Galata Gazete


18 Mart 2022 Cuma

Destan yazdık!

Destan yazdık!

 

Destanlar yazıldı, olayın içinde olanların çoğu destanın bir parçası olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecekti…

 

Destanlar kötü koşullar zafere dönüştüğünde yazılır.

 

Çanakkale zaferi içinde Ermeniler de olmak istedi, gittiler cepheye, sonra bir kararname geldi, hepsini topladılar ve Suriye çöllerine sürgün edildi Ermeni Mehmetçikler... Yahudi Mehmetçikler ise levazım işlerinde çalışmaya devam ettiler...

 

Bitler ve pireler ile mücadele etti Mehmetçik, birleşik krallık askerlerinden daha çok...

 

Bir yandan İspanyol gribi, öte yandan bitler...

 

Ölenlerin çoğu İspanyol gribinden bile haberi yoktu, kaderdi onlar için, fakirin çocuğu ölmüş cephede, kim arayacak kim soracak. Kaydı tutulduysa şanslı, haber gider memleketine, bir de madalyon...

 

Bir de şehitler üzerine söylenen nutuklar...

 

Zafer ilan edildiğinde ölenlerin listesinde acaba kaçı süngü ile ölmüştü, kaçı yokluk sonucu korumasız bir şekilde gözlerini yumdu?

 

Zafer, zafer diye kutlama yapılırken, dönemin şartları, gerçekleri yok sayılıyor, gözden uzak tutuluyor, çünkü bizim anlı şanlı bir zafere ihtiyacımız vardı...

 

Balkanlardan kovulmuş, Kıbrıs’ı İngilizlere emanet etmişiz, kuzey Afrika’da kaybetmişiz, o kadar yenilgiden sonra bir zafere ihtiyacımız vardı, onu da Winston Churchill bize elleri ile sundu...

 

Churchill'in ellinde her türlü olanak vardı, provokasyon yaparak Osmanlıları kendi saflarında değil Almanların safında savaşa sürüklemişti... Osmanlı hangi taraftan savaşa girerse girsin, girdiği tarafa yük olacağını çok iyi biliyordu... Parasını aldığı gemileri bile vermedi Churchill...

 

Fakir, yenilmiş, morali çok düşmüş, ittihat ve terakki partisi idaresinde Osmanlının bir çok eksiği olduğunu almanlar da biliyordu. Garp cephesi kilitlenince şark cephesi açılması gerekliydi, o şark cephesi ne kadar geniş alanda açılırsa Almanların işine gelecekti. O yüzden Osmanlı ordusunun başına kendi ama tecrübesiz askerlerini atadı, bunu Osmanlı kabul etmek zorunda kaldı...

 

Osmanlı topraklarında yenilgiler garp cephesini zaferler ile süslenmesi anlamına geliyordu... Çünkü birleşik krallık kuvvetleri parçalanacak, zafer kısa yoldan Londra’da, Paris’te ilan edilecekti..

 

Osmanlının elinde silahtan ve teknolojiden daha çok iman vardı ve Almanların lehine cihat ilan edildi ama cihada karşılık bulamadı, çünkü halife biziz diyerek sadece kendi kendimize propaganda yaptığımız ortaya çıkmıştı. Kimse tanımamıştı, unvan olarak kullanılmıştı yıllar boyunca, sadece Mekke’de örtü değiştirme kurumu olarak kabul görmüştü...

 

Almanlar üzerilerine aldıkları yükü biliyordu, risklerini göze alarak geniş alana savaşa yayarak garp cephesinin tıkanıklığını aşmayı seçti...

 

İngilizlerin iteklediği Osmanlı ister istemez savaşın içine girdi...

 

O zamanlar hamburger pek bilinmezdi ama ilk hamburgerin içindeki köfte biz oluyorduk! Afiyet ile yenilecek, üzerine ketçap ile tatlandırılacak bir hamburger... Zaten köfteyi bizden öğrenmişlerdi, o halde ilk yenilecek olan da bizdik!

 

Zaferler hep üst rütbeliler ve siyasilerin hanesine yazılan pozitif işlerdir, yenilgiler ise beceriksiz alt kademedeki askerlerdir... Bir hesap sorulacaksa eğer siyasilerden daha çok cephede istenileni istediği gibi yapmayı bilmeyen hatta ölmeyi bilmeyen Mehmetçikten başkası olamazdı...

 

Çanakkale’de destan başlangıçta başka türlü yazıldı, suçlanacak birisi yerine kutlanacak birileri vardı... Otto Liman von Sanders'in resmini yaptılar kocaman! Yağlı boya resmi bugün bile İstanbul Alman Konsolosluğunun kutlama salonunda asılıdır...

 

Zafer kutlanacaktı ama gelecek olan devlet içinde bir zemin oluşturması gerekliydi, öyküler ihtiyaca göre değiştirecekti, çünkü görünmeyen küçük başarılar abartılarak ileride değiştirilip yeniden tarih yazıcılar tarafından yazılacaktı...

 

Destanlar olanı değil, gönülde olması gereken duygulara göre yazılır...

 

Tarihten bir zemin bulamayan devletlerin geleceği olmaz...

 

Bizim cumhuriyetin tarihteki zemini tek zaferin üzerine oturması gerekliydi, oturdu da! Eğer Sarıkamış’ta hezimet değil de zafer olsaydı, belki Sarıkamış olacaktı bizim destanımız temelinde! Enver paşa zaferi kolay yoldan edeceğini düşündü tıpkı Churchill gibi, sonu onun gibi oldu...

 

Bugün Enver Paşa'yı maceracı görenler, o günlerde kurtarıcı olarak görüyorlardı... Eğer Paşa aklında olanı gerçekleştirebilseydi ama o pek farkında değildi, soğuk, bit ve pirelerden... Bizi düşman yenmedi, bizi koynumuza alıp beslediğimiz bitler, pireler ve soğuk hava yenmişti... Kışlık kıyafeti olmayan Mehmetçik, ayaza karşı fazla dayanamadı, dondu!

 

Zaferi ne bir kişi kazanır ne de bir insanın iradesi zaferi belirler...

 

Olayları iyi yorumlayamayanlar süper kahramana ihtiyaç duyar ve süper kahraman gelir bir ulusu ayağa kaldırıp kurtarır... Hayatta böyle şey yoktur ama ileride yayınlanacak tüm süper kahraman çizgi romanlarda bu bol bol işlenecektir... O imgeler beynimize o kadar çok yer elde eder ki bugün bile Godot'u bekler olduk, gelecek ve bizi kurtaracak!

 

Godot gelmedi!

 

İspanyol gribinin yerini corona aldı, bizi bugün bit ve pire yemiyor ama başka şeylerin yediği kesin! Süper kahraman bekliyoruz, gelsin de bu acılar bitsin diye!

 

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.