Galata Gazete


10 Nisan 2022 Pazar

Cahiller akıl verir!

Cahiller akıl verir!

 

Tarihte cahillik ne zaman başlamıştır diye soru sorulmuş mudur bilemiyorum ama son yıllarda sürekli tekrarlanan bir konu haline geldi, “cahil doğulmaz ama cahil olunur” kavramı.

 

“Cahil olmak” kavramını doğrudan “eğitim” kavramı ile de bağlantılıdır, çünkü siyasi tercihlere/çıkara göre gerçekleri “ret etme” ve “yeniden yaratım” sürecidir.

 

Eğitim denilen kavramın içinde sisteme uygun insan yetiştirmek ve sistemin devamını sağlayacak kültürel birikim yaratarak “yeni insan”ın oluşumu vardır. Sistem ancak kendi ihtiyacını karşılayacak ve sistemin doğruluğuna inanmış bireyler olduğu sürece ayakta kalacaktır.

 

Eğitim, soru sormayı değil inanmayı teşvik eder...

 

İnanmak, cahilliğin temel kuralıdır, insan sorgulamadan gerçek diye inandığı şey cahillik belirtisidir, elbette burada kime göre, çünkü inanılan kitleselleşmişse o artık toplumun doğrusudur. Galileo idam edilmemek için bulduğu gerçeği ret ederek hayatını “cahillerin” hakim olduğu düzende korumuştur…

 

Cahillik iktidar olabilir, çünkü sistem kendi iktidarını oluşturmak için eğitir…

 

"Öğretmenleri cahil yetiştirin ki, cahil nesiller oluşsun".

 

Eğitim, sistemin ihtiyacına verecek şekilde oynanan bir sistematik düşünme ve algılama yöntemidir.

 

Sistem nasıl bir nesil istiyorsa, hangi ihtiyacına cevap verecek bir insan istiyorsa, ona göre değiştirilir ve mesleki bilgisi olan ama başka bir meziyeti olmayan bir bireyi ortaya çıkarır.

 

Eğitim, sabit değil, değişkendir. Dinamik bir yapısı olduğu içinde her döneme uygun tarihe bakış ve eğitim modeli var olur.

 

Eğitim bir anlamda asimilasyondur, var olan (atasından gelen) bilgileri siler, yerine yeni bilgiler yerleştirir. Eğitim, insanın hayallerini ellinden alır ve ütopyasını sistemin ütopyasına uygun hale getirir.

 

Bugünlerde çok moda söylem olan “Küresel eğitim” kavram yerel olanın küçümsenmesi veya ret edilmesini kuşaklara aktarılır ve üst kültürün altında yok olacağı peşinen kabul edilmesi için bireylerin algıları ile oynanır. Anadili yerini İngilizce alması için her türlü teşvik yapılır. Amerikan dizilerinin tüm ülkelerde çok ucuza sunulması, küresel ürünlerin hepsinin üstünde İngilizce yazıların yer alarak sunulması bu gizli asimilasyonun parçasıdır. Eğitmenlerin yerini tüketim ürünleri/ maddeleri almıştır.

 

Ulus devletinin mantığı içinde eğitilmiş eğitmenler resmi tarihe çok inanır ve onu ölesiye savunur, çünkü sonuçta sisteme uygun eğitilmiş bireylerdir...

 

Ülkenin bekası için…

 

Dışarından verilen direktifler, sistemin çıkarına uygunsa sorgulanamadan yerine getirilir, insanların denek olarak kullanılmasının pek önemli yoktur, önemli var olan bir sorunun ihtiyacını karşılayacak maddi girdi olsun. Gelişmekte olarak adlandırılan ülkelerin insanları zaman zaman gelişmiş ülkelerin / silahlı güçlerinin test alanı olmuştur. Teorilerin pratikteki deneme alanları teoriyi geliştiren ülkelerin topraklarından daha çok kendi kamuoyu tarafından az bilinen ülkelerde denenmiş olması tesadüfi değildir… Batıda “demokrasi” vardır, insan hakları gibi kavramlar ile iktidar ve sistemin hakimi olan şirketler göreceli olsa da sorgulanır ve karşı kampanyaların konusu olabilir… Verimliliğini düşünen devletler ve şirketler kendi kamuoyundan uzak ülkelerde her türlü deneyi ve testi rahatlıkla yapar, yeter ki gizli ve sorgulayacak her hangi bir kurum olmasın… Biyolojik/ kimyasal silah üreten laboratuarların ve test alanlarının üçüncü dünya ülkelerinde olması tesadüfi değildir. Üçüncü ülkelerde biyolojik silah üreten laboratuarlarda teknolojinin son hali bulunmaz, onlar ancak o biyolojik ürünün ortaya çıkaran daha gelişmiş laboratuarlarda kullanımı söz konusudur. Şirketler ve devletler üçüncü dünya ülkelerine eski teknolojiyi kullanımına izin verirken, kendileri daha gelişmiş ve daha güvenli olarak kabul edilen teknolojileri kullanmaya devam eder.

 

Yakın tarihimiz, iktidara verilmiş rüşvetlerin uluslararası medyada gündem olmasına rağmen bizde soruşturma konusu dahi olmaması, bu konuda bizi bu ülkeler içinde “çekici ülkeler” konusunda “öncelikli ülke” konumuna getirir…

 

"Süt tozunu öğrencilerine içireceksin" dendi, sorgulamadan içirdiler, çünkü Marshall Yardımı ile hibe edilmişti, hibe edilen "bizim iyiliğimiz için" verilmişti, emir yukarıdan gelmişti, dağıtılmıştı. Kimse demedi ki "yahu köylerimizde zaten doğal süt var, çocuklarımıza bu doğal olanı verelim"...

 

Bize teknoloji gelmedi, emperyalizm yardım paketi içinde saklanarak geldi. 

 

Sistem dağıt demişti, devletimizin bekası için dağıtılmıştı.

 

“Köy Enstitüleri” kavramı tarihimizde çok önemli bir yeri işgal eder, onlar sayesinde dünya edebiyatının klasikleri tercüme edilmiş, ulus devletinin ihtiyacı olan öğretim görmüş öğretmenler ile ulus fikri en ücra köşelere kadar ulaşacak bir ağ örülmesine olanak sunmuştur. Köy Enstitülerinde verilen "öğretim" ile devletin ihtiyacını karşılayan aydın öğretmenler yetiştirilmiştir.

 

Köy Enstitülerin konusu başka bir tartışma konusudur, o yüzden üsten geçtim. “Yatılı okullar” diye ayrı bir başlık açılıp tartışılması gereken bir dram ve trajedinin iç içe geçtiği tarihide içinde gizler...

 

Köy Enstitüleri, sonuç ve istenilen sistem açısından değerlendirildiğinde çok başarılıdır, fakat iktidarın zihniyetinin el değiştirilmesi ile ulus devleti kavramın yazılan öyküsü birden bize özgü bir rotaya oturtulacaktır. “Ulus devleti geri dönülmeyecek bir aşamaya gelmiştir ve bize bu öğretim bol gelmektedir, devletin vücuduna uygun yeniden bir eğitim politikası oluşturulmalıdır” diyenlerin iktidarı ile ulus devletini sosyal devlet kavramına çıkarmak isteyenlerin tasfiyesi ile karşılaşırız.

 

Öğretimin yerini eğitimin alması ile bireyler eğitim almadığı alanda "benim işim bu" diyerek bilgiçlik taslayanlar doğal karşılanır olmuş...

 

Belki baştan beri belki de zaman içinde bilgisi olmayan ama fikri olan insanlar topluluğuna dönüştük...

 

Bugün ülkemizin içinde yaşadığı tüm krizler, eğitilmiş bireylerin siyasetten yönetici olmalarından kaynaklanıyor...

 

O süt tozunu içmeyecektik, her şey o süt tozu ile başladı...

 

Sorunun temeli her ne kadar sistem ve onun ihtiyacını karşılayan uygulamalar da olsa sistem dışına düşmüş ve sistemin içinden yeni sistemin nüvesi olan işçi sınıfı ve onun örgütlü güçleri açısından olaylara bakarsak eğer, sorun daha da karmaşık kalıyor… Çünkü sistem tarafından eğitilmiş insan eğitimin yaratmış olduğu önyargılarını kırması çok zordur, onlar resmi tarihe gerçekten inanıyorlar ve resmi tarihin gerçeklerini “gerçek” kabul ediyorlar.

 

Elbette devletin resmi tarihi yanında diğer yapılarında kendisine özgü resmi tarihi söz konusudur, çünkü duruş noktası temsil ettiği sınıf adına hareket eden “örgüttün çıkarı”ndan bakarsanız, resmi tarihin karşısında başka resmi tarih oluşturursunuz, elbette gerçeklerden resmi tarih kadar “uzak” olunur…

 

Sosyalist bir insan işçi sınıfının çıkarını korur, o pencereden hayata bakar,  sermayenin değil...

 

Bugün kendisine sosyalistim, devrimciyim diyen bazı yapıların bakış açısına bakın, temel çelişki iktidar ve onun lideri gibi algılar ve ona karşı söz yetiştirme yarışı içinde olduğunu görürsünüz, fakat sorun birey değil, o bireyi oraya getirip ona o yetkiyi veren atmosfer ve ortam olduğunu düşünmez.

 

Yaşadığımız süreç bir tarihi kırılma noktasındadır, geçmişte var olan bir çok kavramın altı boşalmış ve yeni kavramlar ve algılar ile dolmuş olmasına rağmen, kavramların içeriğine dikkat edilmeden yapılan yorumların bir çoğu boşa düşmektedir.

 

Ezberletilmiş ve eğitimimizden kaynaklanan tarihi bilgileri sorgulamadan kabul edilerek yapılan her adım, bizi hedefimizden daha uzak noktaya atmaktadır…

 

Cahiller yukarıda da belirttiğim gibi eğitilmiş bireylerdir, onlar bize bilgi birikimlerini aktarmak yerine akıl vermeyi seçmektedir. Akıl verenlerin çok olduğu zamanda/ yerde amaca doğru hareket edecek birey kalmaz… Örgütsüz toplumsal hareketlerden büyük sonuçlar çıkaran teorisyenlerin bilgi kirliliği ile yarının iktidarı kurulmaz.

 

Karanlık gün geçtikçe arttı…

 

Zifiri karanlığı yaşıyoruz, gün dönecek umudu içinde doğuya bakıyoruz, ha doğdu ha doğacak...

 

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.