DayanışMA!
Olaylar bizim beklentilerimiz yönünde gelişmiyor, o yüzden
yorum yaparken yanılma payımızın yüksek olduğunu bilerek yapıyorum ve genelde
çok yanılıyorum... Her ne kadar ki okuduğumuz dergilerin yazarları
yanıldıklarını kabul etmeseler de yanılıyoruz, önsezilerimiz güçlü değil, çünkü
bize bilgi aktaranların bilgi havuzundan aktarılan bilgiler ile besleniyoruz.
Kendimize ait, gerçeklerin süzülmeden, otosansüre uğramadan ve de devletin
haber kanallarının sansüründen geçmeyen haber ne yazık ki önümüze düşmüyor,
medya işverenlerin elinde yalan makinesine ve tüketiciliği öven bir konuma
dönüştü.
Konulara hakim olanlar bizim ile alay ediyorlar, verdikleri ön ipuçları genelde yalan ve yaratılmış gerçekler üzerinedir. Bizde o ipuçlarına göre yaparken hata payımız çok yüksek oluyor... Eğer sol kültürden gelenlerin çatışma içinde oldukları kurumlar içinden gerçek ve doğru bilgi akışını sağlayabilmiş olsalardı, (popüler gazetelerden alınan bilgiler ile tarih yazmış olmasalardı) bugün çok farklı notada olabilirdik... Yanlış bilgilerin üzerine doğru teoriler oturmuyor... Sürekli beklentilerimizin dışında bir noktaya düşüyoruz ve o da ister istemez küskünlük ve toplum dışına itekleyen bir yalnızlaşma yaratıyor...
Ülkemizde ilişkiler bilgiden daha çok tanıdıkların bilgisi
ve duygusal tepkiler üzerine oturuyor... O yüzden hangi işe el atarsak atalım
başarı şansımız az oluyor… Kısaca bilgiye gerçek anlamda sahip olamayanlar ne
yaparlarsa yapsınlar savaştıkları kesim ile uzlaşmak zorunda kalıyorlar…
Dayanışma sürekli vurgulanıyor, çünkü birey olarak yalnız ve
zayıfız. Dayanışmayı bir güç haline dönüştüremediğimiz sürece de her zaman
savunmada ve ancak günü kurdurtmakta kullanıyoruz, yarın belirsizliğini
korumaya devam ediyor...
Dayanışma karşılıklı olur ama ülkemizde dayanışma dilenci
gibi el açmak anlamında kullanılır oldu... Tek yönlü istemler bazen bir yemek
ile bazen bir şölende açılan kutu şeklindedir...
Parası olanın siyaset yaptığı anlayış modern kapitalizmin
işlevselliğini anahtarı oluyor. Sermaye sahipleri eskisi gibi siyaset
arenasında aracı kullanma yerine bizzat bu işten zevk alan birer politikacıya
dönüştü. İhaleler için lobi artık ceo’lar eskisi gibi işlevleri olmayacak!
Bazı solcuları yalancılığı ile dünya markası olan bir TV
kanalının Türkiye şubesine etik olun demiş.. Açık mektup yazmak ile güya onları
teşhir ediyor... Orada çalışanlar zaten etik hiç bir kurala (patronun
belirledikleri dışında) tabi değil, patron ne derse onu der, onu ekrana taşır. Her
şeyin üstünde patronun çıkarıdır... Hala bu gerçeği görmeyenler birilerine etik
diye laf yetiştirmeye çalışıyor...
“Basın/medya özgürlüğü benim özgürlüğümün başladığı yerde
biter” demiş biri... Kısaca “beni övenlerin gazetecilik yapma hakkı vardır, gör
dediğimi gören, konuş dediğimde konuşan, savun dediğimde savunan, PR çalışması
yap dediğimde PR yapan basın özgürdür!” bu anlayış sermaye adına politika
yapanların ellerinde toplum üzerinde balyoza dönüşmektedir. Toplum gün be gün
gerilmekte ve gerilim siyaseti ile iktidar koltuğunda oturma süresini uzatmak
için bir baskı aracı olarak medyayı yine kendisine bağlı sermaye ile
kullanmaktadır. Kendisine bağlı olmayan ve tüm ticari ileri devlet ile
olanların eline de başka şans tanımamaktadır. Daha fazla siyasi güç daha fazla
ekonomik güçtür, çünkü devletin kurgusu sermaye için yapılmıştır ve devletin
varlık sebebi ulusal sınırlar içinde sermaye birikimini yapmaktır, fakat bu
sermaye birikimi haksız ve orantısız güç ile toplum üzerinde yıllardır
homojenlik adı altında baskıya dönüşmüş ve toplum değiştirilmiştir. Üretimden
daha çok tüketen, tüketimi de borç ile yapan bir anlayış olan liberal
ekonominin iktidar koltuğuna oturmasını doğurmuştur. Liberal ekonomiyi doğuran
sermaye için devlet anlayışı olan ulus devleti anlayışıdır.
Kar için şirketlerin işlediği suçlar diğer suçlardan daha
ağırdır ama kimse bu suçlara karşı bir şey yapmaz aksine teşvik eder.
Sokakta her yürüyen sokakların kendisinin olduğunu düşünür
ama sokakta yürümek ile sokaklara hakim olmak olmadığını ilk çıkmaz sokağa
girdiğinde anlaşılır... Sokaklarda her kişi yürür, yürümek ayrı şeydir kontrol
etmek ayrı... Bugün İstiklal caddesinde her görüş yürüyüş yapar, görüşünü avazı
çıktığınca açıklar ama oranın sahibi ne yazık ki TOMA’lar ve onların yanında
konuşlanmışlardır... Sokakları kontrol eden kimse o sahiptir... Tüm sokaklar ve
caddeler, meydanlar halkın olmasını gerçekten arzularım, çünkü eskiden mahalle
kültürü içinden gerçekten oranın sahipleri orada yaşayanlardı. Dayanışma
sokaklara gerçekten hakim olan halkın arasında imece usulü şeklinde yaşardı,
bugün ne sokak ne de imece kaldı, dayanışma kelimesi artık sadece propaganda
amaçlı kullanılan bir konuma dönüştürüldü. Bazı vakıflar dayanışma adı altında
kendisine bağlı dilenci bir zümre yarattı, yardım konvoyunun arkasından dilenci
dile ile konuşanlar koşturmaya devam ederken, birkaç tatlı yiyecek, birkaç
kömüre iktidarı belirleyen seçmen oldular. Dayanışma yok oldu, yerini dayanışma
görüntüsü altında siyasi çıkarlara hizmet eden dayanma aldı…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.