Bam teline dokunmak!
Her yapının zayıf bir noktası var, oraya dokunduğunuzda
nasıl tepki vereceği önceden tahmin edilir. Bu durum kişiler açısından da
öyledir, her insan doğası gereği ve yetiştiği toplumdan elde ettiği
alışkanlıklar gereği bazı olaylar karşısında nasıl bir tepki vereceği önceden
tahmin edilir ve o bilinen noktalara -eğer iyi geçinmek isteniyorsa- dokunulmaz
ama kavga etmesi isteniyorsa oraya dokunulur ve çatışma kaçınılmazdır.
Her ne kadar öznelden bütüne varılamaz ise de toplumsal
örgütlerinde benzer davranış özellikleri vardır. Sessiz kalan bir yapının
birden kamunun önüne çıkması devlet mekanizmasının o yapı üzerine gitmesi ile
mümkündür. Bir anda ve zaman diliminde o yapı kamuoyu önünde çok konuşulur
olması aslında vermiş olduğu tepkinin dışa yansımasından başka şey değildir,
çünkü hiç sesi çıkmayan neden birden tepki verir ve protesto eder diye bir
birimize sorduğumuz sanırım o yapının bam teline dokunan olaylar olmuştur.
Devlet kendisine düşman olarak gördüğü ya da kendi gücünü hissettirmek
istediğinde bazı yapılara özellikle dokunur ve o yapılarında benzer olaylarda
daha önce gösterdiği tepkisel davranışlar içinde olduğu gözükür.
Türkiye içinde büyük bir kaos yaşanmaktadır, aynı zamanda
büyük bir siyasi kriz. Çünkü 15 Temmuz günü gerçekleşen bir darbe girişimi ve
sonrası oluşturulan Olağanüstü Hal Yasasının geçerli olduğu süreçten
geçmekteyiz. Bu süreçte kendisini yalnız hisseden hükümet ve onun kontrolünde
ki devlet güven sorunu yaşamaktadır, çünkü darbe girişimi yapanlar devletin en
üst kademesinde ki ve kontrol mekanizması içinde yer almaktadır. Komşu devlette
yaşanan iç savaşta taraf olmuş ve bu tercihinden dolayı yalnızlaşan bir devlet,
aynı zamanda iç sorunlarını çözememiş bir “hasta” olarak artık batı toplumu ve
siyaseti içinde tanımlanmaktadır. Elbette toplumsal durum salgın hastalık gibi
bir birini tetikleyen bir süreçtir ve bu sistemden kaynaklanan sorun diğer
ülkelerde de gözükmektedir. Dünya üzerinde tek güç kabul edilen kapitalist
sistemin yapısal sorunları; çözülemeyen bir sorun yumağına dönüşmüş ve devlet
mekanizması liberal bakış içinde dağıtılmış ama yerine sistemin ihtiyacına
verecek şekilde devlet mekanizması henüz oluşturulamamıştır. Yamalar ile
devletler kendisini ayakta tutunmaya çalışırken, ekonomik sorunlarını geçmişte
yaşanan iki büyük buhran ve sonrasında ortaya çıkan dünya savaşı sırasında
ortaya çıkan / gelişen savaşa sanayisi ile çözemeye çalışmaktadır. Savaş
sanayisi dünya ölçekli kara paranın büyümesine ve hareket alanın genişlemesine
sebep olmaktadır. Yasalar zeminde sorunlarını çözemeyen ekonomiler var olan
açığı kapatmak için kara para ile yama yapmaktadır. Kara parada yapısal sorunun
daha da karmaşıklaşmasına ve denetim dışına çıkan güçlerin devlet mekanizmasını
kullanarak sermaye barışını yok etmesine sebep olmaktadır. Kısaca sermeye ulus
devleti anlayışı içinde korunan ve gelişen güçlerin yanında yine aynı kaynaktan
gelen ama kaynağı belli olmayan daha fazla güce dayalı bir sermaye grubun
hırçınlığı içinde rekabet koşullarının yaratmış olduğu düzenin yıkılması
anlamındadır. Bu dünya üzerinde serbest hareket eden ve kendi kurallarını
dayatan sermayenin isteyeceği bir şey değildir.
Türkiye yaşadığı öznel sorunlar ile birlikte evrensel
sorunların da altında ezilmektedir, bu sorun yumağı altında iktidar her daim
sorumluluktan kaçarak mazlum olmayı becermiş ve iç kamuoyuna bunu dayatmıştır.
Hiçbir sorumluluğu olmayan işlere imza atmış ve sonucunda oluşan her
olumsuzluğu da içte çatıştığı kesimler ve kişiler üzerine atarak sorumluktan
uzaklaşmıştır. İktidar partisinin karşısında gerçek anlamda kitlesel bir
muhalefet partisinin olmaması bunu yapması için ortam yaratılmış ve bu ortamı
en iyi şekilde kullanmaya da devam etmektedir.
İktidar sorumlusu olduğu ama sorumsuz olarak gördüğü her şeyden rant
yaratmasını bilmiş, yaratılan rant ile toplum içinde kendisine destek veren
hatırı sayılı bir cemaat ilişkisini yaratmıştır. Biat ve itaat kelimelerin çok
sık kullanıldığı ve tek doğru ve tek liderin her şeyi belirlediğini kabul eden
bir duygusal bağ kurulmuş ve bu bağ ile yeni bir sermaye hareketi ve bu
hareketin içinde el değiştiren güçler dengesini kendi lehine değiştirmiştir. Bu
değişim mağdurluk söylemi altında paradigmaya uygun şekilde yapılmıştır.
Devlete göbekten bağımlı ve özürlüğünü henüz sağlayamamış yarı gelişmiş
ülkelerde sermaye sahiplerine görme, duyma ama biat et, bak devlet ihalesinden
yararlanacaksın, yeter ki liderin elinden öp onun ihtiyacını karşıla fısıltısı
kulaktan kulağa aktarılmıştır. O ülkenin lideri de dünya zenginler klubüne
adını gereği yazdırması yadırganan ve ayıplanan bir şey olmaktan çıkmış,
“ihalelerden ticaretin yasası pay alınır” anlayışı içinde doğru kabul edilmiş
ve sorgulanması bile ticari hayata müdahale olarak görülmüştür. Siyasi
çevresini kendi kişisel çıkarı için kullananların batıda ayıplanası ve tedbir
alınması bu süreçlerden daha önce geçmiş olmaları ve bu süreçlerden ders
çıkarmaları ile yasal düzenlemelerin yapılması ile mümkün olmuştur. Batı için
suç ola şey ülkemiz gibi ülkelerde suç değil övünç kaynağı olmaya devam etmektedir.
Öyle bir ülke düşünün ki, bir lider sadece bir şeyi sadece
kendisine yapıldığı zaman fark eden, dünyası sadece kendisine yapılanlar ve
yapılmayanlardan oluşan bir dünya içinde yaşasın. İnsanlara hala "niye
şunu fark etmedin", "bunu nasıl görmedin" diye şaşkınlık içinde
soran ama bilincinde olan, köprüyü geçene kadar “abi” diyen, geçtikten sonra
kaptanı değiştiren bir liderin hakim olduğu ülkede hiçbir şey sürpriz değildir.
Ölçüsü sadece kendisi olanın "öteki" gibi bir
derdi olabilir mi?
Öteki gibi bir derdi olmayanın demokrasi gibi bir derdi
olabilir mi? Öteki gibi bir derdi olmayanın yapılan fedakarlıkları anlama şansı
olabilir mi?
Sorular çoğaltılabilinir ama yaşam içinde soruların
karşılığını her birimiz hissederiz, hatta bir bölümümüz biliriz, küçük bir
bölüm seslendirir ama sonuç değişmez, çünkü örgütlü bir gücün karşısında
örgütlü bir güç olmadığı sürece yaşananlar kader olarak görülür…
Toplumsal olaylarda iktidarda olanlar muhalefetin hangi
noktasının zayıf, hangi noktasında nasıl bir tepki vereceğini kendi hizmetinde
bulunan toplum mühendisleri aracılığı ile bilir. Toplumsal olaylarda kendi
lehine gelişmeyen durumlarda bu ihtiyaç duyulan karmaşa ve operasyonlar için
muhalefet olarak kabul edilenlerin bu bam tellerine basılarak birden mağdur
konumuna dönüşebilir ve her şey kendisine karşı yapılan bir planlı hareket
olarak sunulur. İktidar hiç değişmeyecekmiş gibi hava yaratarak yapmış olduğu
tüm hataların üstünü işte yaratılan bu bam teline dokunuşlar ile kendi lehine
dönüştürecek atmosfer yaratmaktan geri durmamaktadır. Her bunalım ve çıkmazın
sonucunda bir günahkar bulunur, kendileri her daima ak ve suçsuz kabul edilir.
Bu kabulü yaratacak medya gücünü elinde bulunduranlar ellerinde olan para ile
“satın alamayacakları” bilim ve siyaset insanı yoktur. Çünkü her insanın bir
fiyatı olduğu düşüncesi liberal ekonominin ve siyasetinin doğal sonucudur. O
sonuca uygun her zaman davranacak bir kesim bulunmaktadır. Her ne kadar özneler
değişmiş olsa da iktidar kendisini taşıyacak her zaman muhalefetten birilerini
bulur ve elinde bulunan baldan biraz tattırır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.