Galata Gazete


20 Eylül 2016 Salı

Yaratılan düşman!

Yaratılan düşman!

Dünyada düşman kavramı sürekli bir hayalet gibi gezer ve bir gün bakarsınız düşman siz olmuş olabilirsiniz, çünkü kimin sizi düşman ilan edeceği çıkar çatışması sonucunda ortaya çıkar ama düşman ilan etmeden önce size öyle olanaklar yaratır ki, artık beni düşman ilan edebilirsin diye diklenen bir kedi konumuna dönüşebilirsiniz. Kedi kendisini aslan gördüğü an artık düşmanı boldur!

Düşman olanlar önce sizin kahramanız olabilir. Kahramanlık destanlarınız romanlarda, senaryolarda hatta şiirlerde konu olmuş dahi olabilir, fakat o kahramanlık döneminin parıltılı vitrinlerinde bir an gelir ki vitrinin lambalarından bazıları ömrünü tamamlar ve sönük bir ışıkta aydınlanan vitrin bir bombanın hedefi olabilir… El Kaide işte öyle bir sürecin sonucunda düşman ilan edildi. Önce Sovyet sistemin Afganistan tercihi karşısında Amerikan gizli servisi tarafından beslenen Arabistan’ın en soylu ve de köklü ailesinin bir ferdi dağların kartalı, şahini olmuştu. İslam dünyasının yeni lideri, İslam dünyasının en üst rütbesini almaya ramak kalmışken birden değişen koşullar ve demir perdenin yerini yeni rejimin alması ile birlikte Amerikan için istenmeyen adamı ilan edildi, çünkü onun Afganistan’da bulunması artık Amerikan çıkarlarına ters gelmeye başlamıştı, çıkarlar o tersliği açıkça ilan ediyordu. Afganistan Amerika için stratejik konumda olan bir ülkeydi ve yeni düşmanı ve kontrol etmesi gereken coğrafyanın lojistik yolu üzerindeydi… Bu arada Amerika yeni ürettiği hafif silahlarını deneyebileceği bir tatbikat alanıydı. Tatbikatının uluslararası kamuoyu tarafından eleştirilmemsi için bir düşmana ihtiyacı vardı, seçim ile gelen ve kendi desteklediği Taliban bu düşman konumuna uymuyordu… Ülke uzun süredir istikrarsız ve kaosun hakim olduğu bir yer. Yerel güçler savaşmak için her şekilde dışa bağımlı, teknolojiden uzak bir coğrafyanın içinde ortaçağa sürüklenmiş haklar topluluğu… Afgan üst kimlikti ve Afgan halkının olmadığı bir coğrafyanın haklar mozaiği İslam şemsiyesi altında eritilmeye çalışıyordu.

İslam ne zaman batı için düşman oldu?

Batıda ne zaman islamofobi kavramı geliştirildi ve sağın yükselişine kontrollü izin verildi?

Bugün geriye doğru baktığımızda çok uzak bir zamanda gerçekleşmiş kavramlar ve çok uzun yıllardır gündemimizde olan kelimeler olduğunu düşünebiliriz, ama bu kavramlar çok yenidir. Batı için İslam İran devrimi sonrasında geliştirilen stratejilerin bir ürünü olarak karşımıza ciddi bir şekilde çıktı. Yeşil kuşak ve onun devamı olan Büyük Ortadoğu Projesi aslında bugün yaşmadıklarımızın teorisini yani eski değim ve bir zamanların popüler söylemi ile doktrinidir. Kısaca üzerinde tartışılmayan yaratılan yeni dogmadır. Bütün insanlığın kabul etmek zorunda olduğu ve baş eğdiği yeni öğreti insanlara dayatıldı. Kimin çıkarı için? Elbette bugün bu yaşanan mezhep ve din savaşlarının en kazançlı çıkan kesim için… Kapitalist sistemin yaşadığı buhrandan çıkış kapısı olarak görülen savaş ve onun için üretilen evrensel düşman! Bir coğrafya ile sınırlı kalmayan ve geniş alanda savaşın olacağı ama bu işten karlı çıkanların topraklarında olmayacak olan sıcak savaş. Kapitalist sistem ulus devletini yıkmaya karar verdikten sonra yeni düzeni kurabilmesi için yeni arayışlara girdi, aslında girmek zorunda kaldı, çünkü ulus devlet artık yeni ihtiyaçları karşılayamayan ve hatta paranın evrensel hareketi önünde en büyük engel olarak ortaya çıkmıştı. Sermaye evrensel olarak yirmi dört saat hareket edecek ve önünde hiçbir engel olmayacak. Bu borsalar eli ile dünyada güneşin hiç batmadığı yeni bir imparatorluğun doğuşu anlamına geliyordu. Fakat bu düzenin kurulabilmesi için ulus devlet ve onun politikaları başlangıçtaki amacından çoktan uzaklaşmış ve artık gerici ve değiştirilmesi gereken bir sorun olarak ortaya çıkmıştı.

Kapitalist sistem yapısal sorun yaşıyordu ve bu sorunu aşabilmek için yeniden bir dünya savaşına benzer koşulun yaratılması kaçınılmazdı.  İki savaştan büyük dersler çıkarılmıştı. Bu sefer ki dünya savaşı adı konulmadan devam edecek ve ulus devletlerin yeniden yapılanması için gerekli olan sermaye akışı bu savaşlarda elde edilecek kara para ile karşılanacaktı.

Savaş ayrılıkları ve yeni birleşmeleri ortaya çıkarır.

Avrupa Birliği bir proje olarak ortaya çıkmış ve Avrupa Ekonomi Topluluğu biçim değiştirerek bu sorunun çözümü için model olabilir mi diye denenecekti. Ekonomi birlik siyasi birliğe dönüşürken, ulus devletinin sermaye birikim olan ulusal para ortadan kaldırılacaktı. Artık ulus devletinin temel fonksiyonu sermaye birikimi bir ulus için ortadan kalkacaktı. Kıta Avrupa’sı yeni düzen için bir proje alanı olarak seçilmiş ve yeni parlamentosu ve devlet için gerekli olan tüm kurumları ile oluşturuluyordu. Evrensel bir düzen için en önemli bir alandı ama Amerika’nın kontrolü ve gözetiminde bunun yapılması çok önemliydi. İkinci dünya savaşı sırasında ve sonrasına kıta Avrupa’ya yerleşen Amerika bu yeni projenin içindeydi. Fakat alınan kararlar içinde söz hakkı ve oy hakkı yoktu. Kıta Avrupa’sı projesinde önemli adımlar atmış ve istenilen düzlemde gelişmeler göstermişti ama bir noktada bir şeylerin ters gittiği anlaşılacaktı.

Liberal ekonomik politikalar ile M. Thatcher döneminde temel politika olarak ortaya çıkmış ve ulus devletin tüm kazanımları yok ediliyordu. Sosyal devlet yok edilirken işçi sınıfının mücadele ile elde ettiği kazanımları yine yandaş işçi sınıfı sendikaları eli ile sermayeye hediye edildi. Elbette bu durum sadece Birleşik Kraliyet için geçerli değildi, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde de aynı çizgi izlenmiş ve ulus devlet anlayışı yıkılmıştır. Yıkılanın yerini bir şeyin alması beklenir ama alan bir şey yoktu, yıkıntı içinde kalmış devletler topluluğu konumuna büründü. Devletin zayıfladığı bir tarih çizgisinde yaratılan yeni düşman ulus devlet içinde yaşayan hakları bir arada tutmak için yeni düşmanı ile tanıştırılacaktı. Bu düşman dağılan devletin dağınıklığının üstünü örtecek ve ırkçı düşünce içinde olan hakların gözlerine şiş sokulacak ve ağmalaştırılacaktı. Bu süreç de başarılı bir şekilde hayata geçirildi. Afganistan’da varlık gösteren El Kaide birden dünya ölçekli bir örgüt oluvermiş ve sınır tanımadan eylemler yapar konuma getirtilmişti. CIA tarafından kurulan örgüt güya  birden kontrol dışına düşmüş ve kontrol dışı güvenli topraklarda eylem yapan, terör estiren  konuma getirilmişti. Hz. Muhammed’in fikrinden daha çok kıyafetine önem verenler birden dünyaya korku salan ve sadece ölüm ile anılan yeni Hassan Sabah olmuşlardı. Tarihten yaratılan yeni düşman birilerin üstüne giydirilmiş ve canlı bombalar onlar ile anılır olmuştu.

Ulus mücadelesi yapan örgütler de bu dalgadan nasiplenecek ve kendi canlı bombalarını kendi amaçları yolunda kullanarak ölüm ve korku dünyaya yaygınlaştırıldı. Bu yaygınlaşan korku kıta Avrupa’sı ve Amerika’da istenilen sonucu doğurmuştu. Dağılan devletlerin yeni düşmanı vardı ve o devletin çatısı altında kalan halklar bu dağınıklıyı ne sorgulayacak ne de değiştirecek gücü yoktu. Çünkü zayıflatılmışlar ve işçi sınıfının temsil eden sendikalar devletin hizmetinde işçilerin direnme hakkını ortadan kaldırıyordu. Haklar teker teker yok edilirken işsizlik onların önüne bir silah olarak çıkarılıyor ve göçmen işçiler ve de mülteciler yedek güç olarak konumlandırılıyordu. İslam bu yedekler içinde bir fobi olarak ortaya çıkarılıyor ve izin verilen minareli camiler birden terör merkezleri gibi algılanır hale gelmişti. Camilerin duvarına ırkçı yazılar yazılması, duvarına domuz başı asılması artık sıradan bir olaydı. Devlet destekli ırkçı örgütler Müslüman olanları sistematik olarak öldürecek ve açılan dava ile bu açığa çıkacaktı. (Almanya’da işlenen dönerci cinayetleri) islamofobi yeni doktrinin uygulaması olarak karşımıza çıktı ve algılar ile oynandı. Yerel halk tanımadığı halka ve inanca düşman olmuştu, tıpkı ikinci dünya savaşı öncesi Yahudi ve Çingene (Roman) düşmanlığı gibi… Korku ve düşmanlık o dönemden ödünç alınmış ve yaygınlaştırılmışı.

Seksenli yıllar islamofobi tohumunun serpiştirildiği ve Sovyetler Birliği’nin tarih sayfalarına atıldığı yıllara rastlar. Glasnost ve perestroika reformları birçok şeyin kapısını birden açmış, uygulama güçlüğü zor olan liberal reformlar birden hayat bulmasına sebep olmuştur. Sosyal devlet yıkılmış ve yerine henüz başka bir devlet mekanizması oturmamıştır, çünkü henüz sermayenin ihtiyacına cevap verecek bir evrensel sistem fiiliyatta hayat bulmuş olmasına rağmen hukuki olarak kurulamamıştır.

Avrupa ile Amerika arasında yapılması planlanan Serbest Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nı (TTIP) henüz hayat bulmadı. AB dışında gerçekleştirilmesi düşünülen en önemli ikinci projedir. Eğer hayat bulur ve başarılı bir şekilde uygulamaya geçerse artık yeni düzenin hukuk düzenlemesi önünde ki en büyük engel de ortadan kalkacaktır. O zaman yaratılan İslam düşmanlığı bir süreliğine ertelenebilir ve yerine ileride oluşacak sıkıntılar karşısında yeni düşmanlar yaratılacak yeni figürler bulunabilir… Arap Baharı ile domino taşı gibi yıkılan liderler ve yeni liderler bir pazar için figür olmaya ve silah satın almaya devam edeceklerdir, ta ki yukarıda bahsettiğim anlaşmanın hayat bulması ve sistem kendisini güvende hissetmeye başlayana kadar…

Dünya savaşı dünyamızda adı konmadan devam etmektedir. Bu savaşın adı konmuş hali ile belirteyim hibrit savaşları. Bu savaşta muhataplar bir biri ile savaşırken, bu savaştan tek karlı çıkan silah üreten ve satan ülkeler ve onların yıkılmış devletleridir. Devletleri ulus devletinden sonra tekrar restorasyon edilirken ihtiyaç duyulan sermaye bu savaşların sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Bugün yaratılan düşman İslam’dır. İslam adına kavga ettiğini belirtenlerde canlı bombaları ile kendi topraklarında ölüm olmuş ve kendisi gibi inanları öldürmeye devam etmektedir… Savaş insanların gözlerini kör eder ve öfke toplumların üzerine yük olarak oturmuştur. Öfke akıl ile düşünmeyi ortadan kaldırır. Aklın olmadığı yerde ise hurafeler ve yaratılan paranoyaklar gerçek olarak algılanır ve bu yaratılan gerçeklik içinde kime hizmet etmediğini bilmeden ölür ve öldürür…


İsmail Cem Özkan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.