Yardım denen bohçadan emperyalizm çıktı!
Marshall Yardımı (1947-1951 ) planlanırken, atom bombasının güçlendirilmiş hali de test edilmesi eş zamanlı konuşulmuş ve uygulamaya konmuştur.
Emperyalistler her hangi bir konuda adım atmadan önce fikir kulüpleri, sonra o konuda uzmanlardan oluşan çalışma gurupları içinde planlar ve o planlarına uygun test alanları tespit eder ve uygularlar. Her test sonucu yeni sonuçlar çıkarıp, doktrinlerine uygularlar...
Emperyalist ülkelerin liderlerinin sabit değiştirilmez doktrini yoktur, her koşula uygun olacak şekilde esnektir, tek esnek olmayan şey; sonuç ve hedeftir.
Emperyalizm öyle tesadüfi işlere adım atmaz, planlar ve sonucunda ne kazanacağına, kaybedeceğini yani riskleri ortaya koyar ve risklere karşı en verimli yolun ne olduğuna dair bir yol haritası çıkarırlar ve o yolda adım atarlar.
Plan, yola çıkmadan önce en ayrıntılı şekilde ortaya konur.
Bizim gibi ülkelerde ise plan denen kavram sözdedir, “hele bir yola çıkalım, yolun ihtiyacına göre yol bile değiştiririz”, kısaca “kervan yolda organize edilir”, uygun alıcı bulunduğu an kervanın yolunda kısa olabilir, önemli olan kısa dönemli kazançtır. Kazançlarda görecelidir, zamana, yere, topluma göre değişir.
Plan, sosyalistlerin en çok kullandığı yöntem olarak propaganda yapılırdı ve planlı yapılan işlerin hepsi bize komünizm propagandası olarak yansıtılmıştır. Hatta ülkemizde beş yıllık kalkınma planları ortadan kaldırılıp, özelleştirme ile kamu mallarının satışa çıkmasına olanak veren yasa meclisten geçtiğinde dönemin başbakanı Tansu Çiller, kadehini “son sosyalist devleti yıktık” diye kaldırdı ve bu sayede Devlet Planlama Teşkilatı boşa düşürülmüştür. Planlardan daha öncelikli olan kısa vadeli “liderlerin çıkarıdır” süreci bu kadeh kaldırılarak başlamıştır, gerçi ondan önce alınan 24 Ocak kararları ile zaten süreç başlamış, bu son kadeh ile amacına ulaşmıştır.
Planda birisi sizi kavgaya davet ettiğinde “madem davet ettiler” diyerek hazırlıkları tamlamadan kavgaya girmek diye kavram yoktur. Fakat yakın tarihimizde, devrimciler ne yazık ki olayların zorlaması ile oluşturulan iç savaş koşulları içinde hazırlanmadan anti - faşist mücadeleye girmişler ve ulus devletin yıkılışını ilan eden 12 Eylül faşist darbe ile tüm olayların sorumlusu gibi gösterilmiştir. Anti - emperyalizm mücadelesi veren 68 kuşağından, anti - faşist mücadele veren 78 kuşağının dönüşümü birilerinin planında olabilir ama devrimcilerin planladığını söylemek olasılıklar içinde sıfıra en yakın bir olasılıktır. Kısaca devrimciler kavgaya çekilmiştir, onlarda “halk adına” mücadele ederken canlarını, nefeslerini, ütopyalarını bu kavgaya karşılıksız olarak ortaya koymuştur.
Emperyalistler, kapitalizmin çıkarına uygun olarak karar alırlar.
Ulus devletinden küreselleşmeye uygun ihtiyaçlar ortaya çıktığında elbette koşulların zorlaması ile ortaya çıkan ihtiyaçlara uygun kararlar alınacaktır. Emperyalist devletler ve şirketlerin önünde engel olan ulus devletin korumacı gümrük barajları “özelleştirme” adı altında programlar ile ortadan kaldırılma süreci öyle hemen başlamamıştır, zaman içinde doğal bir gelişme gibi gösterilerek uygulanmıştır.
Kapitalizm, ikinci büyük paylaşım savaşından sonra elbette yeniden yapılanmaya gidecekti. Savaşın galibi yeni emperyalist devletlerin lideri konumuna gelen Amerika, bir çok karar almış ve uygulamıştır.
Marshall Yardımı kavramı bu sürecin doğal bir sonucu gibi ortaya çıkmıştır, fakat doğal olanın doğal olmadığını bugün yaşanan sonuçlara bakarak söyleyebiliriz…
İkinci dünya savaşı sonrası yeni bir dünya kurulmuştur.
Yeni dünyanın kendisine özgü süreci başlamıştır. Güneş batmayan ülkenin artık eski gücünde olmadığı ve onun batısında yeni bir lider ortaya çıkmıştır.
Kapitalizm varlığını koruyabilmesi için savaşlara ihtiyaç duyar, o yüzden sürekli yeni düşmanlar bulur ve ona karşı savaşıyormuş gibi örgütlenir.
Amerika için savaş bitmemiştir, o yüzden örtülü ve açıktan savaşı devam ettirmek ve kazanılmış olanlarını korumak adına yeni bir yapılanmaya girmiştir. Amerikalı şirketler için bütün dünyanın her parçası pazardır ve o pazarlarda örgütlenecektir.
Sovyet bloğunu bahane edilerek yeni savaş stratejisi ortaya konmuştur.
ABD Kongresi Marshall Planını 11 Eylül 1947'de onaylamıştır.
Marshall Planını, Anti-komünist hedefleri olan bir ekonomik yardım paketidir. Ekonomik kararın bir de askeri boyutu vardır ve onu da 19 Nisan 1948 yılında Marshall adasında bir atom bombası deneyerek göstermiştir.
Ve ABD 1949’da bir askeri saldırı paktı olan NATO’yu kurarak Soğuk Savaşı başlattı.
Marshall Yardımı aynı zamanda yeni bir silahın da doğumunu işaret etmiştir. Yaptırımlar…
“Yaptırımlar… Yaptırımlar bir ülkenin insanlarını aç, susuz, ilaçsız… Bırakarak yapılan kitle katliamıdır…” Fikret Başkaya
Ekonomik yardımlar, ekonomik bağımlılığı ortaya çıkarmıştır.
Ekonomik yardım alanlar alan ülkeler için yaptırımlar atom bombasının etkisinden daha ağır koşullarının oluşması anlamına gelmektedir. Bizim yakın tarihimizde Kıbrıs işgali / çıkarması olarak adlandırılan süreç sonrası yaşanan ambargo ve sonrası oluşan yaptırımın ülkemiz üzerine etkisinden biliyoruz.
Emperyalist ülkenin denetiminde / etki alanında olan ülkelerde zaman zaman askeri veya sivil darbeler yaşanmıştır, her darbe ile küresel şirketlerin darbe olan ülkelerde bazı imtiyazlar elde etmiş olmasıdır.
Küreselleşme yerel olanı ortadan kaldırıp, tüketici bir güruh yaratma sürecidir.
Emperyalist planlarda her ülke içinde oluşan iç savaşlarda nasıl kazanılacağı planlanmış ve plana uygun darbeciler ve otokratik rejimler desteklenmiştir, üstelik bu liderleri demokrasinin bekçileri olarak da ödüllendirilmişlerdir. İşlevleri bittiği anda da tarihin çöplüğüne atıp, orada suçları ile yüzleşmeleri/ üstünü örtmeleri sağlanmıştır.
Marshall yardımın bizdeki izdüşümü süt tozudur. Süt tozu ile gelen yardım paketleri, okulla yeni başlayan çocuklara içirilerek sembolik olarak bir mesaj verilmiştir.
Biz o süt tozunu suya katıp içtiğimizde yaşayacaklarımızın hikayesi olacağını o zamandan bilemezdik.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.