Galata Gazete


19 Mart 2022 Cumartesi

Reklamlarda tarih işlenir…

Reklamlarda tarih işlenir…

 

Çanakkale savaşı bir sanal yanılsama olarak reklamlarda sunuluyor...

 

Zafer olarak kabul edilen çatışmalar olduğu dönemde ülkenin adı Osmanlı Devleti, genelkurmay başkanı bir Alman / Osmanlı vatandaşı yani çift kimlik taşıyan vatandaş (Friedrich (Fritz) Bronsart von Schellendorf (1864 – 1950), meclisi İstanbul’da...

 

Osmanlı devleti çok kültürlü, çok dilli ve coğrafyası geniş bir ülke. Henüz ortada ne cumhuriyet, ne de Mîsâk-ı Millî gibi kavramlar var...

 

Osmanlı İngiliz cephe savaşında İngilizlerin kısa yoldan savaşı sonlandırıp; Osmanlıyı erkenden parçalara ayırıp, Rus, Fransız, İtalyan emperyalist devletler arasında paylaşımı...

 

Savaşın ruhunda var; paylaşım...

 

İngiliz dediğime bakmayın siz, o da Birleşik Krallık... İçinde Avustralya'dan, Yeni Zelanda, Hindistan’dan, İrlanda’ya... Birleşik krallık, Osmanlı devleti gibi içinde değişik halkları barındıran devlet yapısını var. Bugün Büyük Britanya denilen sınırlar içinde de halen halklar var...

 

Savaşta karşılıklı emperyalist devletler...

 

İngiliz emperyalizmi, Osmanlı emperyalist diyeceğim de ne sanayisi var, ne de öyle bir anlayışa sahip, gitmiş Yemen’e askerini kurban vermek dışında oradan ne kültür, ne zenginlik alıp gelmiş ülkemize. Bugün Yemen’den biz sadece türkü sözü kalmış, acı kalmış, hasretlik kalmış ama başka bir birikim yok... Ha diyeceksiniz ki kahve kahve! Yemende kavrulan kahvenin kokusu gelmiş ülkemize... Hadi emperyalist demeyelim de sömürge diyelim, değişen ne olur bilemedim!

 

Kısaca Çanakkale zaferi denilen kavram sadece Türklere ait bir kavram değildir, yenilgi de sadece İngilizlere ait bir kavram olmadığı gibi...

 

Çanakkale'nin en büyük nimeti Rus devrimidir…

 

Eğer İngilizler geçmiş olsaydı son Rus Çarı II-Nikolay bugün bir kahraman olarak anılmaya devam edilirdi...

 

Çanakkale savaşını kutlaması gereken devrimi savunan Ruslar olduğunu düşünüyorum!

 

Peki, biz neden kutlarız Çanakkale zaferini?

 

Çünkü, ulus devletimizin doğuş yeri olarak gösterilir, gerçi ulus devletimizin kuruluş süreci bir savaş ile başlamadı, İkinci Meşrutiyet’in ilanı (24 Temmuz 1908) ile İttihat ve Terakki Partisinin iktidara gelişiyle olur. Çanakkale savaşsının olduğu süreç bu partinin iktidarda olduğu süreçtir. Genç cumhuriyetimiz için yakın zamanda yaşanmış bir zaferin milli birlik için önemli olduğu fikri ağır basmış ve bu savaş ulus devleti fikriyatı topluma işlenmesi için kullanılmıştır. Tıpkı İstanbul Fatih tarafından fethi gibi yeni bayramın eklenmesi gibi…

 

Bayramlar eklenir ve çıkarılır, rejim neye ihtiyaç duyuyorsa… Yakın tarihimizde bir çok bayram eklendi ve çıkarıldı, üstelik sadece ulusal değil, dini bayramlarda da aynı süreci yaşadık…

 

Uluslaşma süreci, homojen toplum yaratma perspektifi ve milli duygu ve düşüncenin oluşturması tarihten kök bulması gerekliydi, öte yandan genç cumhuriyet Osmanlı imparatorluğunun devamı olduğu ve birden ortaya çıkmadığı vurgusu yapılmalıydı. İktidar ve rejim değişikliği elbette kendisine anlı şanlı bir geçmişte kök bulacaktı… Önemli olan gerçekler değil, ihtiyaçlara cevap verecek bir tarih okuması yapılacaktı, yapıldı da…

 

Bugün ülkemiz sürekli seçim atmosferi içindedir.

 

İktidar da muhalefette seçim atmosferi içinde eğitim ile verilen tarihi bilgileri kullanarak bir propaganda aracına dönüştürmüştür. Şirketler milli gözükmek uğruna, bir anlamda küresel firmaların bir taşeronu, temsilcisi olduğunu üstünü örtmek için ulusal bayramlarda reklam spotları hazırlayıp, tüketicisine yerli ve milli vurgusu yaparak ürününü pazarlama aracı olarak kullanmaktadır… Kısaca ulus devleti için oluşturulan tarih bugün ürün pazarlama ve tüketiciyi kendi ürününe yönlendirme, siyasi partiler açısından da yerli ve milli olduğu vurgusunu göstermek adına seçmenini kendi partisinin logosu üstüne evet damgasını basmasını sağlamak için kullanmaktadır…

 

Sonuçta dini bayramlarda yaşanan durum ulusal bayramlar içinde yaşanmaktadır…

 

Bir yandan dini bayramlarda kutsal günlerde sofralarımızdan eksik etmeyeceğimiz küresel markalar “helal” etiketi ile tüketiciye sunulurken, ulusal bayramlarda onurlu bir geçmiş, onurlu bir gelecek için “bizi tüketin” diyerek bilinçaltına işlenen reklam spotları ile bize sunulur…

 

Reklamlarda bir tarihi bilgi işleniyorsa, elbette reklam spotları gerçeği değil, tüketicinin duymak istediğini öne çıkaran sloganları ve bilgileri kullanacaktır, çünkü reklamcılar tarihi yazmaz ama tarihi tahrip ederek bilinçaltına seslenerek, yeni tarihin yazımına rejimin/iktidarın ihtiyacına uygun bir söylem geliştirir.

 

Kimse gerçekler ile yüzleşmek istemez, destanları gerçek olarak kabul eder ve onların gerçekliğini tüm dünyaya anlatmak ister. Bayrakları sarılıp, meşaleler ellerde gece yürüyüşü yaparak ulus devletin bir parçası olduğu için onur ve gurur duyarak gönül rahatlığı ile gece yatağına huzur ile başını kor ve uyur…

 

Okullarda okutulan tarih rejimin ihtiyaç duyduğu doğrulardır, gerçekler çok farklı olması eğitim için bir sorun teşkil etmez, çünkü sisteme uygun birey ancak eğitim ile başarılır…

 

Sadece reklamlar deyip geçmeyin, altında yatan gerçeklere iyi bakın!

 

Gerçekler var olmuş olanı ne büyütür ne de küçültür tarih içindeki konumunu… Biz gerçekler ile gerçekten yüzleşmeye ne kadar hazırız sorusu hep ortada durur, eğer geçmiş ile yüzleşilmiş olsaydı bugün toplum içinde yaşanan bir çok gerilimin çözülmüş olduğunu görürdük, fakat bilinçli bir şekilde geçmişimizi “yeniden yarattığımız”, oluşturduğumuz geçmişi hep gerçek ve doğru görme eğilimi içinde olduğumuz sürece ülke içinde nefret söylemi rejimin ihtiyacına göre söylemde değiştirilerek kullanılmaya devam etmektedir… Kısaca çatışma beslenir…

 

Çatışma bir siyasi ihtiyaca cevap verdiği sürece kullanılır, çünkü ülke içinde cepheleşme tüketir/çürütür ama bir yanda da var olanı korur!

 

İsmail Cem Özkan

 

Not: Gözden uzak tutulan bilgiyi de paylaşayım;

 

Çanakkale Savaşı sırasında Alman devleti tarafından şark cephesine atanan Osmanlı ordusunu denetleyen ve kontrol eden subaylar;

Osmanlı Genelkurmay Başkanı General Friedrich Bronsart von Schellendorff,

Osmanlı 1. Ordu Komutanı ve Gelibolu’da kurulan V. Ordu Kumandanı olan General Otto Liman vonSanders,

Osmanlı Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Akdeniz Filosu komutanı Tümamiral Souchon,

Çanakkale Boğaz Donanma Komutanı Amiral Von Usedom,

Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Koramiral Merten,

Karargahta görevli ve Çanakkale’deki V. Ordu Topçu Kumandanı Tümgeneral Gressman,

Osmanlı Genelkurmay 1 nci Şube Müdürü Yarbay Kres von Kressenstein,

Güney Bölge Komutanı (Üç tümenin Komutanı) Albay Vbn Zodenstern,

Güney Bölge Kurmay Başkanı Süvari Binbaşı Cari Mühlmann,

Hamidiye Tabyası Komutanı Yüzbaşı Wasillo,

Erenköy Bölgesi Ağır Topçu Komutanı Yüzbaşı Werle,

9 ncu Tümen Komutanı; 16 ncı Kolordu Komutan Vekili Albay Kannengieser,

Güney Grubu Komutanı Tümgeneral, 15 nci Kolordu Komutanı Weber,

Güney Grubu Kurmay Başkanı Yarbay Thauvenay,

1 nci Kolordu (Sağ Kanat) Kur. Bşk. Binbaşı Eggert,

3 ncü Tümen Komutanı, 2 nci Kolordu Komutanı Albay Nicolai,

Güney Grubu Topçu Komutanı Yarbay. Binholt

14 ncü Kolordu Komutanı Tuğgeneral Trommer

5 nci Kolordu Kur. Bşk. Yarbay. Albrecht,

13 ncü Tümen Komutanı Albay. Hovik,

9 ncu Tümen Komutanı Yarbay. Pötrih,

Anafartalar Bölge (Müfreze) Komutanı Yarbay. Wilmer,

Ağır Topçu Grup Komutanı (Anafartalar) Binbaşı Lierau…

 

Tüm 1. dünya savaşa boyunca hem Osmanlı Ordusunun komuta ve kurmaylık kademesi dahil tüm cephelerde toplam 40.000 kadar Alman askeri savaşmıştır.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.