Galata Gazete


15 Eylül 2022 Perşembe

Cinsel kimlik!

Cinsel kimlik!

 

İnsan cinselliğini bastıran bir hayvandır. Eğer insan cinselliğini özgür yaşasaydı kadın ve çocuk tecavüzleri olmazdı...

 

Herhangi bir insan eline güç geçirirse önce kendisinden güçsüz olanı istismar eder. O güç sayesinde, (güç toplum tarafından erkeğe verilir, erkek hep kadından, çocuktan güçlü olduğu bilinci işlenir) o işlenen bilinç ile eğitilen erkek kendisini güçsüz gördüğünde toplum tarafından güçsüz olarak sunulan güçsüzler karşısında kaba güç, cinsel güç nefret söylemi içinde kendisini tanımlar ve büyütür.

 

Erkek bastırılan cinsel dürtüsünü, toplumun ona armağan ettiği gelenek ve görenek, din ve etik kurallarının bütününü kafasından yeniden yaratır. Ve o yarattığı güç ile kadın ve çocukları aynı zamanda içine girebileceği tüm hayvanları cinsel birer cansız obje olarak görür ve onları taciz etmekten tecavüz etmeye kadar her yolu kendinde hak görür ve yapar.

 

Erkek tanrının olduğu yerde cinsellik erkeğe verilmiş bir ayrıcalıktır...

 

Erkek devlet anlayışında cinsellik aynı zamanda erkek tarafına pozitif ayrımcılık olarak sunulmuş ve diğer cinsleri erkeğe sunulmuş bir armağan olarak sunulur. Kurban giden bir ineğin durumu ne ise cinsel olarak armağan edilen kadın ve çocukların da durumu aynıdır. Bıçağı gören kurbanlık nasıl hisseder ve isyan ederse, kaçarsa cinsel obje ve armağan olarak görülenlerin isyanı da aynı düzlemde birbirine paralel hale gelir ve erkek acımadan ve toplumun desteği ile o cinayeti işler...

 

İnsanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli özellik, cinselliğini doğal yaşamayan ve toplum tarafından öğretilen cinselliği yaşayan hayvandır...  Egemen olana verilen eğitim aynı zamanda kurban olana da kurban rolü öğrettirilir ve içselleştirilir. Kurban rolüne o kadar doğalmış gibi içselleştirir ki, sorgulamaz bile… Kapitalizmin gelişimi ile birlikte kadın hakları ve eşit iş e eşit ücret mücadelesi kadın ve çocuğun da erkekler gibi hakları olduğu gerçeği ile yüzleşmiştir insan.  Cinsel farklılıktan kaynaklanan sömürü düzeni bugün dahi bir çok alanda ve ülkede devam etmektedir.

 

Kadın cinayetleri doğalmış gibi kanıksattırılmaya çalışılıyor.

 

Ülkemizde kadın cinayetleri durdurulamıyorsa eğer, eğitilmiş cinsellik anlayışının doğal olmamasından kaynaklanıyor... Kadın cinayetlerinin artışı ile dinin iktidar mekanizmasına hakim olması arasında bir paralellik mevcuttur, çünkü din kadını ‘eşit değil, erkeğin parçasından üretilmiş bir hediye’ olarak sunan anlayışa hakimdir.

 

Batıda cinsel devrim, doğuda kafesten sokağa bakan kadın!

 

Cinsiyetin sorgulanması her zaman olmuştur ama kadın yakılması gereken bir cadı konumundan eşit bir insan olmasına doğru giden süreç; sermayenin sanayi için kullanılması, sanayinin içinde kadın emeğinin en ucuz emek olarak ortaya çıkması ile değişim başlamıştır.

 

Kadını siyasi hayattan ve çalışma hayatından uzak tutan “eşit işe farklı ücret” politikası kadının daha fazla sanayi içinde emekçi olarak konumlanmasını getirmiştir. Kadının ev ve aile içindeki konumu geleneksel olarak mutfak, tarla, erkeğin yatağını ısıtan olarak geliştirilmiş anlayışın yerini kapitalizm kadını üretim içinde en ucuz ve taciz ve tecavüze müsait bir dişli olarak görmesi ile birlikte değişmiştir. Kadının bu anlayışa karşı direnişi ve eşit işe eşit ücret, kadının seçme ve seçilme hakkının olması konusunda gelişen direniş ile kapitalizm istemeye istemeye kadının statüsü ve bakış açının değişiminde yolunu açmıştır. İstisna olarak kahramanlaştırılan kadının yerini cinsel kimliği ile kadın yeni toplum anlayışı içinde kendisine direnişler ve mücadeleler ile yer açmaktadır…

 

Cinsel devrimin batı toplumunda 68 isyanı ile başlaması tesadüfi değildir, çünkü batı da kadın erkek eşitsizliği vardır ve hala bir çok toplum içinde devam etmektedir... İnsan geçmişten gelen ataerkil yapısından kurtulamadığı sürece ne yazık ki kadın hep her ne kadar son yıllarda değer verilmiş gibi gösterilmiş olsa da erkek toplum içinde her an statüsü ne olursa olsun, eğitimi ne olursa olsun cinsel obje olarak tacize ve tecavüze uğrayabilir.

 

Kadın mücadelesine rağmen cinsel obje olarak halen reklam yüzü olarak kullanılmaktadır. Kadın üretici konumundan daha fazla tüketici yöne öne çıkarılmaktadır. Bu sayede geleneksel gelen erkek egemenliğinin farklı bir yönü ile kadın mücadelesi ile mücadele edilmekte ve kadını yine erkekten farklı bir konuma yerleştirilmektedir.

 

Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz kadını daha güçsüz yapmış, işinden ekmeğinden ve özgürlüğünden olmamak için işyerinde işini riske sokacak her erkeğin tacizine mahsur kalmak da, iş yerini kaybetmemek için uğradığı tacizi ve tecavüzü saklamaktadır… Ekonomik kriz kadına, çocuğa taciz ve tecavüz oranını artıran bir yan etki olarak karşımıza çıkmakta ve kadını çalışa yaşamından uzaklaştıran bir neden olarak ortaya konmaktadır...

 

Cinsellik erkek için güç gösterisi olduğu sürece zayıf erkek nefret söylemi içinde kadına düşman olur, sevgisini bile düşmanlık ile gösterir... Son yıllarda ekrana gelen tüm filmler ve dizilerde sürekli kavga ve sürekli yüksek sesle konuşmak, argonun sıradan ve nefret söylemini besleyen olarak görülmez, doğal bir şeymiş gibi gösterilerek kadına taciz ve tecavüz yapan erkeği hoş gören bir konuma getirmiştir... Dayak sanki işkence değil de doğruyu arayan ve bulan erkeğin elinde bir hak olarak gösterilmektedir...

 

Kadın mücadelesi aynı zamanda bir insan hakkı mücadelesidir, ezilenler arasında cinsiyete dair olan eşitsizliğin ortadan kalkması ile kadın siyasi, sosyal hayatımızın içinde eşit bir şekilde yer alacaktır…

 

Kız çocuklarına verilen eğitim renkler ile başlar, eğer renkler ile çocuklar arasında cinsel ayrım yapılıyorsa, o çocuğa cinsel obje olarak gören bir anlayışında beslenmesi anlamındadır. Cinsel kimliğin çocuğa kazandırılması süreci ve cinsel tercihlerin oluşumu sürecinde verilmesi gereken eğitim erkek çocuk ve kız çocuğun ayrıştırması ile değil, birlikte birbirinin vücudunu tabu yapan anlayışın ortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır. Eğer bir yerde tabu varsa, orada taciz ve tecavüz için bir ortam yaratacak koşullarında var olması anlamına gelir…

 

“Kadın da erkek gibi eşit haklara sahip bir insandır” anlayışı toplumlar kabul ettiği zaman evrenimizde insanlık tarihi daha farklı yazılmaya başlanacaktır…

 

Dini söylem içinde söylersek Lilith’in hakkı Lilith’e verilecektir!

 

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.