Sol, yeniden işçi sınıfının ellerinde
yükselmelidir!
Sol üzerine birçok yazı okumuş ve hatta bir
bölümünüz yazmıştır. Sol bir umudu simgelediği için konulara konu olur, çünkü
solun dışında yer alanlar umutları söndürmek ve var olanın devamından
yanadırlar. Sol yeniden yaratır, alın teri ile oluşturur, alın yeri her daim
fabrikada, tarlada akacak değildir, yeri gelir barikatta, yer gelir omuz omuza
kavga ederken. Solun sembolü alın teridir. Alınterisiz elde edilen şey sola
yakışmaz, solcuya hiç yakışmaz! Ne yazık ki zaman değişti, liberal dünya da
alın teri hoş görünmemeye başlandı, çalmak, yalan söylemek, dolandırmak genel
geçer kabul gördü. Her şeye bir kulp bulundu, her şey yaratılan gerçeklikler
ile anlatılır ve anlaşılır kılınmaya başlandı. Sol yeniden özüne dönmeli,
yeniden işçi sınıfının elleri üzerinde yükselmeli, yeniden bütün ülkeleri
işçileri birleşin, sizi yok etmeye çalışanlara karşı barikatlara diye
haykırmalıdır. Sınırları ancak sol yok edecektir, sol en altakilerini
birleştirir, sermayeyi değil!
Bütün ülkelerde ne yazık ki solcuların kafası
çok karıştırıldı, elde ettikleri tüm değerler liberal ekonomin yarattığı yapay
gündemler ve algılar ile ve sol içinde işbirlikçiler ile teker teker
kaybedildi. O kadar karışıklı yaratıldı ki, işçi sınıfının eneği ile yarattığı
sendikalar kağıttan bir yapıya dönüştürüldü, sermaye istediğini alırken,
sendikalar işçi sınıfına akıl vermeye kalktı, ayağa kalkma dedi, çünkü devletin
bekası için!
Dünyada ki solcular gibi Türkiye solcusunun da
kafası çok karışık, çok karışık olduğu içinde birçok soruya net yanıt
veremiyor, veriyormuş gibi yapıyor...
Ülkemizin öznel sorunu gibi duran bir adı
konulmamış ama müzakere massı devrilen iç savaş vardır.Yaşadığımız iç savaştan
dolayı en önemli mesele, yurtseverlik ya da vatanseverlik kavramı sürekli gündemde
duruyor. Vatan sevgisini ülke birliği ve bütünlüğünü korumaya mecbur
jandarmanın zihni ile karıştırılanlar, diğer kesim ise ben jandarma değilim
birisi ayrılmak istiyorsa ayrılsın diyerek sorgusuz sualsiz destekleme ve hatta
onların safında savaşma olarak algılıyor... Bunların dışında olan alternatifler
genel kabul görmüyor, çünkü toplum baskısı ve de devlet baskısı diğer
alternatiflerin yaşaması için ortam yaratmıyor.
Peki, solcu bu ortamda ne yapmalı?
“Ben komşularım ile sıfır sorunlu hatta sınırı
olmayan bir dünya özlüyorum ve yaratacağım” iddiasında olmak zorunda… “Tek
devlette ben kuracağım rejimimi/devleti yaşatacağım” demek iddiası artık
gerçekçi değil...
Sesli düşünüyorum; “Bu teknoloji bilgisi ile
ben kuracağım devlette ancak halkıma bugünden daha geri yaşam sunabilirim, o
yüzden teknolojik olarak bağımlılık ilişkim olmak zorunda, çünkü teknoloji
üretecek ne alt yapım var ne de ona uygun düşünce yapım... Şimdilik soyut
özgürlük mücadelesi kavramım var elimde... Hala adına örgütlenme diyebildiğimiz
ama saç ayakları eksik olan örgütlenmem, var olan teknoloji içinde bağımlılık
ilişkisi... Yaratmış olduğum her hangi bir yazılımım ve aracım yok... Önce bir
bağımsız olalım sonra bakarız diye içimizden geçirmekteyiz belki... Ona uygun
belki uluslararası bir dayanışma örgütlenebilir...
Neden olmasın!
Ben bugünden geleceğe doğru bir sosyal düşünüce
yapısı kuramazsam zaten ortada bir sorun var, geleceğin nüvelerini içinde
bulunduğumuz ilişki ağı içinde ekmek ve büyütmek ile sorumluyum... Nasıl bir
toplum istiyorum, ona göre örgütsel ilişkimi o isteğe uygun örgütlerim ki,
ileride dün/bugün savaştığımız diktatörler içimizden çıkmasın...
Şimdi yurtsever olduğumuzu iddia ediyorsak, o
zaman ülke birliği içinde sorunu çözümü aramak diye bir sorun çıkıyor önümüze
ama diğer yandan komşular ile sınırları ortadan kaldıracak bir ilişki de beni
zorluyor...”
Solcu ne yapacak bu durumda?
Sıfır sorun ve iç savaş!
Bizim dışımızda zaten bir iç savaş yaşanıyor...
Bu iç savaşın tarafı olan halk aynı zamanda
güney sınırımızı oluşturan halk...
Onlar ile sıfır sorun yaşamak için öncelikle ‘Kürt
Sorununu’ çözmek zorundayız...
Peki, Kürt sorunu nasıl çözülür?
Direkt ayrışma ile mi?
Ayrışmayı savunursanız bu sever yurtseverlik
konusu gündeme gelir. Peki, ayrışmayı savunmamak ama “Ulusların Kendi Kaderini
Tayin Hakkı” diye bir ilkemiz var. Ne olacak? Sol işte bu ilkenin hayata
geçirmesi için ortam hazırlamak ile yükümlü… Halk kendi kaderini kendisi bir
referandum ile mi, başka yöntem ile demokratik koşullar içinde kararını
açıklayacak ve ondan sonra ki ilişki çizgisi birlikte ya da ayrı şekilde ama
sorunsuz devam edecek. Ayrışma demek batıda yer alanların ayrışan tarafa
göçmesi anlamına geldiği gerçeğini göz ardı etmemek gerek, çünkü gönüllü
ayrışanlar kendi ülkelerinde yaşama hakkına sahiptir, ayrıştık ama ben
gitmiyorum deme hakkı ne yazık ki yok... Daha önce yaşanmış tarihi gerçeklerin
de var olduğunu unutmamak gerek...
Bizim isteğimiz ve beklentilerimizin dışında
tarih akar... Her olasılık ortada olmalı ve en kötü senaryoyu kendimize odak
noktası almamız gereklidir...
Kürt sorunu çözülecek ve sıfır problem olacak...
Nasıl olacak?
Sol bunu düşünürken aynı zamanda Ermeni sorunu
var...
Ermeniler ile sıfır sorunlu, var olan bir
devlet ilişkisi içinde ilişki kurmak zorundayız. Ama yan tarafında Azeriler... Onları
da yok sayamayız, onlar da komşumuz... Komşular arası ilişki bizim sınır
ilişkimizi belirler konumda... Bu sorunu nasıl ortadan kaldıracağız? Çünkü
yurtseverlik içinde; komşular ile sıfır sorun ve hatta sınırların ortadan
kalmasını savunmak var... Karşılıklı gidiş gelişlerde ve çalışma ve de yaşama
hakkı konusunda tüm bireyler karşılıklı olarak hakka sahip olmak zorunda...
Bulgar sorunu ve de Yunan sorunu var... Her iki
sorun üzeri tozlanmış rafta duruyor ama bugün yaşadığımız tüm tepkilerin ve
reflekslerin temelinde Bulgar sorunu yatıyor dersem? Çünkü henüz yüzleşilememiş
ve tartışılamamış bir Bulgar sorunu varlığını alttan alta yaşamaya devam
ediyor. Birçoğumuz ‘İttihatçı Refleks’ diyor ama bu refleksin kaynağı Bulgar
sorununda yatıyor... o Dönemde yaşanan olaylar ve büyük balkan göçü, yenilginin
getirmiş olduğu travma… O travma İttihatçı bir yapıyı ortaya çıkardığı
gerçeğini unutmayalım!
Solcular yukarıda anlattığım sorunlar içinde kendisini
tanımlamak zorunda...
Soruları sormadan ve cevaplar verilmeden kendi
kendine solcuyum demek ile solcu olunmuyor... Bugün örgütlerin her olay
karşısında nasıl tavır alacağı konusu sorun olarak duruyorsa, nasıl bir gelecek
istediği konusunda doğru tespitlerinin olmamasından yatıyor...
Ayrışmayı savunarak Türkiye sol hareketi
kuramazsınız, çünkü ayrışma sizi bir cephenin tarafı yapar ve sadece savaşır ve
onlara lojistik destek vermekten başka işlev bırakmaz... Savaşın tarafları hatalı
da olsa savunmak ile yükümlü olursunuz... Savunmanız yüzünden ülkeyi kucaklama
konusu engel olarak önünüze çıkar ve her saldırıya açık kapı bırakır... Çünkü
ülkemizde tek bir halkın ayrışmasını savunmak olmaz, çünkü heterojen bir
yapımız var ve her ayrışmak isteyene hadi ayrış demek ülkenin birliğini ve bir
arada yaşama ilkesinin ortadan kalmasını savunmak anlamına gelir... Dayanışmak
ayrı bir şeydir...
Devlet saldırıyor, mazlum bir halk kendisini
var etme mücadelesi içinde. Onun ile dayanışır, onun temel haklarını alması
için sen de kendi programını ortaya koyarsın...
Ortada Kürt sorunu var ve o sorun çözülmeden
ülkede demokrasi adına bir adım atılamıyor, orada bir kilitlenme söz konusu... Öncelikle
Kürt sorunu çözmek gereklidir, yoksa başka alanlarda ne yazık ki adım
atılamıyor, savaş ekonomisi ve politikası birçok şeyin önünde engel ve kontrol
edilemeyen kara paranın kaynağı olarak ortadadır. Kara paranın hakim olduğu yerde her türlü
hukuk dışı gelişme olağan sayılır.
Solun üstüne düşen görev ağırdır. Bugün ki siyasi konjonktüre bakarak sanki sol çaresiz
gibi gözükmektedir. Ülke gittikçe şeriat ister konuma gelmiş… Bu duruma
gelmesine sebep olan şey ülkede yaşanan iç savaşın rolü olduğunu unutmamak
gereklidir.
Şeriat bayrağı altında ümmet olarak birliği
savunanlar sanki çözüm yolu gösteriyormuş gibi toplumda algı oluşturuyorlar... Şeriatın
çözümsüzlük ve daha kanlı bir gelecek olduğunu artık hepimiz biliyor ve
yaşıyoruz...
Sol kendisini yeniden ortaya koyabilmesi için
siyasi hedefleri net olan bir program ile kamuoyunun önüne çıkmak zorundadır...
Yaşadığımız kaos ve girdaptan çıkmak için,
siyasi hedefleri net olan bir program etrafında geleceğin nüvelerini
yaşatabileceğimiz yeni bir yaşam biçimini ortaya koymak ve yaşatmaktan
geçiyor... Kürt sorunu konusunda kafası net olan ve bu sorunu nasıl çözeceğini
açıklayan ve şeriata karşı gerçek alternatifin bu program olduğunu açıklayacak
bir proje...
Öyle soyut şekilde ben iktidara geldiğimde
bütün sorunlar sihirli değnek ile çözeceğim masalına kimse inanmıyor... Şeriatçılar
bakın kendi içlerinde ümmet çatısı altında Kürtler ile birlikte yaşamlarını
kurmuşlar, yaşatıyorlar hatta IŞİD saflarına cihatçı ithal ediyorlar... Onlar
için sorunun çözümü ortada... Devletin çözümü mutlak çatışma ve katliam... Onun
çözümü de ortada... Bir grup solcunun çözümü de mutlak destek şeklinde tarafların
bir yanında saflarda...
Peki, bu durum sorunu bugüne kadar çözdü mü?
Bakıyorum etrafıma, hala savaş var, hala iç
savaş devam ediyor… Hala insanlar ölüyor, hala sınır komşularım ile sorunlar
çözülmemiş, hatta gün geçtikçe karmaşıklaşıyor. Ermeniler başka yerden bir lobi
için kaynak bulmuş, ülkemiz içinde bu lobicileri finans ediyor, kendileri için
en doğru yöntem belki... Belki de olması gereken… Ortada kalmış birçok sorun
sahipsiz ortada... Sol ortada, polis ile etrafı sıkıştırılmış, halktan kopuk
sloganlar ile gerçek sorun ile uğraşmak yerine kendisince öncelikli olan eğitim
alanında şeriat ile mücadeleyi öne almış, çünkü şeriat artık bu ülke için
gerçekten yakın bir problem ve her an gelmesi muhtemel... Mutlaka mücadele
edilmeli ama onları yaratan ortam ve devlet anlayışı ile nasıl ve hangi boyutta
mücadele edilmesi gerektiği net değil... Sadece eğitim ile çözülecek iş değil,
eğitim sadece görünen kısmı… Devletin her biriminde şeriatçılar örgütlenmiş
konumda... Özel hareket polisleri bile artık “İstiklal Marşı” yerine “tekbir”
getirmektedir...
Bu girdaptan sadece bizi örgütlü sol
çıkarabilir ya da dış güçlerin çıkarları bize yeni bir rol verir ve biz de o
rol içinde kendimize düşeni oynamaya devam ederiz...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.