Pırt!
Zurnanın “pırt” dediği
noktadır ulusal bayramlar ve günler...
Normal zamanlarda belirli düşünce yöntemi ile olaylara bakanların, ulusal/dini
günlerde öğretilmiş, eğitilmiş düşüncenin vermiş olduğu refleks ile duygusal
olarak algılanan bir davranış içine girmeleridir “ritim bozukluğu” adını
verdiğim günler… Olması gereken değil de öğretilmiş/ eğitilmiş olanın açıkça
ifade edilmesidir. Ritmin bozulması; resmi tarihin yaratmış olduğu kurucu
olanlara karşı farklı düşünenlerin hayranlığını ilan ettiği gündür.
Bugün yaşanan sorunlardan,
yaşanmışlıklardan sanki rejimin kuruluş sürecinde her şey yolunda gitmiş, hiç
katliam olmamış, hiç İstiklal Mahkemesi kurulamamış, sosyalist ve komünistlerin
başından geçen o işkencelerden/katliamlardan hiç sorumlu olmamış bir
kurucuların anması ya da yüceltilmesi günü olması belirli “ritim” ile giden
zurna sesinin “pırt” diyerek bozulduğu andır... Çünkü “pırt” sesi çıkar,
sonuçta katiline hayranlık duyan hani şu meşhur sendromun gün yüzüne çakmasının
başka şey değildir.
Ritim bozukluğu, ancak öğretilmiş güdünün bir dürtü ile ortaya çıkmasından
başka şey değildir. Size tokat atan, boğazlayan eli öpme, hatta yalama günleri
resmi tarih içinde vardır, gidip o günlerde istenileni yaparsınız…
Kendisini muhalif görüp, hatta “yeni bir dünya” kuracağını ifade edenler; her
zaman öldürülen komünistleri, isyanda yok edilmiş Kürtleri, Alevileri,
Ermenileri… anıp sonra özel (ulusal ve dini) günlerde “kurucu liderimiz
olmasaydı bugün biz var olmazdık!” denmesidir ritim bozukluğu.
Eğer kurucular olmasaydı, doğru birileri olmazdı.
Kurucular var olduğu için bugün yaşadığımız tarih var. Tarihin kırılışında çok
önemli rol oynamışlardır. 1. Meşrutiyetten başlayan süreci doğru bir kanala
koyarak tarihin akışında rolünü ortaya koymuştur. Balkanlardan taşınan Osmanlı
devletini Anadolu’ya yerleşmesinde İttihat ve Terakki Partisi ve devamcısı
olanların çok önemli rolü olmuştur, onlar olmasaydı devlette devamlılık söz
konusu olmayabilirdi...
Tarihte olaylara karşı bir duruş ve bakış olması gereklidir.
Nerede durup, nereye baktığınızın tarihi yorumlamanız için önemlidir, çünkü
tarihte “tek doğru”, “tek gerçek” gibi bir kavram söz konusu değildir, önemli
olan sizin durduğunuz yani hangi sınıfsal çıkardan baktığınızdır. Başka söylem
ile ideolojiniz, sizin herhangi bir olay karşısında duruşunuzu/ tepkinizi
ortaya koyar...
Elbette tarihe burjuva
devrimi ve sermayenin çıkarından bakarsanız Fransız Devrimi muhteşemdir, o
muhteşem sürecin kırılma noktasını ifade eden Paris komünü size bir kaç maceracının
bir kaç aylık serüveni olarak gelir...
Tarih indeksinde yaşanmış olaylara bakarken, elbette bir istikrarsızlık
olmasının sebebi; ulus devletinde verilmiş olan eğitimin rolü ortaya çıkar,
çünkü eğitilmiş birey kendisine verilmiş olan yaratılmış gerçek dışında diğer
gerçeklere karşı önyargılıdır ve kendisini farklı olana kapatmıştır...
Devlet, eğitiminden geçen
kişileri o kadar iyi güdülenmiştir ki, -eğitimin başarısı o güdülerin
sağlanmasından ortaya çıkan davranıştır.- istem dışı olarak ulusal/dini
günlerde/ anmalarda birden öğretilen, eğitilen refleksleri devletin
yetiştirdiği vatandaşlarının, bireylerinin veriyor olması gereklidir, çünkü
artık o bilinç değil, bir güdü olmuştur...
Elbette, kurucular anılacaktır.
Elbette, yaşayan devlette o
kurucular hak ettiği gibi devlet ve o devleti savunanlar tarafından
anılacaktır... Türk cumhuriyeti kendisini İzmir İktisat Kongresinde yolunu
belirlemiş ve o yola uygun amaçlar şeklinde Osmanlı devletinden aldığı miras
üzerine yeniden örgütlemiştir... Sanayileşen, karma ekonomi olarak kendisini
ifade eden, ülke içinde sermaye birikimi sağlayacak Türk ulusuna ait
zenginlerin oluşturulması, azınlık olarak görülen ve ulus devleti için
çıbanbaşı olarak görülen diğer ya da ötekilerin zenginliklerin azaltılması ya
da yağmalanması ile ortaya çıkan sermayenin belirli ailelerin elinde
toparlanması sürecidir... Sabancı, Karamehmet ve benzeri aileler tesadüfen
ortaya çıkan aileler değildir, cumhuriyetin nimetlerinden yararlanmışlardır...
Koç, Sabancı, Karamehmet gibi aileler o kurucuya olan minnettarlığını ifade
etmek zorundadır, o kurucu olmasaydı onlar hiç olmayacaktı... Bugün sermayeyi
elinde bulunduran aileler, şirketler elbette kurucu olan karşı
minnettarlıklarını çalışanları ile birlikte sunmak zorundadır... Diyanet İşleri
Başkanlığı’ndan aldıkları bütçeler ile kendilerini yeniden örgütleyen tüm
cemaatler minnettarlıklarını ifade etmek zorundalar... Bugün kendisini ve
varlığını cumhuriyet ile biçimlendirenler minnettarlığını ifade etmek
zorundadır, tüm devlet kurumları Osmanlıdan gelen ve halen devam eden kurumlar
ve yöneticileri minnettarlığını ifade etmek zorundadır... Bugün siyasi gücü
elinde bulunduranlar ve siyasi güç ile kendi ayakları üzerinde duran siyasi
partiler ve lider kadrosu minnettarlığını ifade etmek zorundadır... Bunların
minnettarlık göstermesi olağandır. Olağan olmayan ise kendisini başka yerde
konumlandırmış, sınıf perspektifinden baktığını ifade eden, her sözünü
eşitlikten, barıştan bahsedenlerdir. Çünkü, bugünkü kurucuların kurduğu
cumhuriyet baştan itibaren ne eşitlik ne de barış üzerine kurulmuştur; onlar
için istikrar; boyun eğ, dediğimi yap, sözümü yüksek ses ile tekrarla, benim
anladığım dil ile konuş, ihtiyacım olan emek gücünü özveriler içinde bana sun,
talep etme, verdiğim haklar ile idare et üzerinedir...
Bugün yaşadığımız devlet düzeninde sermaye ve sermayenin politikasını
savunanlar için kurucular çok önemlidir, çünkü onların yaşayacağı, büyüyeceği,
eşitsiz şekilde rahatlıkla sömüreceği, işçi haklarının olmadığı, kontrollü
sendikalarda örgütlenen işçiler ile üretiminin aksamayacağı bir düzen kuran
kuruculara minnettarlığını göstermeleri doğaldır ve olması gerekendir...
Diğerleri güdülenmiş şekilde var olan reflekslerini göstermeye devam
etmektedir...
Ulusal ve dini özel günlerde, ötekiler ve ötekilerin hakları için mücadele edenler için zurna hep bir “ritim” bozukluğuna uğrar ve “pırt” diye ses çıkarır...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.