Toprak rengini çiçeğe verir!
Hayat bir döngüdür, döngüyü yaratan doğumdur. Doğum
olan yerde ölüm kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olan yaşantımızın içinde kırılma
noktalarını oluşturur. Toprak üzerine düşenin rengini yine içinden yeşerttiği
çiçeklere verir. Her çiçek kendisine ait rengi olması yanında bazı çiçekler
toprağın yapısına göre renk alırlar. Ölümün hakim olduğu yerlerde çiçekler kan
rengidir, kan çürürken rengini çiçeğe bırakır. Topraklarımızın üzerinde o kadar
ölüm oldu ki, ölümlerin rengini kırmızı rengini bozkıra, ormanların kuytuluk
yerlerine, çölde açan bir çiçeğe kadar vermiştir. Kan coğrafyamızın belirleyici
rengi olmuştur.
Savaşların diyarında barış ancak kısa dönemli
olmuştur. Her savaş barışı getirir diye bir kural yoktur, örneğin birinci dünya
savaşı barışı değil savaşı getirmiştir. İnsanlık savaşlar ile doğayı ve
kendisini kitlesel olarak yok ederken yerine yeni bir şey koyamamıştır.
Emperyalizm ulus devletinin oluşumu ile sömürgeciliğin yerini almıştır. Şimdi
yaşanmakta olan hibrit savaşlar neyin yerini doldurmaktadır?
Ortadoğu’yu proje olarak yeniden ele alanlar sonuç
olarak nasıl bir Ortadoğu planlamışlardır?
İstihbarat; ulus devleti olduğu süreç içinde bilgi
almak üzerine kuruluydu, liberal ekonominin hakim olduğu süreçte ise
istihbartat işlevini değiştirmiştir, istihbaratın yaptığı işleri proje adı
verilen uygulamalar almıştır. Proje, planlanmış bir süreçte istenilen bir
gelecek için hazırlanmaktır. Bilgi toplama işi, proje yapan ama istihbaratta
görevli olmayan gönüllü profesyoneller üzerine yıkılırken, istihbartat
teşkilatlarında boşta kalan elemanlar ise denetim ve istenilen sonuç yaratmak
için ortam hazırlamak ile yükümlü kılınmışlardır.
Hibrit savaşlar projelerin yaratmış olduğu ortamlarda
ortaya çıkmış olması tesadüfi değildir. Hibrit savaşlarda birilerin adı adına
başka topraklar altında savaşan profesyonel askerlerin/cihat oluşturmuş olduğu
birliklerdir.
Hibrit savaşlar dünyanın değişik topraklarında aynı
hedef yönünde savaşan ideal savaşçılar olarak sunulmaktadır. (parası olan
kapitalistlerin çıkarlarını korumak ve yeni pazarlar oluşturmak adına)
Farkındalık, algılar üzerinde yeni düşünme yöntemi
yaratmak için kullanılan yeni bir terim olarak ortaya çıkmıştır. Son yıllarda
sıkça duyduğumuz birçok kelimenin yeni üretilen terim olduğunun farkında bile
değiliz, peki hangi terimler ortadan kaldırılmıştır ki bunlar yerine monte
edildi?
Geçmiş ulus devleti algısı ile bugünü yorumlamaya
kalktığımızda birçok konuda açmaza girmemiz kaçınılmazdır, açmazlarımız geçmişi
yeninden yorumlamak ve yeniden yaratım ile sonuçlanmıştır. Yaşadıklarımız
geçmişte idealize edilirken aslında yeninden yaratılan resmi tarih sürecine
eşit denkleme gelmektedir. Özeleştiri ortadan kalkmış, yerini kibir almıştır,
çünkü geçmişimiz o kadar doğru ki yenilgilerimiz bile bizim dürüst olmamıza
kadar götürebilmektedir…
Açlığa mahkum olmak istemeyenler bilinçli ve iradi
olarak ölüm oruçları ile ölüme mahkum olmasını hala anlayamadım ama
tercihlerine saygı duyuyorum... Saygı duymuş olmam destekliyorum bu yöntemi
anlamı çıkmasın...
Ölümler olmasın!
Açlık grevi ne yazık ki ölümlerin olduğu bir süreç
oldu yargısız infazlar gerçekleşti hayatının baharında fidanlar toprak ile
buluştu. Keşke hiç biri olmasaydı. Yaşadığımız süreçte devam eden ölüm
oruçlarında hayatın baharında toprağa düşmeye yakın olanların yeniden filiz
vermesini sağlamak için hala geç değil, daha fazla ölüm olmadan sonlansın bu
grev...
Hepimiz biliyoruz ki grevi sonlandıracak olan siyasi
iradedir açlık grevinde olanlar değil.
Haksız işten atmalara son verilsin insanlar açlığa
mahkum edilmesin...
Görünürde masum olan bu isteği ideolojik zırh giydirip
algılayan siyasi iktidar ölümü çağırmaktadır. Çünkü onların bakış açısı içinde
geri adım olarak algılanmaktadır. Özgürlük bireylerin değil, iktidarın baskı
yapma özgürlüğü olarak algılanmaktadır.
Kapitalizm sadece paranın özgürlüğünü savunur...
Günlük yaşantımızın koşturmaları arasında gözden
uzakta bir yerde birileri için yaşamın son noktası olabilir...
Yüz günün üstünde gözlerimizin önünde yaşanan bir
trajedinin son sahnesine doğru gidiyoruz. perde inecek...
Birileri oh diyecek, birileri üzülecek, birileri de
bundan ders çıkarmak gerek diyecek ama ders çıkarılmayacak, çünkü ders
çıkarılacak o kadar çok olay oldu ki hangisi neyi anlatıyordu gerçekten?...
Unutulan derslerimiz var tarih sayfaları arasında...
İki insan ölümü kucaklamadan bu işin çözüm yolunu
bulabilirdi, belki de bulamazdı... bunu hiç bilemeyeceğiz... Çünkü duyarsız bir
iktidar, duyarsız işsizler yığını, duyarsız benzer sorunu yaşayanlar, hepsi
Allaha şükredip bugün de yaşadık diyecekler…
Bir çorba verene dua edecekler...
İki insan anılar ile kalacak, bir de günlük çekilen
fotoğraflar, tutuklandıktan sonra fotoğrafsız günleri... Birileri tanıdıkları
için gurur duyacak, kimileri üzülecek, kimileri anıları yolumuzu aydınlatıyor
diyecek...
İki insanın ekmek ve onur mücadelesi ve açlık grevine
giden yol gözlerimizin önünde döşendi... Konuşulanları duymadılar bildikleri
yolda ilerlediler... Bir avuç insan onlara ses oldu, çoğu insan ise seyretti,
kızdı, emir verenlere ve uygulayanlara lanet okudu...
İki insan henüz ölmedi, umarım ölmez ve yukarıda
yazdığım hiç biri gerçekleşmez...
Aç olanlar, ekmeği elinden alınanlar, sizin gibi
olanlardan sadece iki insan onuru ve ekmeği için bildikleri yoldan
dönmediler...
Bireylerin sahiplenmesi yerine kurumlar
sahiplenemedi... İçselleştiremediler... Bizden değil diyerek görmezden
gelindi...
Yüksel Caddesi ayrı bir eylem alanı oldu, belirli
insanlar belirli saatlerde geldi, plastik merminin, dayağın, gazın hedefi oldu,
bir bölümü fotoğraf çekti, bir bölümü slogan attı, bir bölümü sessizce
izledi... Bir bölümü nedir bu ya dedi, işimizden ekmeğimizden olduk dedi...
Biri adalet yürüyüşüne başladı, adalet yürüyüşüne en fazla Yüksel Caddesinde
olanların katılmasını beklerdim, katılmadılar...
Sosyal medya sürekli fotoğraf paylaşım alanı oldu,
biri yürüdü, biri gaz yedi... Her şeyden sorumlu sorumsuzlar emir komuta içinde
görevlerini yaptı...
Ülkemizin trajedisini dramalar belirler oldu..
Toprak çiçeklere kendi rengini verir, yaşadığımız
coğrafyada bir renk hakimdir…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.