Öncelikler yaşamda duruşu belirler!
İnsanın yaşam kavgasında bazı şeyleri öncelikli görür ve o
önceliklere göre duruşunu belirler. Kişisel tarihimiz içinde bir çok karmaşık
olay içinde kendimize göre bazı şeyleri öncelikli olarak alır ve bazı şeyleri
görmezden geliriz. Somut olaylar içinde somut duruma göre adım atarken bazı
gelişmeleri görmezden gelip, hatta müttefik görüp işbirliği içinde önümüze
gelen sorun ile mücadele ederiz. Her sorun özeldir ve o özel duruma göre tavır
alır ve ona göre adım atar ve duruş belirleriz.
Yaşamın şablonu yoktur, hangi olaya nasıl davranacağımızı
önceden bilemeyiz, duygusal tepkiler ile mantıklı görünen gerçekler üzerinden
kendi gerçekliğimizi ortaya koyar ve adımlar (tepkiler) atarız. Herhangi bir
olay göründüğü gibi olmadığı, geçmişi ve geleceği olduğunu ve olay bitmeden
gerçek anlamda adlandıramayacağımızı biliriz ama elimizde değildir, olaylar
yaşanırken kendimizce sonuçlar çıkarır ve sonuçların bizim lehimize olması
yönünde tepkiler veririz. Adımları atarken önümüze gelebilecek sorunları
minimize etmeyi ve o sorunu ortadan kaldırmayı hesaplarız. Kısaca kriz
yönetimini iyi başarabilmemiz için iyi bir birikimimizin olması gereklidir.
Hayata ve olaylara bakış açımız ne kadar geniş ise o kadar rahat sorunların
üstesinden gelirken, açılmayan bir kapı önüne gelip sürekli omuz atarak o
kapıyı açmaya çalışmak aslında krizi yönetemediğimizi ve hayatımızı karanlıklar
içinde bıraktığımızı kanıtlar. Açılmayan kapı önünde radikal düşünceler içinde
olursak aslında kendi kendimizi yok ettiğimizin farkına bile varmayız. Hayat
içinde önümüzde binlerce kapı vardır, bazıları açılır, bazıları açılmaz. Açılan
kapıdan geçilir ama açılmayan kapı önünde kalırsak hayat ve zaman bizim için
durmuş demektir ama hayat farklı bir şekilde akmaya devam eder, geçer
yanımızdan. Kriz yönetimi o yüzden çok önemlidir, hangi kriz karşısında olursak
olalım önemli olan o krizi aşmaktır ama sol bugüne kadar önüne gelen krizler
karşısında o kadar şanslı ve tutarlı olamamıştır, çünkü kriz koşullarını
yaratan sol değildir, var olan girdap içine dahil olmuş ve o girdaptan çıkış
yollarını el yordamı ile yapmaktadır. Her ne kadar krizler kapitalist sistemin
kriz olmuş olsa da kapitalist sistemin yaratmış olduğu zemin içinde kavga
edenler ister istemez bu krizlerden etkilenmekte ve ona göre tavır
geliştirmektedir. Kapitalist sistem içinde kriz koşullarından müttefik ilişkisi
içinde kurtulabilinir, çünkü bizim göremediğimiz alanları görebilen doğru
ittifaklar hem zamandan hem de kriz yönetiminde başarılı olmamızı sağlar. Kriz
koşullarında duygusal tepkileri en aza indirip, çıkarlarımızı ve
beklentilerimizi gerçek anlamda ortaya koyduğumuzda tepkilerimizi sınırlayarak
müttefik ilişkisi içinde başkaları ile birlikte sorunların üstünden
gelebiliriz. Hiçbir siyasi organizasyon ya da birey tek başına sorunların
üstesinden gelemez, komünal mücadele ederken ortak aklın nimetlerinden
faydalanır… Organizasyon yaşayan bir hücredir ve bizim varlığımız ve yokluğumuz
ile ortadan kalkmaz ama etkilenebilir, yön değiştirebilir.
Toplumsal olaylar içinde bir çok algı ile uyarılırız. Her algıyı
algılama şansımız yoktur, bir anlamda modern dünya bizi algılar ile kör ederken
düşünme kabiliyetimizi ve bir arada ortak iş yapma yeteneğimizi de elimizden
almaktadır. Bireyselleştikçe sol kültürden uzaklaşmakta ve tüketici konumda
olan bir rakama doğru indirgenmekteyiz. Bireyin özgürlüğü vurgusu yapılırken
bile aslında özgürlük kavramının içi boşaltılmakta ve özgürlük kavramını sadece
tüketim ile özdeşleştirilmektedir. Bireyin özgürlüğü kavramı bugün tüketim
özgürlüğü olarak algılanır oldu. Seyahat etmek, bir yerlere gitmek, son çıkan
teknoloji ürünü alabilmek, istediği yerde yaşamak gibi kavramların hepsinin
temelinde her ne kadar soyut özgürlük kavramının gölgesi varsa da tüketin
denmektedir. Tüketim özgürlüğü birey özgürlüğü olarak algılanması liberal
düşünce yapısının temelini oluşturmaktadır.
Birey toplumun parçasıdır ve onun bütün kültürel özelliklerini
üzerinde taşır. Toplumun biçimlendirdiği bireyin tek başına özgürlüğünün pek
anlamı yoktur, çünkü toplumsal algı ve doğrular bireyin hayata bakışının
sınırını belirlemekte ve özgürlük kavramı bireyden bireye, toplumdan topluma
değişen tanımlar ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kadar evrensel tanımlar var
olsa da bazı evrensel tanımların bazı toplumlarda karşılığı yoktur. Seyahat
etme özgürlüğü vize ile çevrelenmiş bir ülkede söz etmek ancak ülke içi seyahat
özgürlüğü olarak algılanabilir. Protesto etme hakkı ülkemizde ülke siyasi
idaresine darbe yapmak olarak algılanması gibi…
Ülkemiz içinde demokratik kitle örgütlerin yapmış olduğu
etkinliklere polisin tavrı her daim tartışma konusu olmuştur, çünkü polis
iktidara yakın olanlar ile iktidar karşısında olanları ayırmakta ve polis
halkın polisi olmak yerine siyasi iradeye emir komuta zinciri içinde bağlı ve
onun çıkarlarını koruyan konumdadır. Polisin siyasi tercihi elbette olaylar
karşısında almış olduğu duruşu da belirler. Bu bilinmesine rağmen demokratik
kitle örgütlerinin yapmış olduğu etkinliklere polisin saldırması üzerine
"dinci yapılara polis saldırmıyor, bize neden saldırıyor" gibi
karşılaştırma yapanlar hangi ülkede yaşadıklarını bilmiyorlar diye
düşünüyorum... Polis, ‘devletin öz evladına ve rahatsız Sünni çoğunluğa neden
saldıracak’ diye soru sormuş olsalar karşılaştırma yapmaktan hemen vazgeçerler.
Zamanında doğru soru sormak, doğru çözüm yollarını açacaktır. Her sorunun
pratikte başka bir karşılığı vardır ve o karşılıklardan birini tercih etme
hakkı bizlerindir.
Bir çok kitle örgütü içinde yaşayan hiyerarşi ve yapılanma her
ne kadar kendilerini özgürlük mücadelesi yapan olarak göstermiş olsa da aksine
yaşanan kısa tarihine baktığımızda söylemlerinin tam tersi pratikleri ile
karşılaşabilirsiniz. Kendi içinde özgürlüğü yaşamayan, her türlü farkı sese
karşı tavır alanların özgürlük talepleri bana hep ikiyüzlü gelmiştir...
Özgürlük için sokakta, meydanda birlikte yürüdüğüm bir çoğu “çok” yüzlü geliyor
bana, sonuçta onlarda (katı ve keskin sınırları olan kitle örgütleri) kendi
iktidarları içinde her türlü baskı yapma özgürlüğü için yürüyor! Var olan
baskılardan ders alıp, insanları bunaltırsanız böyle olur yerine baskı yapma
özgürlüğü için meydanlarda, siyaset arenasında olanların samimiyetine hiç
inanmıyorum... Müttefik ilişkisinde samimiyete inanma kavramı yoktur, çıkarlar
olduğu sürece ortak yolda yürünür, çıkarlar ayrıştığında ayrışılır.
Özgürlük kavgam, sadece yaşayan siyasi iktidar değil, tüm
iktidarlara karşıdır.
Ülkemizde devlet çökmüş olmasına rağmen, boşluğu dolduracak yeni
bir yapılanma (sistem) olamadığından boşluğu ölmüş olan devletin artıkları
doldurdu... Özgürlük söylemleri ne yazık ki örgütlü bir şekilde ve sürekli
olmadığı için devletin yıkılmasından olan boşluğu dolduramamış, özgürlük
alanları yaratamamıştır. Sol, kendisini örgütleyecek yeni bir sistem yaratacak
hedefe doğru kilitlenmemiş, tüketim çılgınlığı içinde kendi içinde düşünce ve
insan tüketmekten öte bir adım atamamıştır. Sol, her türlü görüşün konuşulduğu,
her türlü projenin hayata geçirildiği ama örgütlü gücü olamadığından hepsini
yarım bırakan konuma itilmiştir. Örgütsüz sol yapıların yan yana gelip örgütlü
güç olma deneyimleri başarısız olmuş olsa da bu deneyimden vazgeçilmedi,
yalancı umutların oluşmasına neden olmaktan ve zaman kaybından başka işlevi
olmayan girişimler sürekli hayata geçirilmiştir. Devletin yıkıntıları içinde
var olan devlet mekanizması ve iktidar bu muhalefet yoksunluğundan dolayı
iktidar gücünü kullanmaya ve krizden çıkmak için yollar aramaya devam
etmektedir.
Örgütlü olmayan bireylerin örgütlü gibi gözüküp, örgütsel
ilişkiler içindeymiş gibi davranmasının sonucunda oluşan ortamda somut duruma
somut tespit yapmak ile kalmışlar ve 11. tez’de felsefecilere söylendiği gibi
değiştirmek için adım atılamamaktadır. Rahatsızlıklar öne çıkarılıp,
ortak olarak neler yapılabileceği ve kimler ile birlikte yürünebileceği tespit
edilemeyen adımlar her daim boşluk içinde savrulmaya mahkumdur. Siyaset,
müttefikler ilişkisidir, sürekli karşına birini alıp sürekli onu düşman olarak
görmek değildir... Müttefik olarak göreceğiniz gruplar sizin amaçlarınıza hizmet
edenler olacaktır. Elbette siyasetten karşı olduklarınız ile bir gün çıkarlar
gereği yan yana gelme olasılığınız vardır...
Sistem ile uzlaşanları tarih pek yazmaz ama isyan eden ve isyanı
için canını, düşüncesini değiştirmeyenleri tarihin sayfasında bulmazsanız bile
destanlarda bulmaya devam edersiniz...
İsyan edenler düşünen insanlardır...
Biat edenler ve biat kültürünü savunanlar ile müttefik ilişkisi
kuranlar, bir gün o mutlak biat içinde kendilerini biat eden bir obje olarak
görme ihtimali yüksektir. Özgürlüğün sadece sözde kaldığı mücadele yönetmeleri,
özgürlük getirmediğini yaşadığımız demokrasi, özgürlük, bağımsızlık kavgası
içinde yaşayarak gördük.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.