Eski sloganlar
bugüne hitap etmiyor…
Eski sloganlar
atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden
kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor,
sadece eski arkadaşlara "biz
ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin
yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...
Kimi eskinin
anılarını paraya döndürmüş, kimi hala saf
ama "kanmadım fakat farkındayım" diye dikkatlice izler konumdaydı... Eski
yol arkadaşlarının sosyal medyadaki paylaşımlarını beğeniyor ya da
paylaşıyordu… Eskiye ait aidiyet duygusu ancak bu kadara indirgenmişti. Ortak arkadaşları
anmak ve son nefesleri verenlerin arkasından “toprağı bol olsun”, “ışıklar
içinde kalsın” demek için orada bir birini izliyor…
Eski sloganlar
atılıyordu, taşınan afiş, döviz eskiyi çağrıştırıyordu ama
her şey yabancılaşmıştı... Ne bugünü
kucaklıyordu ne de dünü...
Bir hayalin peşinde küçük bir azınlık bağırıyor, büyük çoğunluk sosyal medya hesabında “tik tok” esprilere bakıp
gülmeye çalışıyordu. Farkındalık, farkında olmak ile olur
ama çoğunluk farkında bile değildi atılan sloganlar ve o bir kaç insanın var olma
mücadelesi.
Aslında hepimiz
bir delikten aşağıya bırakılmış kanalizasyona
doğru gidiyorduk... Belki denize çıkacağız belki de yolda balçığın ağırlığı içinde bir süre debelenip bataklığın parçası olacağız...
Sosyal medyada
“tik toklara” bakan ile sokakta yürüyen aynı kaderi paylaşıyordu, umursamazlık ve yalnızlık! Gerçi sokakta afişin arkasında yürüyenler bir kaç kişi olsa da yalnız olmadıklarını düşünüyorlar ama milyonlarca nüfusu olan bir şehirde bir kaç kişi aslında birey bile değildi...
Hepimiz zamanın
girdabında savruluyorduk, birçoğumuz yaşlandığımızın bile
farkında değildik, beynimiz hala genç, vücudumuz yaşlanmıştı...
Yol uzundu ama
bize ayrılan zaman içinde o yolun ancak bir arpa boy kadar gitmiş olduğumuzun farkında
mıydık? Ancak dışarından bakan
söyleyebilir, içinde yaşayan fakında değildir...
Sloganlar atan
bir guruba baktım, “bizden değil” dedim,
bizim sloganları atan olsa da kalbim şöyle hızlı hızlı biraz çarpsa, tansiyonum yükselirse
yükselsin!
Bir avuç kalmıştık ama bizden ve ötekiler ayrımı yapmaya devam ediyorduk,
olmayan bir hareketin neferleri gibi hala savunmaya ve yaşatmaya çalışıyoruz...
En azından
eskisinin üzerinden yeniden yapılanmak, fakat o üzerinde durduğumuz nokta çoktan yer değiştirmiş, “vallahi de billahi de ben durduğum noktada duruyorum ama o nokta çoktan başka yere gitmişti bile”...
Her şey hareket ediyor, ben duruyorum...
Slogan
atanların videosuna baktım, birileri ekmek derdinde, birileri eskinin nostaljik
sloganı atma derdinde... Ne ekmek için mücadele eden onu tanıyor ne de slogan
atan ekmek için mücadele edeni... Hayat savuruyor, savrulmadım diyen bile
zamanın rüzgarından etkileniyor...
Her birimizin içinde
atmadığı bir sloganı vardır ama
hangisi bugüne ait onu iyi tespit etmek gerekli, çünkü olduk olmadık yerde
atılan eski sloganlar ancak atanı mutlu ederken onları izleyenlerde sorular
oluşmasına sebep oluyor, ne kadar normaldik?
Şehrin sokaklarında kendi
kendine konuşan insanlar yeniden gözükmeye başladı, eskiden her köyün bir
delisi vardı ama o deliler birden görünmez olmuştu ama ekonomik krizi kendi
kendine konuşan insanları görünür kıldı. Diyeceksiniz aslında kendi kendine
değil telefon ile konuşuyor ama üstüne başına bakıyorum, eline bakıyorum,
kulağına bakıyorum, krizi en derinden yaşayan bireyi görüyorum. Yok olmuş bir
gelecek perspektifi ve belirsizliğin içinde krizi en derinden yaşayan
bireylerin kendi kendine konuşması ve bireysel isyanını görmekteyim, ne konuşan
farkında ne de kalabalık şehir…
Bir yere ait olma ihtiyacı ve
yalnızlık korkusu…
Hepimiz yalnızlaştık ama
yalnız olduğumuzu kedimize dahi fısıldayamıyoruz, sosyal medya duvarında
kalabalığın içinde yaşıyormuş gibi yapıyoruz...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.