Toprağa beton döktük, toprak öldü!
Modern yaşam dediğimiz, şehirde yaşam olarak
algılandı. Şehir ticaret ile doğdu, korku ile büyüdü, çünkü insan kazandığını
kaybetme korkusu ile bir arada ve güvenli ortamlarda yaşamak istedi. Bir arada
olmak hem daha rahat savunma hem de güvende olma hissini büyüttü, geliştirdi.
Başkalarının emeği üzerinden zengin olmak
isteyenler gitti, başka şehirleri işgal etti, çünkü şehir zenginlik demekti,
altın elmayı yemek anlamına geliyordu.
Şehir demek ticaret demektir, aynı zamanda
yağmalanmak!
Şehirde yaşayanlar, biraz gözü para hırsı ile
dolanlar doğayı yağmalamaya başladı önce, sonra en yakın arkadaşını yağmaladı,
öldürdü, onun zenginliğine kendi zenginliğine kattı.
Düşman her zaman en uzağında ki değil, en
yakınında ki oldu.
En yakınındakinden korunmak için yollar aradı
insan!
Şehir, önce en yakınındakine göre biçimlendi.
Kapılara kilit takıldı, kasalar icat edildi.
Zenginlik hep bir yerde saklı tutuldu, yağmalanmaktan
korktuğu için göstermekten çekindi!
Zaman geçti, devir değişti, zenginliğini
göstermek bir itibar sayıldı, zenginliğini göstermek için her fırsat
kullanıldı.
Gösterişli binalar içinde, gösterişli
toplantılar ile zenginlik sergilendi.
Zengini yanında olmak da bir güç gösterisine
dönüştü.
Zaman içinde zenginler ve zenginlere yakın bir
çevre oluştu.
Büyüdü, büyüdü…
Sonra büyük şehirler işgal edildi, çünkü büyük
şehirler daha çok yağmalanacak zenginlik demekti.
İstanbul işte bu zenginlik ve gösterişin kurban
oldu.
Her fırsatta yağmalandı, her fırsata seferler düzenlendi.
En son fetih batıdan geldi.
Hem dini hem de geleneği değişti.
Ayasofya’dan saraya kadar gecekondular dizildi
önce sonra küçük yangınlar ile ortadan kalktı.
Su içinde yer alan bostanlar zaman içinde
görevini göremez oldu, bereketli toprakların üstü taş ile dolduruldu, sonra
betona dönderildi.
Deprem oldu, taş altında kalmaktan korktular,
taş binaların yerini ağaç ve ahşap binalar kapladı. Onu da yangın alıp götürdü.
Yangına karşı taş, depreme karşı ağaç.
Korkuyu yenemediler, korkuyu yaratan doğa gücünü
unutmayı seçtiler.
Bütün şehir düşmandan kaçırılırcasına
yağmalandı.
Bereketli toprakları üzerinde taşıyan yedi tepe
bir biri arkasına beton ile kaplandı, yüksek tepe diye en güzel ibadethaneler
oralara yaptılar. Uzakta da görülsün, zenginlik ve güç halk üstünde gölgesi
dursun diye daha büyük, daha görkemlisi yapıldı.
Birer birer tepeler betona dönüştü.
İstanbul’da tepeler yok denecek kadar az kaldı…
İstanbul yedi tepeli şehir derlerdi şairler,
şimdi tepeleri gören ve bilene aşk olsun!
İstanbul yedi tepeli şehir dışına yayıldı,
yayıldı, nice tepeleri kapladı ve her yeri beton yaptı. Her tepenin üstü beton
ile örtüldü, üst üste insanlar orada yaşamaya zorlandı.
Eskiden yeşil olan, bostan olan yerler, meyve
yetişen bahçeler birer birer yok oldu, topraktan ağaç, ot yerine beton çıktı.
Otun yerini beton aldı.
Isındı doğa, ısındı şehir,
kayboldu önce kar, arkasından yağmur...
Şehir toz, gaz ve ses
gürültüsü oldu. Kuşlar havai fişeklerin çarpması işe öldü, doğada yaşayan
kirpiler, yılanlar, börtüler böcekler ilaçlar ile öldürüldü, çünkü insan
hayvandan tiksindi, korktu.
İnsan hijyenik ortamda
yaşamak istedi, çevresini homojenleştirdi. Önce doğayı beton ile kaplayarak
homojenleştirdiğini düşündü, çamur artık yoktu, ayakkabılar çamur, toprak
olmuyordu. Sevindi. Arkasından komşusunun dilini değiştirdi, kendi gibi
konuşmayanı ya sürdü, ya da kapısına işaret koyarak korkuttu, korkmayanı da
öldürdü...
Doğadan sonra çevresini
homojenleştirmek istedi, beton üzerine kan döktü. Erk sahibi kimse o kendi
dilini, dinini, yaşam bakışını doğru gördü ve diğerleri de kabul etmesini
bekledi. Beklemekle kalmadı, okul açtı, okulda çocuklara öğretti, eğitti, kendi
tarihini gerçek ve değişmeyen tarih diye anlattı.
Zaman döndü, tepeler
beton oldu.. Bir iki tepede kalan yeşili de din adına ibadethane yapma bahanesi
ile o kalan yeşil alanda betona dönüştürdü, ibadethaneyi yeşile, alt katını da
süpermarkete dönüştürdü...
İstanbul’da tepe kalmadı
ama onun yerini alan gökdelenler aldı. Şimdi dünyada en fazla gökdelen olan
şehirler kategorisinde ilk beşe girdiğimiz için övünür olduk...
Doğa sessizce intikam
alacağı günü bekliyor gibi...
Doğanın sessizliği
korkunçtur...
Korkunç bir geleceği ya
da anı üzerine beton dökenlere yaşatacaktır...
Doğa her zaman üzerinde
yaşayanlardan daha güçlüdür...
Toprağın üstüne beton
döktük, toprak öldü, ama doğa hala yaşıyor, ölüler bir gün ayaklanacak ve
üzerimizi kaplayacaktır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.