Harakiri ya da kendi kendini yok etmek!
Ülke tarihi içinde birçok kırımla yaşanmıştır, yaşanmaya da
devam etmektedir. Her kırılma geçmiş ile bağlantısı olan hareketlerin ve
toplumsal ilişkilerde değişim anlamına gelir. Her değişim pozitif anlamında
değildir, birçok davranış alışkanlığımızın da tarihin çöplüğüne atılması
anlamına gelen negatif yönü de mevcuttur.
Siyasi örgüt olmanın temel üç saç ayağı olduğu vurgusunu
değişik zamanlarda yazdığım yazılarda vurguladım, onların başında para,
lojistik ve istihbarattır. Bunlardan birinin eksik olması o siyasi hareketin
örgüt olup olmadığı tartışma konusu içinde yerini alır. Bugün devlet denen
mekanizma bu üç saç ayağı üzerine oturmuş ve baskı aracını da bu ayakları yere
basan örgütlenmesi sayesinde yapmaktadır. Devletin olanağını kullanan her
siyasi parti ve yapı ondan aldığı güç ile rakiplerini baskı altına almakta ve
hatta onlara yaşam alanı dahi bırakmamak için her türlü kanun dışı ama
fiiliyatta olan uygulamayı hayata geçirmekten geri durmadığını da şahitlik
ediyoruz.
Türkiye sol hareketi kendi içinde tutarlı örgütlü bir tarih
çizgisine sahiptir. Örgütsel yapısı içinde insanını çabuk harcayan ve tarihin
çöplüğüne atarken günahlarını ve uydurulmuş günahları açıklamaktan
çekinmemiştir. Mahkum etmiş, yargılamış ve işe yaramaz diyerek de damgalamaktan
geri durmamış, hatta bir bölümü Sibirya toplama kamplarına gidenlerin
arkasından el sallamayı da unutmamıştır. Örgüt içi hesaplaşma veya başka söylem
ile cinayet farklı gerekçeler sürülmüş olsa da varlığını hep korumuştur. Örgüt
içinde liderlik kavgası ve tek doğru kavramı hep var olmuştur. Dergiler,
örgütün doğrularını yazmış ve taraftarlarının ve sempatizanlarının da o
doğruları mutlak doğru kabul ederek sol yapılar arasında yaşanan çatışmaların
da gerekçeleri olmuştur. Kapitalist sistem eleştirisi var olan sosyalist
sistemleri mutlak doğru kabul edenler ile bunların dışında orta yol yerel
denemeleri de kendisine doğru kabul edenler kendi hakimiyetleri altında başka
devrimci örgütlerin yaşaması ve gelişmesi için olanak vermemiştir. Merkezi
örgütlerin bu şekilde katı uygulamaları, kırılma süreci ve sonrasında yaşanan
sorunlarında temel nedenlerinden biri olarak gördüğümü baştan belirteyim.
Çıkış noktaları ve zamanı farklı olan sol hareketleri
birleştiren devletin onlara yaptığı operasyonlar ve karalamalarıdır. Devlet
solu tek tipleştirmiş ve hepsini düşman olarak görmüştür. Kontrgerilla eğitimi
ve uygulamaları solu yok etme üzerine kurmuş ve onlara uygulanan her zulüm
meşru görmüştür. Türkiye kendisine özgü tarihi içinde solu besleyen öteki
olarak kabul edilen toplumsal katmanlardır. Kürtler ve aleviler sol yapıların
ana omurgasını oluşturmuş olmasına rağmen, sınıf merkezli örgütlenenlerin
içinde ırk ve din / mezhep ayrımı en azından tartışmalar içinde gündeme
gelmemiştir. 12 Eylül zindanlarında azınlıktan gelen örgüt üyeleri birbirlerini
sahiplenmesi ve örgüt ayrımı yapmadan bir arada dayanışma içinde olmaları
eteklerde birikecek taşlar için ileride bir neden olarak güdeme gelecektir.
Sol, içinde ki çatışmaları ve sonuçlarını gerçek anlamda
özeleştiri mantığı içinde üzerine gitmemiş ve bir daha oluşmaması için örgütsel
yapısını değiştiremediği için sol içinde ve sol yapılar arasında çatışmalar
güçlü olduğu süre içinde her daim varlığını korumuştur. Çatışması gereken kesim
ile çatışma yerine sol bir biri ile girdiği güç kavgasında önemli kadroları
kaybetmiştir. Bu durum ileride oluşması muhtemel güven ortamı için güvensizlik
yaratmış ve bu güvensizlik ortamında oluşan her türlü birlik ve cephe girişimi
gerçek anlamda başarılı bir iş yapmadan dağılmasına sebep olmuştur. Saldırganın
ortak olduğu yerlerde sol yapılar ortak mücadele alanında yer almış, birlikte
savunma konumunda kalarak daha fazla ölümlerin oluşmasını engellemiş olsalar da
bu birliktelik yerel olmaktan öteye bir anlam ifade etmemiştir.
Solun hakim olduğu bölgelerde kendi kitlesini oluşturan
tarafsız gibi (ya da başka yapılara sempati duyanlar) gözüken insanına sahip
çıkmamış, örgütsel gücünü yandaş olarak gördüklerini koruma üzerine kurmuştur.
Bu tercihini hiçbir şekilde sorgulamamış olması kırılma süreci içinde kendisini
arkadan hançerleyecek yapıların kendi içinde yeşermesine olanak vermiştir.
Sonuç da özeleştiri eksikliği ve olayların peşinde sürekli olaya göre hamle
yapmak zorunda kalan solun 12 Eylül sonrası oluşan atmosfer içinde örgütlü bir
şekilde dağılmasına sebep olmuştur.
12 Eylül, Türkiye sol hareketinin örgütlü bir şekilde yok
olmasına olanak sağlayan ortamı yaratmıştır. O ortamda solcular örgütlü gücünü
korumak yerine kızgınlıkları ve hayal kırıklıklarını toplayarak ‘eteklerine
taş’ biriktirmişlerdir. Eteklere toplanan taşlar o kadar güçlü gerekçelere
dayandırılmıştır ki, örgütlü olarak yargılananlar kendilerini örgütlü
olmadıklarını ispatlamaya girişmiş...
Örgütsel yapısını elinde bulunduranlar örgütü, örgütlü ve
sistematik olarak zamana yayarak 12 Eylül öncesi ile var olan tüm bağları
zayıflatmaya ve hatta tamamı ile yok etmek için eteklerde oluşan taşları
gerçekçe göstererek örgütsel olması gereken kanallar yok edilmiş, birlikte
Filistin askısında ifade verenler arasında diyaloglar bile kopmuştur.
İşkenceden geçen sol, duvarlara sesini bırakırken, aslında
başka şeyleri de işkence duvarlarına asıyordu. İşkence sistematik olarak
hapishanede de devam etti, kafese konanlar, hücrede tecritli yaşayanlar,
hayattan kopmuş kendi can derdine düşmüş merkezi yapıların bireyleri olaylara
müdahil olmak yerine, olayların kendilerine müdahale etmesine izin verdiğini
cezaevinden çıktıktan sonra yaşanan tartışmalar ve örgütsel olarak çıkan
dergilerde satır aralarına düşen kelimelerden çıkarıyorduk.
Ölenlerin hepsi onurumuzdur ama ya yaşayanlar?
12 Eylül mahkemelerinin vermiş olduğu kararlar sonrası
cezasını çekenler, zaman içinde göreceli olarak özgürlüklerine kavuştuktan
sonra dağılmış olan örgütsel yapısını toparlamayı acil iş olarak görmeyen ama
geçmişten gelen isimden aldığı güç ile örgütsel yapılar arasında nasıl bir
gelecek ve yaşama nasıl müdahale ederiz içerikler ile toplantılara müdahil olan
geçmişin lider kadrosu, toplantılarda kararlar alınıyor ve yasal zeminde birlik
adı altında partiler ve dernekler kuruluyordu. Ortak bir şey yapılması
gerektiği fikriyatı öne sürülürken, kimse bulunduğu zemini ve örgütsel gücünü
tartışmaya bile açmıyordu. Bireyler yana yana geliyordu, ortak bir şeyler
oluyordu ama ortada onları ileriye taşıyacak ne fikir birliği ne de ortak
mirası ileriye taşıyacak örgütsel yapısı vardı.
Genel anlamda sol dağılmıştı, dağılmayanlar ise büyük
yaralar almıştı. Nefes alamaz koşullar içinde yurt dışından gelecek para ve
dışarıda kalmış henüz ilişkiler deşifre olmamışların ilişkilerin yaratmış
olduğu taze kan ihtiyacını karşılıyordu, fakat her ne kadar aktarma su ile
değirmen dönmeyeceği gibi 12 Eylül ile sonrası oluşan zeminin farkları net
olarak tespit edilmemiş, somut duruma uygun somut tahlil yapılamıyordu.
Yapılıyor gibi yapılıyor ama daha çok duygusal yorumlar
olduğu zaman içinde ortaya çıkıyordu, çünkü her şey konuşuldu denilen birlik
çatıları altında sorunlar ortaya çıkıyor ve duruş noktasına göre değişen
olaylara bakış değişim yaratmıştı.
Kürt ulusal hareketlerinin yaratmış olduğu yeni mücadele
alanı ve ilişkileri artık hiçbir şeyin eskisi olamayacağını işaret ediyordu.
Yeni konumlanmış ülkenin siyasi zemini, Ortadoğu ülkelerinde
olduğu gibi işlemeye başlamış, kan ile para kazanan liberal ekonominin hakim
olduğu düzlemde sol hala eski alışkanlıkları ile duygusal olaylara bakma
eğilimi içinde ama eteklere biriktirilmiş taşların da atılamadığı ve ayak bağı
olduğu bir sürecin içindeydi. Bu süreç örgütlü yapıların bir bölümü örgütsel
olarak eskisini yok etmek ve yeniden konumlanmak için uygun koşulların
oluşmasını olayların akışına izin vermiş, müdahil olma yerine izlemeyi
seçmişti.
Birlik arayışları Özgürlük ve Dayanışma (ÖDP) ile
taçlandırılacak ve bu süreç açıkça örgütlü yapıların yeniden biçimlendiği ve
ayrıştığı süreci ne olarak ifade edecekti.
Yeni somut duruma uygun olarak Kürt sorunu merkezli
tartışmalar yeniden yapılanmayı ve örgütlenmenin yollarını açacaktı. 12 Eylül
öncesi ülke gündemine müdahil olacak kadar kitlesel örgütlerin artık kitlesel
olmadığı kurulan yeni siyasi partilerin seçimlerde gösterdiği performans ile
ortaya çıkacaktı.
Görünen ile somut olan arasında oluşan algı farklılığı
yeniden duygusal birliktelikleri oluşturmuş, sol içinde hiçbir zaman olmayan
tartışmalar yeniz zemin üzerinde ortaya çıkacaktı. Bu süreç örgütlü olanlarında
artık örgütsüz bireyler topluluğu haline dönüştüğü süreci yarattı.
Geçmişin sembolleri ve dergileri söz söylemek için
kullanılan birer simgeye indirildi, yeni söylemler bu simgeler üzerine
oturtulmaya çalışıldı. Duygusal bir arada duranların duygusal olarak
bireyselleşmeleri bir bölüm bireyin geçmişin ticari olarak nasıl kullanılacağı
konusun önünü açmıştır. Var olan sosyal demokrasi partisi içinde ihale almak ve
ihale işlerini yürütmek için geçmişte yaratılan ilişkiler açıkça kullanılmış ve
eteklerde oluşmuş olan taşlara daha fazla taşın birikmesinin de yolunu
açmıştır.
Maddi anlamda zenginleşen ve fakirleşen ve sahipsiz
bırakılanlar arasında uçurum artmıştır.
Bu sürece müdahil olması gerekenler sessizce olayları
izlemek ve olacağı yere kadar gitmesi içinde sessizlik içinde kalmayı tercih
etmişlerdir. Liberal düşünce ve yaşam biçimi adlandırılmadan ve
etiketlendirilmeden sol yapıların da üzerine yapışmış ve kimse bu etiketi
üzerinde atmak içinde hareket dahi etmemiş, sessizce olayı geçiştirmişlerdir.
Sol, 12 Eylül tarihinden önce başlayan yenilgi sürecini, 12
Eylül sonrası cezaevi süreci sonrasında tamamlıyor ve yeniden örgütlenmek için
yol arıyordu.
Olaylar ister istemez bireyleri bir birinden uzaklaştırmış,
bir bölüm ise inat ile yan yana durmayı seçerek belki de istem dışı üstlerine
kalan yapılardan nasıl yeniden örgüt kurabiliriz ve yeniden nasıl yaşama
müdahil oluruz arayışına girmiştir.
Dağıtılan ve yıkılan örgüt taşlarından yeniden yaratılmaya
çalışılan bir birliktelikler bu süreçte devam etmektedir.
Elbette, hayat ve tarih boşluk kabul etmez, yaratılan
boşlukların yerini mutlaka bir şeyler alır, ama bu boşluklarda oluşanlar ne
kadar sol ve ne kadar örgüt olarak adlandırılacaklarını tarih ileride bize
anlatacaktır.
Tarihsel kırılma süreci içinde en son büyük kırılmada
Türkiye sol hareketi genel olarak neden harakiri yaptı?
Bu soruya verilebilecek her yanıt gelecek için atılacak adım
için önemli ipuçlarını vereceğini düşünüyorum. Çünkü kırılma zamanında ve
sonrasında oluşan siyah noktalar içinde yaşananları dışarıdan bakan bizlerin
bilebileceği somut veriler elimizde yok. O süreci yaşayanların önemli bölümü ne
yazık ki doğanın yasası ve yaşadıklarının ona vermiş olduğu hastalık ile
aramızdan ayrıldılar, ayrılmayanlar ise duruş noktalarına göre yaşanmışlıkları
henüz gerçek anlamda anlatmadıkları için bilgi kırpıntısı ile ancak
hissedebiliyoruz. Hissettiklerimizi ise ne yazık ki her zaman
dillendiremiyoruz, çünkü var olana zarar vermesin, hiç yoktan eldekiler ile
idare edelim duygusal tepkisi ile olaylara bakıyoruz.
Sol örgütlü yapıların önemli bir bölümü, büyük kırılma ile
örgütlü olarak kendilerini yok ettiler, şimdi o yıkıntılardan yeniden yapılar
kurulmaya çalışılıyor.
Geçmişin yapı taşları ile yeniden geçmiş yaratılamaz ama
geçmişi eleştiren ve bir daha olmaması için önemli dersleri bize verebilir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.