Travmadan çıkmak yerine travma içinde yaşamaya alıştırıldık…
12 Eylül
geçeli kaç yıl oldu, fakat hala etkisi arzuladığı ılımlı İslam iktidarı gerçek
olmuş, on iki eylül tüm hedeflerine ulaşmış, sol bir daha asla eskisi gibi ne
gücü, ne illüzyonu ne de ütopyası kalmış, Kürt ve CHP içinde eriyen bir
konumda, başkasının şemsiyesi altında meclise girip, güya sol muhalefet
yapıyormuş gibi yapan konuma bürünmüş... Bugün hala ortada ele avuca sığacak
kadar bir sol muhalefet oluşmuyorsa, oluşturulamıyorsa tüm suçu 12 Eylül
askerlerine atmaya gerek yok, suçun büyüğü bizde olduğu gerçeği ile yüzleşmek
gerek… Neden ve nasıl oldu da 11 Eylül günü muhatap alınan sol, bir gün sonra
ciddiye alınmayacak kadar halktan kopuk hale geldiği, 11 Eylül 1980 yılında konuşamadıklarını
birkaç sene sonra örgütsel yapısını sistem içine taşıyan, liberal politikaları
açıkça savunur hale geldi?
Ekonomik
krizin bu kadar geniş tabanı ezdiği dönemde solun başkasının şemsiyesi altında
söz söylemesi doğal mı, olağan mı?
Bağımsız, özgür
bir gelecek rüyasından kopuk, güya "yeniden" kuracakları
cumhuriyeti, güya eşit vatandaşlık ülküsünü sağlayan cumhuriyeti
"yeniden" yaratacaklarını iddia eden tarihten kopuk resmi tarihi
aşamamış siyasi yapıların sol olarak tanımlandığı günümüzde geleceğe hoşgörü ve
umut ile bakmamız ne kadar mümkündür?
Bağımsız,
işçi sınıfına dayanan, özgür bir dünya hayali edenlerin resmi tarih ve resmi
söylemlerden uzak olması gerekirken, daha fazla AKP düşmanlığı, Erdoğan
kişiliği üzerinde tepinenlerin geleceği kuracaklarına dair inanç toplumda var
mı? Elbette yok, büro kirasını ödeyemediği için sürekli büro kapatanların
geleceği kuracakları hayali gerçekçi değildir...
Bugün işçi
sınıfı greve giderken elinde Türk bayrağı ile halay çekmesi, onu devlet ile
çelişkisini ortadan kaldırmıyor. Bugün devlet, işçinin değil sermayenin hakkını
savunuyor. İşçi grevde salladığı bayrak, sınıfı değil elbette sermayeyi temsil
eder ve o yüzden her sermaye grubunun önündeki direklerde Türk
bayrağı yanında kendi şirketinin logosunu taşıyan flama asılıdır... Kısaca
greve giden işçi elinde taşıdığı Türk bayrağı ile güvenlik güçlerine ve devlete
verdiği mesaj "ben sizdenim, bana saldırma, bizim kavgamız siyasi değil,
ekmek kavgasıdır" imajını kimse ciddiye almıyor, işverenin çıkarına dokunduğu
an o grev ya zorla ya da yasal gerekçeler ile ortadan kaldırılır...
İşçi
sınıfının elinde tek alın teri kalır, tüm flamalar gaz bombası altında yok olur
gider...
Tüm
ezilenler evlerinde, işyerlerinde, araçlarında Türk bayrağı asmaktadır, çünkü o
bayrak ile "bana saldırmayın" demektedir, tüm toplumun belleğinde ve
her sene tazelenen acılar insanların DNA'sına kadar işlemiştir...
Bayrak bir
anlamda kurtarıcı gibi gözükür ama güçlü olan ötekileştirdiğini istediği
gibi ezme ve asimilasyon etme özgürlüğüne sahiptir, diğeri ise direnme hakkı
yasal olarak elinden alınmıştır...
12 Eylül
ulus devletin resmen ortadan kaldırılması liberal ekonomi politikalar ile
küreselleşme ve onun ihtiyacı olan ılımlı İslam iktidarların
kurulmasıdır... (elbette bu ülkemiz için ve yeşil kuşak içinde yer alan
ülkeler için geçerlidir)
Yukarıdaki
öngörüye ve arzulanan hedeflere ulaşmıştır, bir anlamda darbeciler
başarmıştır... Başaramayanlar ise bugün dahi örgütsüz olan,
partileşemediği, örgüt olamadığı için yok olan yapılar ve bireylerdir...
12 Eylül’den bugüne kadar
tüm algılar, kelimeler, söylem biçimleri değişmiştir. Kavramlara yeni anlamlar
yüklenmiş ve tarih devletin resmi anlayışına uygun bireylere dikte edilmiş ve
sürekli Hacivat Karagöz kavgasında olduğu gibi cepheleştirmiştir… Gölge oyunu
siyasi bir strateji olarak uygulanmış ve toplum cepheleştiği için ülkenin ortak
ruhu ortadan kalkmıştır… Parçalanmış ülkede tüm seçimleri iktidarın kazanımı
ile sonuçlanmıştır, iktidar belediye seçimleri kaybederken yine de iktidar koltuğunda
oturmaya devam etmiş ve meclisi etkisizleştirerek seçilenlerin değil
atananların hakim olduğu bir düzene dönüştürülmüştür… Kısaca seçim artık
göstermeliktir, belirleyici olan para ve onun gücü ile her kaybediş aslında
kazanç olmuştur…
12 Eylül tarihi yine
geldi kapımızı çaldı, her yıl dönümünde farklı duygular ile o geçmiş günleri
yeniden anlamaya çalışan bizleriz ama genç kuşaklar, AKP iktidarı süresi içinde
doğup büyümüş olanlar için 12 Eylül hiçbir şey ifade etmiyor, onlara
anlattığımı her hikaye onlara komik gelmekte ve acılara gülebilmekteler, tıpkı
Almanya’da Nazi dönemini anlatılan her olaya hadi oradan diyerek alinin tersi
iten gençlik gibi, orada faşizm yeniden büyümekte, sadece Almanya değil, tüm
dünyada, çünkü yeni kuşaklar acıları ve yaşananları bilmiyor ve öğrenmekte
istemiyor... İnsanlık yeniden yeniden acılı günlere doğru eğiliyor, tarih
kırılıyor ama bu sefer tarih benliksiz kırılmakta…
Resmi tarihlerin hepsi
hikayedir, buna resmi sol tarihte dahildir. Resmi tarih yerine daha gerçeğe
yakın tarih neden reddedilir, sorgulamadan resmi olana inanılır… Olmayan
şeyleri var gibi anlatmak sadece rakı masasında olmuyor, üniversite
kürsülerinde ve doktora çalışanlarında da aynı yalan devam etmektedir… Bir şey
gerçekler üzerine oturmayınca elbette sonuç hep istenilmeyene ulaşmak anlamına
gelir ve emperyalist devletlerin elinde birer piyon oyuncusuna, ihtiyaç
duyulduğunda savaşacak bireylere dönüşüyor…
Bir daha asla diyoruz ama
hep asla dediklerimiz tekrar tekrar yaşıyoruz ve onu engellemek içinde hiçbir
şey yapmıyoruz…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.