Kendiliğinden hiçbir şey olmuyor, irade gerek!
Kadere inananlar, fallardan başlarını kaldırmazlar ve
beklentileri hep yüksektir. Üç vakte kadar bütün sorunları düzelecektir. Yaşam
bize fısıldar, bekleme; ne Godot gelecek ne de senin beklentin. Fallar ile olmuş
olsaydı hayat daha farklı akardı, savaşlar olmazdı. Kadere inanan krallar ve
padişahlar ülkelerinin her savaşta yenildiğini görünce falcısını astırır. Sorun
falcıyı astırmak değil, sorun hayata nereden baktığınız ile ilgilidir, çünkü
baktığınız yere göre sorunlar ve çözümler de değişir.
Tarihin dehlizlerinde dolandığımızda birçok toplumsal olay
kendiliğinden başlamış gibi gözükür, fakat o kendiliğinden denen olayın
tetikleyicisi mutlaka baskı yapan idaredir. Kendisini yenilmez gören erk
sahipleri her türlü baskı ile her şeyi elde edeceğini düşünür, o güç karşısında
mutlaka bir yerde direnç olacaktır, çünkü baskı direnç ile karşılaşmazsa baskı
değildir…
Toplum değişik katmanlardan oluşur ve erk gücüne karşı her
daim direnç gösterecek yapılar mevcut olur. O yüzden iradesiz girişilen erke
karşı mücadeleler genelde yenilgi ile sonuçlanmıştır ve tarihin karanlık
dehlizlerinde onlara rastlarsanız dahi görmezsiniz, çünkü onları yok sayan erk
yönünde kalem oynatmış tarihçilerin kayıtları ile karşılaşırsınız. O kayıtlarda
ki yandaş cümleleri ortadan kaldırın, yenilginin temelinde irade eksiliği ve o
irade eksikliğine dayanan örgütlenememek görülür.
Örgütlenemeyenler geleceği kuramazlar...
Yeteri kadar örgütlenemeyen her katman bir şekilde yenilir
ama erk gücünü de sarsmadan duramaz. Fakat yakın tarihimiz içinde de gördüğümüz
gibi kendiliğinden gelişen hareketler kendiliğinden dağılır ve kimsenin haberi
dahi olmaz... Eğer dağılmanın daha fazla baskı geleceğine inanıyorsanız,
iradeyi ele alıp ona göre örgütlenmek kaçınılmazdır ama bu biline biline hala
kendiliğinden hareketlerden beklenti içinde olmak, bile bile yenilgiyi kabul
etmek demektir.
Kendiliğinden gözüken toplumsal olaylar da bir iradenin
sonucunda ortaya çıkmıştır. İrade olmadan siyasal yaşamda söz söylemek
hayalidir... Söz söylersiniz ama etkisi olmaz... İrade ve onun yaratmış olduğu
atmosfer etkisini artırdığı sürece ihtiyaç gibi gözükmeyen örgütlenmeler bile
ihtiyaç olur ve hayatın dayatması ile gerçekleşir. “Üreten biz yöneten biz
olacağız” sloganı binlerce yıllık bir birikimin sonucunda bir iradenin etkisi
ile yeninden dillendirilmiştir.
Her toplumsal grubun doğruları vardır, belki de doğrunun bir
parçasını dillendiriyorlar önemli olan o doğruların (parçaların) yan yana gelip
gerçek (bütün) doğruyu oluşturmaları, gerçek olan ise topluma önderlik eder. Ancak
bu da inisiyatif almak ve zamanında müdahil olmaktan geçer. Zamanında
yapılmayan etki gelecek için bir şey ifade etmez, sadece doğruyu söylemiş,
tespit etmiştik diye övünç kaynağı olur ama hayatta karşılığı olmadığı için
söylediğiniz sözün de değeri yoktur... İleriye bazıların hafızasında bir söz
olarak kalır ve zaman içinde oda silinir gider.
Siyasi irade olmadan yan yana gelmeler sadece boşa zamanın
harcanmasından başka şey değildir... Var olan güven ortamını da yok eder, güven
sağlamayan irade ise sadece küçük bir çevre ile hayata müdahil olduğunu
düşünür...
"Biat et rahat et döneminde" biat etmeyenlerin
üzerine gönderilen canlı bombalar, polisler ve özel güvenlikçiler... Her
yerde güvenlik, her yerde sıkı denetim ve hep birileri bizim ‘iyiliğimizi’
düşünüyor... Bizim iyiliğimizi düşünene diktatör denir, çünkü bize
rağmen bizim için bir şey yapanlar bizim daha fazla biat etmemizi ve ona göre
kapı kulluğu görevini yerine getirmemizi bekler. Ülkemizde gelişmelere bakarak
dışarından birileri bu iyiliksevere ‘diktatör’ demiş ama devletler nezdinde bir
devlet öteki devletin liderine diktatör diyorsa pazarlık yapıyor demektir...
Pazarlıklar kapalı kapılar arkasında olur ve çıkarlar çatışır, bazı imtiyaz
alanlar diktatör dediğine zamanın gelince elini sıkacak ve ülke içinde yaşanan bazı
zorbalıklar görülmeyecektir.
Devletler hukukunda çıkarlara ters gelen yerde doğrular konuşulur...
Bazı mağduriyetler, zamanında zalimin yanında kalanları ve onlara
destek verenler için kendisini aklama için fırsattır. Geçmişin üzerine sünger
çekmek isteyenler hemen bir mağduriyet arar ve orada kendisini gösterir... Halkımız
da ‘aptaldır’ nasıl olsa “geçmiş geçmişte kaldı önemli olan bugündür” der ve
yanında olana dört elle sarılır! Nede olsa atalarımız demiş “denize düşen
yılana sarılır” …
Köprüyü geçene kadar sesler kısılır, gözler güvensizliği
işaret eder.
Yaşananları hep içselleştirip, sessizlik içinde karşılarsan
ve geçmişin hesabını yapmazsan yaşadıklarından daha kötüsünü yaşayabileceğin
zaman karşına gelebilir. Geçmiş muhasebesi ile anlamlıdır.
Hesap sormazsan tarih gelip senin adına hesap sormaz. Tarih
ileri ki kuşaklara sorunu taşır, o kuşaklarda sormaz ise mağduriyet unutulur
gider...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.