Projelerin dayanılmaz hafifliği!
Projeler konusu çok yeni bir kavram olmasına rağmen sanki
kırk yıldır varmış gibi algılanıyor ama kırk yıl önce proje bizim ülkemizde
yoktu ama başka yerlerde ilk denemeleri oluyordu, bilgiler toplanıyordu. İlk
projeler masum gibi gözüküyordu, fakat sonrası G. Soros gibi liberal ekonominin
fikir ve finans babalarının elinde bir silaha dönüşüyordu.
Ulus devleti artık var olan gerçekliği taşıyamıyor,
gelişmekte olan piyasaların ve şirketlerin önünde sistemin çarkına engel oluyordu.
Kapitalist sistem bir sıçrama yapmak zorundaydı, çünkü ulus devletin oluşturmuş
olduğu sosyal devlet kavramı sistemin içinde sorun oluşturmaya, küreselleşen
piyasanın önünde ki en büyük engel olmaya başlamıştı. Gümrük duvarları
yıkılmalıydı, ilk büyük deneyim sömürge devleri birliğinin dışında Avrupa’da
Ekonomi Birliği adı altında Fransa ve Almanya arasında ilk çekirdeği atılmıştı.
Daha sonra Avrupa Birliğine dönüşecek olan ekonomik birlik ilk olarak ulus
devletinin olanakları içinde reform hareketi gibi başlamıştı, önemli deneyimler
bu ilk oluşumdan çıkarılmıştı. ‘Yeni Dünya Düzeni’ için ideal birlik bu
düşüncenin altında filiz vermiş ve AB olarak olgunlaşmıştı. Avrupa birliği ihtiyaca cevap olarak sistemin
üretmiş olduğu çözüm yollarından biriydi ve kapitalist sistem için önemli bir
sıçrama alnıydı. Daha sonra AB deneyiminden çıkılarak kıtalar içinde ülkeler
arasında gümrük birlikleri kuruldu ve halen de kurulmaya ve ayrışmaya devam
ediyor…
Liberallerin en büyük zaferi Reagan - Thatcher ikilisinin
iktidarı döneminde olacaktı. Onları zafere taşıyan ve doruk noktasına çıkaran
Sovyetler Birliğinin tarihte ki yerini almasıdır. Peki, nasıl olmuştu da bu
ikiliyi zafere götüren şey aynı zamanda ulus devletini de ortadan kaldırdı?
Projeler işte bu dönemin ürünü olarak ortaya çıkmış ve doktrinlerin yerini
almıştır. Eskiden ABD başkanlarının doktrinleri olurdu ve yayınlanırdı. Bunlar
aynı zamanda sistemin ihtiyaç duyduğu çözüm yollarının da haritasını çizerdi.
Nasıl bir dünya arzuladıkları ve ne gibi eylemler yapacaklarını tahmini olarak
ortaya koyardı. İstihbarat bu belirlenen haritaya göre çalışır, gerek
gördüğünde kamuoyu oluşturmak için eylemlerin içinde yer alırdı. İran’da Şahı
iktidar taşıyan darbe CIA’nın ilk uluslararası başarısı olarak artık bugün genel
kabul gören bir gerçekliktir. Deneyimler sistem için ileride atılacak adımları
belirliyordu. Fakat Reagan – Thatcher ikilisinin neoliberal politikaları ve
devletin ulusal alışkanlıklarının dışına çıkan devleti küçülten eylemler
projelerin hayata geçirilmesi için artık fırsattır. Devlet istihbarata için
eskisi gibi büyük paralar harcamayacaktır, daha ucuza ve gönüllü istihbarat
elemanlarını projelerde çalışanlar sayesinde elde edecektir… vakıflar değişik
fonlar adı altında her ülkede birden projeler yapılmaya başlandı. Sovyetler ve
doğu blokunu ortadan kaldıracak olan ve sonra renkli devrimlere adını veren
projelerdir. Portakal, orange, kadife devrim diye anılan geriye dönüşler ve
aynı zamanda büyük bir insanlık dramını anlatan süreç projelerin sonucu olarak
ortaya çıkmıştır. Üstelik o güne kadar projelerden bir haber yaşayan toplumlar
artık proje ile yatıp proje ile kalkar olmuştur. Proje yazma kursları, proje
takibi ayrı bir sektör olarak ortaya çıkacaktır. İhtiyaca uygun yöntemleri
anlatan her şey piyasada alınır satılır ve gelir getiri konuma dönüşecekti.
Projeler bu kadar yeni bir olgu olmasına rağmen o kadar
kanıksandı ki sanki yüzyıldır varmış gibi algılanıyor… projeye karşı olduğumu
söylediğimde eski sol tepkisi diyerek küçümsenmeye çalışılıyor ki, yetmişlerin
olduğu dönemde proje yoktu. Bugün proje var ve ne için kullanıldığını bilecek
kadar deneyim sahibi oldum, çünkü ilk proje çalışmasını Almanya’da
kullananların kimlere nasıl bilgi taşıdığını pratikte görmüştüm. Doğu Almanya
tarihe karıştığında proje yapanalrın emeğinin yadsınamayacağını yıllar sonra bu
işe para yatıran Soros açıklayacaktı.
Şu anda Ortadoğu’daki siyasi yaşamı, savaşları ortaya
çıkaran proje Büyük Ortadoğu Projesidir. Uluslararası ölçekte projeler, projeye
para veren, yönlendiren şirketler ve devletlerin çıkarına hizmet etmektedir.
Projeyi veren düdüğünü çalar ve çaldırır…
Projelere neden karşı olduğunu tarihi çizgisine bakarak
zaten anlaşılmıştır ama yine de başlıklar altında değineyim;
Projeler ve taşeron işçilik örgütlü olmayı ortadan kaldırır.
Siyasi talep yerine ekonomik talep üzerine konuşurlar...
Taşeron çalışma ile proje yapmak arasında hiç fark yoktur...
Her ikisi de çalışma hayatına sermaye lehine duruş demektir.
Projeyi iş gibi gören ya da yaşam biçimi haline getirenler
aslında çalışma hayatından kaçan işçi olmaktan utanan bireylerdir.
Proje yaptığı için övünenleri görünce ben onlar adına
utanıyorum... Ne yaptığının bilincinde ama çıkarı görme diyor…
Proje yapanlar genelde kendilerini pazarlar...
Proje yapanlar genelde kibirli olurlar…
Liberalizmin nimetlerinden yararlananlar ya da proje yapan
solcular ister istemez sistemin kirine bulanmıştır.
Proje çalışanları mevsimlik işçi gibidir. Proje devam ettiği
sürece harcayacağı parası olur. Aslında onlar gizli işsizdir. Beyaz yakalı
mevsimlik işçi, tıpkı özel üniversitelerde çalışan dönemsel akademisyen gibi.
Proje yapanlar bir anlamda taşeron istihbaratçıdır, çünkü
parayı verenin amacına uygun bilgi toplar, analiz yapar parayı verene rapor
olarak tüm aşamaları ayrıntılı olarak verir. Ucuz istihbarattır ve yasaldır.
Son olarak mekansal
alana dokunayım dedim, çünkü her proje sunumu nedense lükse toplantı
salonlarında olur, acaba otel sahibi olanlar bir anlamda kendilerini kayırmış
oldular! ABD başkanı bir otel sahibi olduğunu düşününce…
Projeler verimlilik esaslarına uygun olarak “time
management” olarak planlanır ve ona göre
tasarruf yapılması istenir. En kısa zamanda, en az masrafla en çok verimlilik
projelerin finansı için istenen ön koşuldur… Buna en çok gönüllü olanlarda
nedense solcular oluyor, işte bunu anlamakta zorlanıyorum! Geçici bir iş için
bu kadar yüksek performans, başka iş ile uğraşsalar daha verimli olur kendi
anlayışları yönünde… Demek ki öyle bir dayanılmaz çekiciliği var ki, solcular
proje yapmak için birbirini bile çiğner konuma gelmiş!
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.