Yaratılan düşman!
Dünyada düşman kavramı sürekli bir hayalet gibi gezer ve bir
gün bakarsınız düşman siz olmuş olabilirsiniz, çünkü kimin sizi düşman ilan
edeceği çıkar çatışması sonucunda ortaya çıkar ama düşman ilan etmeden önce
size öyle olanaklar yaratır ki, artık beni düşman ilan edebilirsin diye
diklenen bir kedi konumuna dönüşebilirsiniz. Kedi kendisini aslan gördüğü an
artık düşmanı boldur!
Düşman olanlar önce sizin kahramanız olabilir. Kahramanlık
destanlarınız romanlarda, senaryolarda hatta şiirlerde konu olmuş dahi
olabilir, fakat o kahramanlık döneminin parıltılı vitrinlerinde bir an gelir ki
vitrinin lambalarından bazıları ömrünü tamamlar ve sönük bir ışıkta aydınlanan
vitrin bir bombanın hedefi olabilir… El Kaide işte öyle bir sürecin sonucunda
düşman ilan edildi. Önce Sovyet sistemin Afganistan tercihi karşısında Amerikan
gizli servisi tarafından beslenen Arabistan’ın en soylu ve de köklü ailesinin
bir ferdi dağların kartalı, şahini olmuştu. İslam dünyasının yeni lideri, İslam
dünyasının en üst rütbesini almaya ramak kalmışken birden değişen koşullar ve
demir perdenin yerini yeni rejimin alması ile birlikte Amerikan için istenmeyen
adamı ilan edildi, çünkü onun Afganistan’da bulunması artık Amerikan
çıkarlarına ters gelmeye başlamıştı, çıkarlar o tersliği açıkça ilan ediyordu.
Afganistan Amerika için stratejik konumda olan bir ülkeydi ve yeni düşmanı ve
kontrol etmesi gereken coğrafyanın lojistik yolu üzerindeydi… Bu arada Amerika
yeni ürettiği hafif silahlarını deneyebileceği bir tatbikat alanıydı.
Tatbikatının uluslararası kamuoyu tarafından eleştirilmemsi için bir düşmana
ihtiyacı vardı, seçim ile gelen ve kendi desteklediği Taliban bu düşman
konumuna uymuyordu… Ülke uzun süredir istikrarsız ve kaosun hakim olduğu bir
yer. Yerel güçler savaşmak için her şekilde dışa bağımlı, teknolojiden uzak bir
coğrafyanın içinde ortaçağa sürüklenmiş haklar topluluğu… Afgan üst kimlikti ve
Afgan halkının olmadığı bir coğrafyanın haklar mozaiği İslam şemsiyesi altında
eritilmeye çalışıyordu.
İslam ne zaman batı için düşman oldu?
Batıda ne zaman islamofobi kavramı geliştirildi ve sağın
yükselişine kontrollü izin verildi?
Bugün geriye doğru baktığımızda çok uzak bir zamanda
gerçekleşmiş kavramlar ve çok uzun yıllardır gündemimizde olan kelimeler
olduğunu düşünebiliriz, ama bu kavramlar çok yenidir. Batı için İslam İran
devrimi sonrasında geliştirilen stratejilerin bir ürünü olarak karşımıza ciddi
bir şekilde çıktı. Yeşil kuşak ve onun devamı olan Büyük Ortadoğu Projesi
aslında bugün yaşmadıklarımızın teorisini yani eski değim ve bir zamanların
popüler söylemi ile doktrinidir. Kısaca üzerinde tartışılmayan yaratılan yeni
dogmadır. Bütün insanlığın kabul etmek zorunda olduğu ve baş eğdiği yeni öğreti
insanlara dayatıldı. Kimin çıkarı için? Elbette bugün bu yaşanan mezhep ve din
savaşlarının en kazançlı çıkan kesim için… Kapitalist sistemin yaşadığı
buhrandan çıkış kapısı olarak görülen savaş ve onun için üretilen evrensel
düşman! Bir coğrafya ile sınırlı kalmayan ve geniş alanda savaşın olacağı ama
bu işten karlı çıkanların topraklarında olmayacak olan sıcak savaş. Kapitalist
sistem ulus devletini yıkmaya karar verdikten sonra yeni düzeni kurabilmesi
için yeni arayışlara girdi, aslında girmek zorunda kaldı, çünkü ulus devlet
artık yeni ihtiyaçları karşılayamayan ve hatta paranın evrensel hareketi önünde
en büyük engel olarak ortaya çıkmıştı. Sermaye evrensel olarak yirmi dört saat
hareket edecek ve önünde hiçbir engel olmayacak. Bu borsalar eli ile dünyada
güneşin hiç batmadığı yeni bir imparatorluğun doğuşu anlamına geliyordu. Fakat
bu düzenin kurulabilmesi için ulus devlet ve onun politikaları başlangıçtaki
amacından çoktan uzaklaşmış ve artık gerici ve değiştirilmesi gereken bir sorun
olarak ortaya çıkmıştı.
Kapitalist sistem yapısal sorun yaşıyordu ve bu sorunu
aşabilmek için yeniden bir dünya savaşına benzer koşulun yaratılması
kaçınılmazdı. İki savaştan büyük dersler
çıkarılmıştı. Bu sefer ki dünya savaşı adı konulmadan devam edecek ve ulus
devletlerin yeniden yapılanması için gerekli olan sermaye akışı bu savaşlarda
elde edilecek kara para ile karşılanacaktı.
Savaş ayrılıkları ve yeni birleşmeleri ortaya çıkarır.
Avrupa Birliği bir proje olarak ortaya çıkmış ve Avrupa
Ekonomi Topluluğu biçim değiştirerek bu sorunun çözümü için model olabilir mi
diye denenecekti. Ekonomi birlik siyasi birliğe dönüşürken, ulus devletinin
sermaye birikim olan ulusal para ortadan kaldırılacaktı. Artık ulus devletinin
temel fonksiyonu sermaye birikimi bir ulus için ortadan kalkacaktı. Kıta
Avrupa’sı yeni düzen için bir proje alanı olarak seçilmiş ve yeni parlamentosu
ve devlet için gerekli olan tüm kurumları ile oluşturuluyordu. Evrensel bir
düzen için en önemli bir alandı ama Amerika’nın kontrolü ve gözetiminde bunun
yapılması çok önemliydi. İkinci dünya savaşı sırasında ve sonrasına kıta
Avrupa’ya yerleşen Amerika bu yeni projenin içindeydi. Fakat alınan kararlar
içinde söz hakkı ve oy hakkı yoktu. Kıta Avrupa’sı projesinde önemli adımlar
atmış ve istenilen düzlemde gelişmeler göstermişti ama bir noktada bir şeylerin
ters gittiği anlaşılacaktı.
Liberal ekonomik politikalar ile M. Thatcher döneminde temel
politika olarak ortaya çıkmış ve ulus devletin tüm kazanımları yok ediliyordu.
Sosyal devlet yok edilirken işçi sınıfının mücadele ile elde ettiği kazanımları
yine yandaş işçi sınıfı sendikaları eli ile sermayeye hediye edildi. Elbette bu
durum sadece Birleşik Kraliyet için geçerli değildi, Almanya ve Fransa gibi
ülkelerde de aynı çizgi izlenmiş ve ulus devlet anlayışı yıkılmıştır. Yıkılanın
yerini bir şeyin alması beklenir ama alan bir şey yoktu, yıkıntı içinde kalmış
devletler topluluğu konumuna büründü. Devletin zayıfladığı bir tarih çizgisinde
yaratılan yeni düşman ulus devlet içinde yaşayan hakları bir arada tutmak için
yeni düşmanı ile tanıştırılacaktı. Bu düşman dağılan devletin dağınıklığının
üstünü örtecek ve ırkçı düşünce içinde olan hakların gözlerine şiş sokulacak ve
ağmalaştırılacaktı. Bu süreç de başarılı bir şekilde hayata geçirildi.
Afganistan’da varlık gösteren El Kaide birden dünya ölçekli bir örgüt oluvermiş
ve sınır tanımadan eylemler yapar konuma getirtilmişti. CIA tarafından kurulan
örgüt güya birden kontrol dışına düşmüş
ve kontrol dışı güvenli topraklarda eylem yapan, terör estiren konuma getirilmişti. Hz. Muhammed’in
fikrinden daha çok kıyafetine önem verenler birden dünyaya korku salan ve
sadece ölüm ile anılan yeni Hassan Sabah olmuşlardı. Tarihten yaratılan yeni
düşman birilerin üstüne giydirilmiş ve canlı bombalar onlar ile anılır olmuştu.
Ulus mücadelesi yapan örgütler de bu dalgadan nasiplenecek
ve kendi canlı bombalarını kendi amaçları yolunda kullanarak ölüm ve korku
dünyaya yaygınlaştırıldı. Bu yaygınlaşan korku kıta Avrupa’sı ve Amerika’da
istenilen sonucu doğurmuştu. Dağılan devletlerin yeni düşmanı vardı ve o
devletin çatısı altında kalan halklar bu dağınıklıyı ne sorgulayacak ne de
değiştirecek gücü yoktu. Çünkü zayıflatılmışlar ve işçi sınıfının temsil eden
sendikalar devletin hizmetinde işçilerin direnme hakkını ortadan kaldırıyordu.
Haklar teker teker yok edilirken işsizlik onların önüne bir silah olarak
çıkarılıyor ve göçmen işçiler ve de mülteciler yedek güç olarak
konumlandırılıyordu. İslam bu yedekler içinde bir fobi olarak ortaya
çıkarılıyor ve izin verilen minareli camiler birden terör merkezleri gibi
algılanır hale gelmişti. Camilerin duvarına ırkçı yazılar yazılması, duvarına
domuz başı asılması artık sıradan bir olaydı. Devlet destekli ırkçı örgütler
Müslüman olanları sistematik olarak öldürecek ve açılan dava ile bu açığa
çıkacaktı. (Almanya’da işlenen dönerci cinayetleri) islamofobi yeni doktrinin
uygulaması olarak karşımıza çıktı ve algılar ile oynandı. Yerel halk tanımadığı
halka ve inanca düşman olmuştu, tıpkı ikinci dünya savaşı öncesi Yahudi ve Çingene
(Roman) düşmanlığı gibi… Korku ve düşmanlık o dönemden ödünç alınmış ve yaygınlaştırılmışı.
Seksenli yıllar islamofobi tohumunun serpiştirildiği ve
Sovyetler Birliği’nin tarih sayfalarına atıldığı yıllara rastlar. Glasnost ve
perestroika reformları birçok şeyin kapısını birden açmış, uygulama güçlüğü zor
olan liberal reformlar birden hayat bulmasına sebep olmuştur. Sosyal devlet
yıkılmış ve yerine henüz başka bir devlet mekanizması oturmamıştır, çünkü henüz
sermayenin ihtiyacına cevap verecek bir evrensel sistem fiiliyatta hayat bulmuş
olmasına rağmen hukuki olarak kurulamamıştır.
Avrupa ile Amerika arasında yapılması planlanan Serbest
Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nı (TTIP) henüz hayat bulmadı. AB
dışında gerçekleştirilmesi düşünülen en önemli ikinci projedir. Eğer hayat
bulur ve başarılı bir şekilde uygulamaya geçerse artık yeni düzenin hukuk
düzenlemesi önünde ki en büyük engel de ortadan kalkacaktır. O zaman yaratılan
İslam düşmanlığı bir süreliğine ertelenebilir ve yerine ileride oluşacak
sıkıntılar karşısında yeni düşmanlar yaratılacak yeni figürler bulunabilir…
Arap Baharı ile domino taşı gibi yıkılan liderler ve yeni liderler bir pazar
için figür olmaya ve silah satın almaya devam edeceklerdir, ta ki yukarıda
bahsettiğim anlaşmanın hayat bulması ve sistem kendisini güvende hissetmeye
başlayana kadar…
Dünya savaşı dünyamızda adı konmadan devam etmektedir. Bu
savaşın adı konmuş hali ile belirteyim hibrit savaşları. Bu savaşta muhataplar
bir biri ile savaşırken, bu savaştan tek karlı çıkan silah üreten ve satan
ülkeler ve onların yıkılmış devletleridir. Devletleri ulus devletinden sonra
tekrar restorasyon edilirken ihtiyaç duyulan sermaye bu savaşların sonucunda
ortaya çıkmaktadır.
Bugün yaratılan düşman İslam’dır. İslam adına kavga ettiğini
belirtenlerde canlı bombaları ile kendi topraklarında ölüm olmuş ve kendisi
gibi inanları öldürmeye devam etmektedir… Savaş insanların gözlerini kör eder
ve öfke toplumların üzerine yük olarak oturmuştur. Öfke akıl ile düşünmeyi
ortadan kaldırır. Aklın olmadığı yerde ise hurafeler ve yaratılan paranoyaklar
gerçek olarak algılanır ve bu yaratılan gerçeklik içinde kime hizmet etmediğini
bilmeden ölür ve öldürür…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.