiçbir nota
adlandıramaz, o an sessizliktir. Sessizce doğada oluşan ses armonisinden uzakta
sessizce pencereden dışarıya bakarız.
Kapitalizm tek ruhu vardır, o da tüketimdir.
Tüketim olmadan kapitalizm olmaz. Başlangıçta birikimin
önemini öne çıkardı ama yaşam için tüketimin olması gerekliydi. “Üretim kadar
tüketim” sloganı sermeye birikimi zamanında öne çıkaran kapitalizm, zaman
içinde bu sloganın artık işe yaramadığını anlamış ‘yerli malı’ haftaları
sonlanmıştır. Tüketim çılgınlığı liberal ekonominin hayata geçirilmesi ile birlikte
insanın düşünebileceği sınırı dahi aşmıştır. Üretim yapan fabrikaların
borsalarda ki kağıtları üretimden bağımsız olarak, tüketim amaçlı kullanılır olmuş,
üretim olmadan şişirilmiş bir rakamlar topluluğuna doğru eğilim göstermiştir. Olmayan
paranın olan rakamları dünya borsalarında hareketli bir şekilde satılırken,
tüketim de ’global’ olarak homojen hale getirecek şekilde dönüşüm yaşamıştır. Her
ülkeye göre üretim yerine, her ürüne uygun tüketici yaratıma süreci başlamış ve
olağan hızlı ile devam etmektedir. Tüketime uygun insan profili zaman içinde heterojen
yapısı homojenleşme yönünde bozulmuş ve devam eden bir süreçtir. Tüketen insan
artık doğada var olan canlı türlerinden ayrışmış, kendi fanusun içinde yaşamaya
başlamıştır. İnsan kendi yarattığı doğası içinde tüketilmektedir.
İnsanı tüketen, yaşamı tüketen sistemin adına kapitalizm
denir.
Tüketim, ticaretin ve sermayenin doruk noktasıdır...
Yaşamak için tüketen toplumlarda kapitalizm yoktur, takas,
imece vardır. Onları da artık eskiden yazılmış roman ve hikaye sayfalarında
okur ne anlamına geldiğini bilemeyiz.
Kapitalizmde arzuların üstünde tüketim vardır... Gerçek
ihtiyacın dışında tüketim, hatta bazı sosyal hastalıklardan kurtulmak için
kullanılan tedavi yöntemi bile olmuştur. Kısaca fazla tüketim yapmak için,
tüketim çeşitlendirilmesi, yeni biçimler verilmesi gerektiği kadar tüketim için
yeni ihtiyaçların oluşması şarttır, ihtiyaçlarda PR ve reklam sektörünün işidir...
İnsan, tüketim çılgınlığı içinde ilişkileri de tüketilir.
İnsan daha iyisini arayışını tüketim ile sağlamaz, aksine
üretim ile arar. Üretimin olduğu yerde daha iyisi vardır, tüketimin olduğu
yerde daha ucuzu vardır.
Suriye’de yaşanan iç savaş ortamında kadın fiyatını bir
sigaradır, savaşabilecek olan bir erkeğin fiyatı 250 dolarmış. İşte insan
fiyatı!
Türkiye’de geleneksel toplum içinde bir kadının fiyatı
başlık parası, erkeğin bir maaşı ve biriktirdiği emekli sandığından alacağı kadardır...
İnsan kaynakları diye bir birim oluşturulmuştur iş
yerlerinde. O birimler işyeri için gerekli elemanı seçmek ile yükümlüdür. Orada
tecrübeler ile hazırlanmış bir form vardır. O formun en son ve alıcı sorusu
sizin aslında değerinizi (fiyatınızı) kendiniz belirlemeniz istenir. Kısaca fiyatını
söyle demektir. Eğer fiyat yazmazsanız o zaman sen işi bilmiyorsun anlamına
gelir, fiyatını belirleyemeyen biri tüketilecek eleman olamaz! Her fiyatı
olanın bir kullanım süresi vardır, gençler her zaman yeni teknolojiye daha iyi
uyum sağladıkları ve daha verimli oldukları düşünüldüğünden tecrübenin artık
değer olmadığı bir süreci yaşar olduk. Firmalar iç eğitim ile o güne kadar
alınmış tüm eğitimleri çöpe atar ve kendisi için daha verimli yöntemi
çalışanından bekler.
Romantizm çağı bitti, çünkü romantizm çağında üretim
vardı. Tüketim çağında değiştirilen çarşaflar ve odalar vardır.
Tüketim çağında her şey yarımdır, çünkü tam tüketemeden
yenisi çıkar ve onu almak istersin… Doyumsuz, beklentisi olmayan ama sadece
tüketen bir insan profili bu dünyada zamanın ruhu içinde yaşamaya devam ediyor.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.