58 yıl geçmiş göz açıp kapayana kadar...
58 yıl olmuş…
Zamanın ruhu ne derseniz, benden çok uzakta... Kaprisli, narsist
liderlerin olduğu zamana denk düşmüş, geçmiş liderleri sanırım biraz
abartarak imreniyorum... Tanıklığım yakın çevreme, siyasi gelişmelere, birikimi
onlar sayesinde yaptım, onlar ile paylaşıyorum... Ekonomik hiçbir zaman rahat
olmadım, olmayı da istemedim sanırım, hep en az ile en güzeli, en mutlu olmayı,
çıkarsız bir çevrem olmasını istedim... Maddi miras bırakmayacağım ama
yazdıklarım, çizdiklerim insanlığın zamanına bir nokta olarak bırakıyorum...
Orman yangınları başladığında, aslında hep orman yanar ama bu sefer orman yangınlarını ranta döndürmek için yanmasına göz yumanlar, yakanların olduğu zamandan bu yana doğum günü kutlamadım, ne kendimi ne de arkadaşlarımın doğum gününü kutladım... Ama bir şeyin farkına vardım bu zaman içinde, doğum günü bahane, kendini anımsatma... Evet, unutuyoruz, çok yakınımızda olanı bile unutur olduk. Pandemi bizi değiştirdi ama değişimin farkına bile varamadık, çünkü sistem bizi kobay olarak kullandı, alay etti, para kazandı, kaybettik. Kaybettiğimiz en insancıl olanlardı, bir de sevdiğimiz dostlarımız, en yakınlarımız gitti bu zaman içinde...
58 yıl
yaşamımın içine 12 Eylül öncesi sokak çatışması, gelmekte olana nasıl körük
içinde hava taneciği olduğumuzu yaşayarak öğrendim. Bizler antifaşist
mücadeleye zorlanmış, bilinçsizce ama hayati olduğu için katıldık,
cephelerde nöbet tuttuk, yakınımız öldürülmesin diye...
Zorunluyduk ve zorunlu olduğumuz için o nöbetlerde yaşa bakmadan durduk,
kaç gün uyumadığımızı zaman geçince hissettik... Sonra bizi körükte hava
taneciği gören tıkadı bir yere, toplum ile bağımızı kopardı... Faşistler
kullanışlıydı ama onlar sayesinde bizde kullanışlı olmuştuk ama zaman
sonra öğrendik, antifaşist mücadele devrimi değil, var olan sistem içinde
direnişi örgütledi, devrimi değil… Devrimi zaten
örgütleyemediğimizi 12 Eylül sonrası yakalanan o dönemin liderleri
açıkladı, geri çekilmişler ve bizim haberimiz olmadı bile... İfadelerde de
ortaya çıkmadı ama anı kitaplarında rahat rahat anlatmışlar, okuduk...
Hayat öyle bir
şey ki, girdabına alıyor ve fırlatıyor... Bizler -kendi adıma söyleyeyim en
azından- "dünyayı değiştiremedik ama biz de değişmedik!" evet bir
filmin fragmanında kahraman söyletilen bu sözü çok sevdim... Hala yüreğim antiemperyalist,
antikapitalist, antifaşist olarak canlılığını koruyor, belki o yüzden henüz
genç görünüyorum. Yüzümden gülümseme eksik değildi son yıllara kadar ama her
insan yaşlandıkça acılar ve ayrılıklar daha fazla bastırıyor... Beyin ile vücut
algısı arasında uçurum oluşuyor, vücut yaşlandıkça beyin hala genç! Beynim hep
genç kalacak ama ara ara aynaya bakıyorum ya da fotoğrafımı çekip
bakıyorum...
Her doğum günü
bir anlamda kendim ile yüzleşmektir… Bu seneki yüzleşmem yaşadığım döneme
yukarıdan bakarak yapmaya çalıştım. Çok üzgünüm babam hasta, annem onun
hastalığı altında eziliyor, kardeşim annemin ve babamın hastalığı arasında
sıkışmış, bir yandan da oğlunun geleceği için çabaladığı zamanda... keşke param
olsaydı, keşke daha fazla imkanım olsaydı da onların darlığa düşmeden
yanlarında olabilseydim… Bu zamanda canım acıyor, keşke her şeyi parayı döndüren
bir insan olabilseydim… Bakıyorum çevreme, bakıyorum solcuların hayatına, çoğu
durumu çok iyi, yazlığı, torunları, emekli maaşları, düzenden rahatsız olmayan,
gemilerini sakin denize bırakmış, istikrarlı ama geçmişi abartarak yeniden
yarattıkları kahramanlık öyküleri… Her biri sanki geçmişin kahramanı, bugünün
istikrarlı yaşamı seçmiş ama yaşadıklarından rahatsız gibi görünüp, fırsat
buldukça birikimleri ile övünme konumunda olmaları… Bencillik, fırsatçılık,
karşısında olanın her şeyinden faydalanma… İşine gelince aramalar, işine
gelince kimdi diye burun kıvırmalar… Hepsi bu zamanın ruhunda var, benden
uzakta… Sol geniş halktan çok uzağa düşmüş olduğunu seçimlerde alınan oylar ve
nereden aldıklarına bakarak öğreniyoruz her seferinde… Her seferinden yeninden “deneyimliyoruz!”
58 yıl geçmiş,
elimde arkadaşımın yayınladığı bir kitabım ve binlerce yazı, afiş, karikatür çalışmalarım
var… Çoğu zamana nokta olmadan yok olup gidecek, kim bilecek, ne de haberi
olacak… İnsanlık tarihinde yaşamış binlerce ozan, ressam, yazar gelip geçti... İnsanlık
onların sayesinde birikimini diğer nesillere taşıdı ama işlevleri bitince
unutulup gitti… Eseri yaptıran anılıyor ama eseri yapanı kim biliyor? Kralların
büstleri, heykelleri ve resimleri var ama çizenin, onu yaratanın adı bile yok, sipariş
verilmiştir, parasını veren zamana adını bırakmış oldu…
Son söz, keşke
diğer insanlar gibi olsaydım, zamanın ruhunda belki küçük de olsa payıma düşeni
alsaydım, popüler olup, biraz maddi birikimim olsaydı, en azından doğru dürüst
sevdiklerime sağlık hizmeti sağlamış olsaydım… Hayata çok mu cephelerden
bakmaya alışmışım, neden geçişler yapmadım?
58 yıl gelip
geçti, ders aldım… Elimde olanı paylaşmayı hep sevdim, dostlar biriktirdiğimi sanıyordum,
gerçekten de dostlarım var ama parası olanın çevresinde olan kadar dostlarım
yok… Bizler hayatı en verimli en üretken şekilde yaşamayı savunduk ama fakir
bir hayat yaşam bize düştü… Devrimcilik; fakir yaşamı değil, burjuva yaşamın üzerinde
ve onların olanaklarından daha fazla olanağı yaratan yaşamı savunmaktır. Onların
yöntemini ret ederek, yeni ilişkileri oluşturan bir yaşam...
Sözü uzatmaya
gerek yok, çünkü 58 defa yaz ve kışı gördüm… Kaç defa yaz göreceğimi bilmiyorum…
Umarım ütopyamızdaki hayatı yaşayacak bir ortam olur…
İsmail Cem
Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.