Destan yazdık!
Destanlar yazıldı, olayın
içinde olanların çoğu destanın bir parçası olduğunu hiçbir zaman
öğrenemeyecekti…
Destanlar kötü koşullar
zafere dönüştüğünde yazılır.
Çanakkale zaferi içinde
Ermeniler de olmak istedi, gittiler cepheye, sonra bir kararname geldi, hepsini
topladılar ve Suriye çöllerine sürgün edildi Ermeni Mehmetçikler... Yahudi
Mehmetçikler ise levazım işlerinde çalışmaya devam ettiler...
Bitler ve pireler ile
mücadele etti Mehmetçik, birleşik krallık askerlerinden daha çok...
Bir yandan İspanyol gribi,
öte yandan bitler...
Ölenlerin çoğu İspanyol
gribinden bile haberi yoktu, kaderdi onlar için, fakirin çocuğu ölmüş cephede,
kim arayacak kim soracak. Kaydı tutulduysa şanslı, haber gider memleketine, bir
de madalyon...
Bir de şehitler üzerine
söylenen nutuklar...
Zafer ilan edildiğinde
ölenlerin listesinde acaba kaçı süngü ile ölmüştü, kaçı yokluk sonucu korumasız
bir şekilde gözlerini yumdu?
Zafer, zafer diye kutlama
yapılırken, dönemin şartları, gerçekleri yok sayılıyor, gözden uzak tutuluyor,
çünkü bizim anlı şanlı bir zafere ihtiyacımız vardı...
Balkanlardan kovulmuş,
Kıbrıs’ı İngilizlere emanet etmişiz, kuzey Afrika’da kaybetmişiz, o kadar
yenilgiden sonra bir zafere ihtiyacımız vardı, onu da Winston Churchill bize
elleri ile sundu...
Churchill'in ellinde her
türlü olanak vardı, provokasyon yaparak Osmanlıları kendi saflarında değil
Almanların safında savaşa sürüklemişti... Osmanlı hangi taraftan savaşa girerse
girsin, girdiği tarafa yük olacağını çok iyi biliyordu... Parasını aldığı
gemileri bile vermedi Churchill...
Fakir, yenilmiş, morali çok
düşmüş, ittihat ve terakki partisi idaresinde Osmanlının bir çok eksiği
olduğunu almanlar da biliyordu. Garp cephesi kilitlenince şark cephesi açılması
gerekliydi, o şark cephesi ne kadar geniş alanda açılırsa Almanların işine
gelecekti. O yüzden Osmanlı ordusunun başına kendi ama tecrübesiz askerlerini
atadı, bunu Osmanlı kabul etmek zorunda kaldı...
Osmanlı topraklarında
yenilgiler garp cephesini zaferler ile süslenmesi anlamına geliyordu... Çünkü
birleşik krallık kuvvetleri parçalanacak, zafer kısa yoldan Londra’da, Paris’te
ilan edilecekti..
Osmanlının elinde silahtan
ve teknolojiden daha çok iman vardı ve Almanların lehine cihat ilan edildi ama
cihada karşılık bulamadı, çünkü halife biziz diyerek sadece kendi kendimize
propaganda yaptığımız ortaya çıkmıştı. Kimse tanımamıştı, unvan olarak
kullanılmıştı yıllar boyunca, sadece Mekke’de örtü değiştirme kurumu olarak
kabul görmüştü...
Almanlar üzerilerine
aldıkları yükü biliyordu, risklerini göze alarak geniş alana savaşa yayarak
garp cephesinin tıkanıklığını aşmayı seçti...
İngilizlerin iteklediği
Osmanlı ister istemez savaşın içine girdi...
O zamanlar hamburger pek
bilinmezdi ama ilk hamburgerin içindeki köfte biz oluyorduk! Afiyet ile
yenilecek, üzerine ketçap ile tatlandırılacak bir hamburger... Zaten köfteyi
bizden öğrenmişlerdi, o halde ilk yenilecek olan da bizdik!
Zaferler hep üst rütbeliler
ve siyasilerin hanesine yazılan pozitif işlerdir, yenilgiler ise beceriksiz alt
kademedeki askerlerdir... Bir hesap sorulacaksa eğer siyasilerden daha çok
cephede istenileni istediği gibi yapmayı bilmeyen hatta ölmeyi bilmeyen
Mehmetçikten başkası olamazdı...
Çanakkale’de destan başlangıçta
başka türlü yazıldı, suçlanacak birisi yerine kutlanacak birileri vardı... Otto Liman von Sanders'in resmini
yaptılar kocaman! Yağlı boya resmi bugün bile İstanbul Alman Konsolosluğunun
kutlama salonunda asılıdır...
Zafer kutlanacaktı ama gelecek
olan devlet içinde bir zemin oluşturması gerekliydi, öyküler ihtiyaca göre
değiştirecekti, çünkü görünmeyen küçük başarılar abartılarak ileride
değiştirilip yeniden tarih yazıcılar tarafından yazılacaktı...
Destanlar olanı değil,
gönülde olması gereken duygulara göre yazılır...
Tarihten bir zemin bulamayan
devletlerin geleceği olmaz...
Bizim cumhuriyetin tarihteki
zemini tek zaferin üzerine oturması gerekliydi, oturdu da! Eğer Sarıkamış’ta
hezimet değil de zafer olsaydı, belki Sarıkamış olacaktı bizim destanımız
temelinde! Enver paşa zaferi kolay yoldan edeceğini düşündü tıpkı Churchill
gibi, sonu onun gibi oldu...
Bugün Enver Paşa'yı maceracı
görenler, o günlerde kurtarıcı olarak görüyorlardı... Eğer Paşa aklında olanı
gerçekleştirebilseydi ama o pek farkında değildi, soğuk, bit ve pirelerden...
Bizi düşman yenmedi, bizi koynumuza alıp beslediğimiz bitler, pireler ve soğuk
hava yenmişti... Kışlık kıyafeti olmayan Mehmetçik, ayaza karşı fazla
dayanamadı, dondu!
Zaferi ne bir kişi kazanır
ne de bir insanın iradesi zaferi belirler...
Olayları iyi
yorumlayamayanlar süper kahramana ihtiyaç duyar ve süper kahraman gelir bir
ulusu ayağa kaldırıp kurtarır... Hayatta böyle şey yoktur ama ileride
yayınlanacak tüm süper kahraman çizgi romanlarda bu bol bol işlenecektir... O
imgeler beynimize o kadar çok yer elde eder ki bugün bile Godot'u bekler olduk,
gelecek ve bizi kurtaracak!
Godot gelmedi!
İspanyol gribinin yerini
corona aldı, bizi bugün bit ve pire yemiyor ama başka şeylerin yediği kesin!
Süper kahraman bekliyoruz, gelsin de bu acılar bitsin diye!
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.