Galata Gazete


14 Kasım 2022 Pazartesi

Kanı kan ile yıkamak…

Kanı kan ile yıkamak…

 

Diyarbakır'da 21 yaşındaki Meryem Sevim, cafe’de eski erkek arkadaşı 24 yaşındaki M.S. tarafından 9 kurşunla öldürüldü.

 

Cinayetler devam ediyor, bireysel silahlanmaya izin verenler bu cinayetlerden elbette sorumlu ama yasalar olunca sorumluluk tetiği çekene kalıyor...

 

Bireysel silahlanmaya hayır!

 

Elbette diyeceksiniz ki, elinizde tuttuğunuz her şey silaha dönüşebilir, engel olamazsınız!

 

Silaha insan dönüşüyor, bıçak mı dönüşmeyecek? Tornavida mı dönüşmeyecek, elbette dönüşür, çivide dönüşüyor, bakın İstiklal Caddesine çizi ile ölmüşler yatar her bir yanda!

 

Öldürmek isterse insan, yanına alır bir genetiği ile oynanmış köpek, “saldır” der saldırır, öldürene kadar bırakmaz!... Olmazsa bir virüs bırakır kitle katliamı yapar, daha da olmazsa öldürecek yöntem bulmaları için bilim insanlarını tutar, o insanlar o isteyene parası karşılığında silah üretir... Öldürmenin binbir yolu vardır... Hastaneye sağlıklı gidip toprağa giden de vardır, seçim sandığına sarılan da linç ile öldürülebilir, insanın elidir en büyük silah, belki de beyni!

 

Katil olmanın önlenmez tarafı vardır ama katil olmanın bu kadar sıradanlaştığı dönem hiç olmadı...

 

Devlet adına katil olana madalyonlar takılırdı eskiden, şimdi devlet adına işlenen cinayetlerin üstü örtülüyor.

 

Celladın mezar taşını üzerinde celladın ismi olmuyor...

 

Kısaca katiller hep var olacak ama o katliam, cinayet ortam hazırlayan siyasi atmosferin bir an önce değişmesi gereklidir. Cinayetleri en aza indirmek siyasetin görevidir...

 

Siyaset yapanlar ise yaşanan bir katliam sonrası dilini nefret suçuna dönüştürüp, karşısında olanı hedef gösteriyorsa, “kahrolsun katil” derken; “katili kahretmenin tek yolu vardır, sende vur” deniliyorsa, orada kanı kan ile temizlemek gibi bir durum söz konusu olur... Kan davasına dönüşen bir cinayetler serisinde kimse elinin temiz kalacağını iddia edemez...

 

Bir katliam gerçekleşti, “kahrolsun halk düşmanı” demek, halka karşı bir suç varsa, onun cezası da aslında bellidir demenin başka bir yoludur. Cinayeti, katliamı nefret ile kınamak yerine hedef göstererek düşman ilan etmek sorunu çözmez, sadece ırkçı, faşist duyguları okşamaktan başka ifadesi yoktur...

 

Demokrasi, bir arada yaşamayı savunmak demek akla gelen ilk kelimeyi haykırmak değil, oturup düşünmek, karşında olanı yani tetiği çekeni hedef yerine koymadan, onu tetiğe çekmeye iten ortamı ortadan kaldıracak siyasetten görevleri yerine getirecek bir dil bulmak zorunludur...

 

Ülkemiz ne ilk ne de son katliam ile başbaşadır, olmayacak da... O zaman katliamlara hep benzer tepki vermek de sorunu çözemediğine göre, başka yollar bulmak zorunludur...

 

Militerleştirilmiş halkalarda eller hep kan ile yıkanır, militerleşmiş kıyafetlerin üstünden çıkarılması sorunu vardır, önce o kıyafetlerden kurtulmak için siyaset üzerine düşen görevi yerine getirmek zorundadır. Önce kıyafetler çıkmalı, sonra düşünce yöntemi değiştirilmeli, daha sonra bir arada yaşamanın koşulları oluşturulmalıdır...

 

Bir ülkede katliamlar oluyor, genelde katliama neden olan aracı patlatan, kullanan tetikçi yakalanıyor... Bunlar tesadüfi değildir, tetikçi yakalanmasına olanak sunularak olayı yapanlar imzasını atmış oluyor ve başkasının sahip çıkmasının önünü kendilerince alıyor... Yani katliamı yapan da biliyor, katliama muhatap olan da...

 

Aslında ortada gizli saklı bir şey yok, bombalar çekilmiş karşılıklı bırakılıyor... Katliama karşı katliam ile cevap veriliyor... Sorun ortada, sorunu iyi anlamak ve çözüm yolunun siyasetten geçtiğini kabul etmek zorundayız... Bu cinayetlerin önlenmesi için oluşturulan bu askeri atmosferden çıkmak ile başlanabilinir...

 

Diyarbakır'da bir cafe'de cinayet işlendi, cinayeti hepimiz gördük, hepimiz biliyoruz! İstanbul'da da bir cafe'de cinayet işlenecek, bunu da hepimiz biliyoruz...

 

İsmail Cem Özkan 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.