Reklamlarda tarih işlenir…
Çanakkale savaşı bir sanal
yanılsama olarak reklamlarda sunuluyor...
Zafer olarak kabul edilen
çatışmalar olduğu dönemde ülkenin adı Osmanlı Devleti, genelkurmay başkanı bir
Alman / Osmanlı vatandaşı yani çift kimlik taşıyan vatandaş (Friedrich (Fritz)
Bronsart von Schellendorf (1864 – 1950), meclisi İstanbul’da...
Osmanlı devleti çok
kültürlü, çok dilli ve coğrafyası geniş bir ülke. Henüz ortada ne cumhuriyet,
ne de Mîsâk-ı Millî gibi kavramlar var...
Osmanlı İngiliz cephe
savaşında İngilizlerin kısa yoldan savaşı sonlandırıp; Osmanlıyı erkenden
parçalara ayırıp, Rus, Fransız, İtalyan emperyalist devletler arasında
paylaşımı...
Savaşın ruhunda var;
paylaşım...
İngiliz dediğime bakmayın
siz, o da Birleşik Krallık... İçinde Avustralya'dan, Yeni Zelanda,
Hindistan’dan, İrlanda’ya... Birleşik krallık, Osmanlı devleti gibi içinde
değişik halkları barındıran devlet yapısını var. Bugün Büyük Britanya denilen
sınırlar içinde de halen halklar var...
Savaşta karşılıklı
emperyalist devletler...
İngiliz emperyalizmi,
Osmanlı emperyalist diyeceğim de ne sanayisi var, ne de öyle bir anlayışa
sahip, gitmiş Yemen’e askerini kurban vermek dışında oradan ne kültür, ne
zenginlik alıp gelmiş ülkemize. Bugün Yemen’den biz sadece türkü sözü kalmış,
acı kalmış, hasretlik kalmış ama başka bir birikim yok... Ha diyeceksiniz ki
kahve kahve! Yemende kavrulan kahvenin kokusu gelmiş ülkemize... Hadi
emperyalist demeyelim de sömürge diyelim, değişen ne olur bilemedim!
Kısaca Çanakkale zaferi
denilen kavram sadece Türklere ait bir kavram değildir, yenilgi de sadece
İngilizlere ait bir kavram olmadığı gibi...
Çanakkale'nin en büyük
nimeti Rus devrimidir…
Eğer İngilizler geçmiş
olsaydı son Rus Çarı II-Nikolay bugün bir kahraman olarak anılmaya
devam edilirdi...
Çanakkale savaşını kutlaması
gereken devrimi savunan Ruslar olduğunu düşünüyorum!
Peki, biz neden kutlarız
Çanakkale zaferini?
Çünkü, ulus devletimizin
doğuş yeri olarak gösterilir, gerçi ulus devletimizin kuruluş süreci bir savaş
ile başlamadı, İkinci Meşrutiyet’in ilanı (24 Temmuz 1908) ile İttihat ve
Terakki Partisinin iktidara gelişiyle olur. Çanakkale savaşsının olduğu
süreç bu partinin iktidarda olduğu süreçtir. Genç cumhuriyetimiz için yakın
zamanda yaşanmış bir zaferin milli birlik için önemli olduğu fikri ağır basmış
ve bu savaş ulus devleti fikriyatı topluma işlenmesi için kullanılmıştır. Tıpkı
İstanbul Fatih tarafından fethi gibi yeni bayramın eklenmesi gibi…
Bayramlar eklenir ve
çıkarılır, rejim neye ihtiyaç duyuyorsa… Yakın tarihimizde bir çok bayram
eklendi ve çıkarıldı, üstelik sadece ulusal değil, dini bayramlarda da aynı
süreci yaşadık…
Uluslaşma süreci, homojen
toplum yaratma perspektifi ve milli duygu ve düşüncenin oluşturması tarihten
kök bulması gerekliydi, öte yandan genç cumhuriyet Osmanlı imparatorluğunun
devamı olduğu ve birden ortaya çıkmadığı vurgusu yapılmalıydı. İktidar ve rejim
değişikliği elbette kendisine anlı şanlı bir geçmişte kök bulacaktı… Önemli
olan gerçekler değil, ihtiyaçlara cevap verecek bir tarih okuması yapılacaktı,
yapıldı da…
Bugün ülkemiz sürekli seçim
atmosferi içindedir.
İktidar da muhalefette seçim
atmosferi içinde eğitim ile verilen tarihi bilgileri kullanarak bir propaganda
aracına dönüştürmüştür. Şirketler milli gözükmek uğruna, bir anlamda küresel
firmaların bir taşeronu, temsilcisi olduğunu üstünü örtmek için ulusal
bayramlarda reklam spotları hazırlayıp, tüketicisine yerli ve milli vurgusu
yaparak ürününü pazarlama aracı olarak kullanmaktadır… Kısaca ulus devleti için
oluşturulan tarih bugün ürün pazarlama ve tüketiciyi kendi ürününe yönlendirme,
siyasi partiler açısından da yerli ve milli olduğu vurgusunu göstermek adına
seçmenini kendi partisinin logosu üstüne evet damgasını basmasını sağlamak için
kullanmaktadır…
Sonuçta dini bayramlarda
yaşanan durum ulusal bayramlar içinde yaşanmaktadır…
Bir yandan dini bayramlarda
kutsal günlerde sofralarımızdan eksik etmeyeceğimiz küresel markalar “helal”
etiketi ile tüketiciye sunulurken, ulusal bayramlarda onurlu bir geçmiş, onurlu
bir gelecek için “bizi tüketin” diyerek bilinçaltına işlenen reklam spotları
ile bize sunulur…
Reklamlarda bir tarihi bilgi
işleniyorsa, elbette reklam spotları gerçeği değil, tüketicinin duymak
istediğini öne çıkaran sloganları ve bilgileri kullanacaktır, çünkü reklamcılar
tarihi yazmaz ama tarihi tahrip ederek bilinçaltına seslenerek, yeni tarihin
yazımına rejimin/iktidarın ihtiyacına uygun bir söylem geliştirir.
Kimse gerçekler ile
yüzleşmek istemez, destanları gerçek olarak kabul eder ve onların gerçekliğini
tüm dünyaya anlatmak ister. Bayrakları sarılıp, meşaleler ellerde gece yürüyüşü
yaparak ulus devletin bir parçası olduğu için onur ve gurur duyarak gönül
rahatlığı ile gece yatağına huzur ile başını kor ve uyur…
Okullarda okutulan tarih
rejimin ihtiyaç duyduğu doğrulardır, gerçekler çok farklı olması eğitim için
bir sorun teşkil etmez, çünkü sisteme uygun birey ancak eğitim ile başarılır…
Sadece reklamlar deyip
geçmeyin, altında yatan gerçeklere iyi bakın!
Gerçekler var olmuş olanı ne
büyütür ne de küçültür tarih içindeki konumunu… Biz gerçekler ile gerçekten
yüzleşmeye ne kadar hazırız sorusu hep ortada durur, eğer geçmiş ile
yüzleşilmiş olsaydı bugün toplum içinde yaşanan bir çok gerilimin çözülmüş
olduğunu görürdük, fakat bilinçli bir şekilde geçmişimizi “yeniden
yarattığımız”, oluşturduğumuz geçmişi hep gerçek ve doğru görme eğilimi içinde
olduğumuz sürece ülke içinde nefret söylemi rejimin ihtiyacına göre söylemde
değiştirilerek kullanılmaya devam etmektedir… Kısaca çatışma beslenir…
Çatışma bir siyasi ihtiyaca
cevap verdiği sürece kullanılır, çünkü ülke içinde cepheleşme tüketir/çürütür
ama bir yanda da var olanı korur!
İsmail Cem Özkan
Not: Gözden uzak tutulan
bilgiyi de paylaşayım;
Çanakkale Savaşı sırasında
Alman devleti tarafından şark cephesine atanan Osmanlı ordusunu denetleyen ve
kontrol eden subaylar;
Osmanlı Genelkurmay Başkanı
General Friedrich Bronsart von Schellendorff,
Osmanlı 1. Ordu Komutanı ve
Gelibolu’da kurulan V. Ordu Kumandanı olan General Otto Liman vonSanders,
Osmanlı Deniz Kuvvetleri
Komutanı ve Akdeniz Filosu komutanı Tümamiral Souchon,
Çanakkale Boğaz Donanma
Komutanı Amiral Von Usedom,
Çanakkale Boğazı Müstahkem
Mevki Kumandanı Koramiral Merten,
Karargahta görevli ve
Çanakkale’deki V. Ordu Topçu Kumandanı Tümgeneral Gressman,
Osmanlı Genelkurmay 1 nci
Şube Müdürü Yarbay Kres von Kressenstein,
Güney Bölge Komutanı (Üç
tümenin Komutanı) Albay Vbn Zodenstern,
Güney Bölge Kurmay Başkanı
Süvari Binbaşı Cari Mühlmann,
Hamidiye Tabyası Komutanı
Yüzbaşı Wasillo,
Erenköy Bölgesi Ağır Topçu
Komutanı Yüzbaşı Werle,
9 ncu Tümen Komutanı; 16 ncı
Kolordu Komutan Vekili Albay Kannengieser,
Güney Grubu Komutanı
Tümgeneral, 15 nci Kolordu Komutanı Weber,
Güney Grubu Kurmay Başkanı
Yarbay Thauvenay,
1 nci Kolordu (Sağ Kanat)
Kur. Bşk. Binbaşı Eggert,
3 ncü Tümen Komutanı, 2 nci
Kolordu Komutanı Albay Nicolai,
Güney Grubu Topçu Komutanı
Yarbay. Binholt
14 ncü Kolordu Komutanı
Tuğgeneral Trommer
5 nci Kolordu Kur. Bşk.
Yarbay. Albrecht,
13 ncü Tümen Komutanı Albay.
Hovik,
9 ncu Tümen Komutanı Yarbay.
Pötrih,
Anafartalar Bölge (Müfreze)
Komutanı Yarbay. Wilmer,
Ağır Topçu Grup Komutanı
(Anafartalar) Binbaşı Lierau…
Tüm 1. dünya savaşa boyunca
hem Osmanlı Ordusunun komuta ve kurmaylık kademesi dahil tüm cephelerde toplam
40.000 kadar Alman askeri savaşmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.