Popülizm var olanı çürütmekten başka işlevi yoktur...
Tarihin kırılma
noktasını öyle zamanlar olur ki, zamanda kırılır. Zamanın kırımı sorunların üst
üste yığılması sonucu oluşan bir fay kayması gibidir. Beklenen, bilinen bir kırılma,
zamanın belirsizliği üzerinden oluşur. Ülkemiz öznelinde yaşadığımız süreç
dünyada liberalizm ve onun ortaya çıkardığı küreselleşme politikasının ürünü
olan cahilliğin örgütlenmesi ve tüketimin sıradanlaşması olarak söyleyebiliriz.
Ülkemizde her şey tüketilir, tüketimin sınırı yok ama üretim olması gerekirken
çürümenin ortaya çıkardığı gazın tüketimi ile karşı karşıyayız.
Ülkemiz seçim
sürecinde…
12 Eylül’den
sonra CHP’nin tek hedefi vardı, var olan iktidardaki lideri koltuğunu
korumasını sağlamak, onun yaptığı hatalarının üstünü açıyor gibi yapıp
örtmek... Bakalım bu seçimde CHP üzerine yapışmış olan bu görevi terk
edebilecek mi? Deniz Baykal ile başlayan Erdoğan ile yaşanan siyasi platonik
aşk sona erecek mi?
Ya Ekmeleddin
vakası olacak ya da değişim...
Kılıçdaroğlu
tartışmasının temelinde devletin dokusuna uygun aday arayışı ve ona yapılan
itirazdır. Çünkü ülkenin kuruluşundan bugüne kadar ilk defa Kürt ve Alevi
vatandaş cumhurbaşkanlığına aday oluyor.
Gösterdiği
adaylar ile "Erdoğan, sen oturduğun koltukta otur, ben parti başkanlığı
koltuğunda otururum" diyen bir lider ilk defa aday oluyor...
Türk halkı ilk
defa kurucu anlayış dışında bir adaya oy verecek... Ama adayın ne kadar Kürt ve
Alevi kaldığı tartışmalı olsa da biçimsel olarak bakar halkımız... Adayın
Dersim bölgesinden olması onu biçimsel olarak Alevi ve Kürt imgesini toplum
üzerinde işler, o adayın gereçten Alevi ya da Kürt olmasını pek önemi yoktur.
Toplum zihnine işlenmiş olan imgeler ister istemez böyle bir aday ile yeniden
canlanmış ve fısıltı halinde nefret söylemi Kürt ve Alevi üzerinden işlenmeye
başlamıştır.
Bugüne kadar
kendilerine 6 masa tanımı yapanların içinden İyi Parti seçmenin öznel bir
durumu söz konusudur. İyi Parti seçmeni geleneksel Türk İslam sentezi anlayışına
dayalı politika yapıyor. Altılı son toplantısından sonra masayı deviren Akşener
noter mi, oyun kurucusu mu olmak arasında kalmıştı, ikisini de bırakıp gitti...
Akşener’in
bilinçaltında oluşan yargısı gösteriyor ki, Türk İslam sentezi etkisinin ağırlıkta
olan yerlerden Kılıçdaroğlu'na oy çıkma olasılığı çok azdır.
Kılıçdaroğlu,
Akşener'in bu tavrında hiç mi katkısı yok? Akşener'i ortaya çıkaran o, AKP
kuruluş sürecinde tıpkı Deniz Baykal’da Erdoğan'ı çıkarmıştı... Tarih, sürekli
özneler değişip, benzer şekilde devam etmesinde bireylerin tarih bilgisi
eksikliği ile de açıklanamaz, popüler liderlerin zamanın ruhuna uygun olarak
seçilmiş “kurnaz aptallar” olduklarını hep düşündüm ve dillendirdim... Seçim
kavramı ortaya çıktığı günden bugüne yazdığım her yazının içinde bu vurgu açık
veya kapalı olarak sürekli olmuştur... Beklenti 6'lı masayı 5'li masa yaptı,
bakalım 5 birden büyük mü?
Seçim sürecinde
adaylık konusunda kendisini dayatan Kılıçdaroğlu muradına erdi ama kendisinin
gerçek bir duruşu olmadığını biliyoruz, rüzgara göre konuşan, rüzgara göre adım
atan biri...
Erdoğan
karşısında bu kötü koşullar altında sokak söyleminde yapılan benzetmeyi devam
edersek “kütükte olsa kazanır denir ama şimdi kütük aday oldu ama o kütüğün iki
kusuru var, Kürt ve Alevi!”… Ülke ilk defa bilinçaltında oluşturduğu nefret
söylemi ile yüzleşme imkanına kavuştu, acaba bunu yapacak cesareti olacak mı?
Kürt ve Alevi
olmasının dışında benim gözümde Kılıçdaroğlu hiç bir zaman lider olma özelliği
göstermedi, bunun kanıtını son yaşanan krizde bir kere daha gördük, çünkü
yıllardır birlikte yol aldığı yoldaşı Akşener ile konuşulması gerekenleri
konuşmadığı ve sorunu hep ertelediği ortaya çıktı.
Sorunu tam
ortaya koymazsanız elbette yolda kaza kaçınılmazdır...
Cahilliği
ortaya çıkaran şey kurnazlıktır...
Kurnazca
kendisini dayatan biri ile kurnazca “seni değil de senin ile birlikte
seçtiğimiz belediye başkanı olacak” kavgasında “kurnaz” olan cahilliğini de
ortaya koyarak kazanmıştır...
Bana göre
muhalefetin seçilebilecek adayı “Erdoğan gitsin!” diyerek seçilebilir ama
Erdoğan ile aralarında ne fark var derseniz; anne ve babası dışında düşünsel,
davranış, birikim açısından büyük bir fark göremiyorum...
Erdoğan gitsin
mi, elbette gitsin...
Ülke CEO’su
değişsin, kötü yönetiyor, krizi yönetemiyor, yüz binlerce insanın ölümünden
sorumlu mu, elbette sorumlu! Sadece deprem değil elbette, iktidar koltuğuna
oturduğu günden bu yana, kadın cinayetleri, işyeri cinayetleri, hendek, yurt
dışı seferleri, maden... aklınıza ne kadar cinayet/ katliam varsa siyasi olarak
sorumludur, çünkü yaşatılması mümkün olanlar ölüyorsa orada siyasi bir muhatap
vardır...
Sonuç belli,
Erdoğan gitsin ama yerine de “adam gibi” bir lider gelsin isterdim ama
gelmeyecek, sadece özneler değişecek... Kötümser olduğumuz düşünebilirsiniz ama
benim kötümser bakış açımın olmadığını tarihin bize söylediğini tekrarlamaktan
başka şey yapmadığımı görürsünüz.
Kılıçdaroğlu
politik tercihi Erdoğan’ı yıllardır koltuğunda oturmasına sebep oldu,
adaylıktan sonra somut olarak ne yapacak? Seçimi kaybederse eğer ikinci
“Ekmeleddin” vakası olarak tarih yazacaktır. Kazanırsa topluma verilmiş olan
beklentinin çok altında somut şeyler yapacak gücü olacaktır, çünkü Erdoğan ile
birlikte sorumlu olanlar kurulacak olan iktidar içinde önemli görevleri yapmaya
devam edecektir.
Her şey
kurnazlık, her şeyi ile ekip arkadaşları ile birlikte cahilce olan biri
kendisini lider olarak dayadı, bakalım nasıl bir gelecek bizi bekliyor...
Seçmen olarak
bizim önümüzde fazla bir seçenek bırakmayan sistem ile karşı karşıyayız, çünkü
muhalefete muhalefetlik yapmak iktidar koltuğunda kim oturuyorsa o koltukta
otursun demektir...
Sürecin gelen
bu aşamasında iki aday arasındaki seçim ikinci tura kalacak... 28 Mayıs bu ülke
ya bu şekilde devam ya da değişim diyecek...
HDP bu seçimin
gerçek kilididir... Kimi işaret ederse ya da etmezse, etmemesi şu anlama gelir,
Erdoğan'ı istemiyoruz ama seçilsin demektir... HDP ilk turda Kılıçdaroğlu'nu
desteklerse “kilit” olma özelliğini kaybeder ve yerini masa deviren Akşener
alır… İlk tur siyasi partilerin gücünü ispat etme sürecidir, pazarlık masasına
oturacak olanlar güçlerini kanıtlamak zorundadır.
Siyaset,
meydanlarda yapıldığı sanılır ama aslında kapalı alanlarda çıkarların çatışması
ve uzlaşması şeklinde devam eder, halk sadece oyları ile bu pazarlığa
temsilcilerin elini güçlendirir ya da zayıflatır.
Yaşadığımız
süreç bir kere daha kanıtlamıştır ki, popülizm var olanı çürütmekten başka
işlevi yoktur...
İsmail Cem
Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.