Galata Gazete


27 Ağustos 2017 Pazar

Faşizmin kendi ile imtihanı…

Faşizmin kendi ile imtihanı…

Ülkemizde faşizm Avrupa’da gelişen faşist hareketlerin ülkemizde sempati toplaması ile başlamıştır. Öncelikle faşist İtalyan yasaları ile ülkemize sızmış, faşist Almanya’nın tüm kurumları ile ülkemize konumlanması ile olmuştur. Faşizm ülkemize kurumları ve sempatisi ile gelirken ulus devletin yaratmış olduğu olanaklar içinde halkı da biçimlendirmiştir. O kadar ileri gidilmiş ki kervan geçmez kuş uçmaz diyarlarda bile Hitler bıyığı burun ile dudak arasında kendisine yer bulurken, imparatorluktan çıkmış ülkenin ahalisi sadece ideolojiyi sembolik düzeyde içselleştirmiştir, çünkü onlar için düşman gayr-ı Müslimlerdir ve gayrıların en önemlisi zaten ülke topraklarının ötesine atılmış, geride kalan çocuklar henüz dağlardan kimsesizler yurdunda toplanmıştır.

Faşizm, ülkemizde görsel olarak yayılırken karanlık gecelerin hakimi olan devlet karartma gecelerinde ekmeği bile karne dağıtırken yandaşını bal ile besler olmuştur. Faşist hareket yağmacılık ile ülke içinde kök salmaya çalışırken zaten var olan alışkanlıklara yeni elbise giydirmekten öte anlamı olmamıştır. Ülkenin kurucuları Nazilik konusunda bir biri ile yarışırken bir bölümü sağduyularının gereği bağımsız gözükmeye ya da ete sütlüye bulaşmadan arka planda kalmaya özen göstermiştir. İttihat ve Terakki Partisi’nin devamı olan kadrolar yenilgiden sonra eski rüyaların canlanmasından başka şey ifade etmemektedir. O dönemde başbakan olan, bakanlar kurulunu oluşturanlar Alman faşizmi ile açıktan cilveleşmekten öte onların istemleri yönünde düzenlemeler yapmaktan da öte durmamışlardır…  Her faşist rejim kendi düşmanını yaratır ve kontrollü olarak ona baskı uygulaması kaçınılmazdır. Azınlıklar ve gayr-i Müslimler tehdit olmaktan çıktığı için yeni düşmanın Kürtler olması kaçınılmazdı. O dönemde “çıbanbaşı” olarak görülenlerin “irinlerinin boşaltılması” ve “yaranın tedavisi” edilmesi resmi söylemler içinde yerini bulmuştur.

Resmi faşizm ilham aldığı kaynağının yenilgisi ile ülkede ki gücü de ortadan kalkmış ve pusuda bekleyenlerin sıra kendilerine geldiğini görerek devlet mekanizması içinde yeniden güç kazanmaları ile sonuçlanmıştır. Kurumsallaşamamış faşizm gücünü aldığı devlet mekanizmasından uzaklaşmış olarak görünse de yasalları ve adalet kavramı içinde varlığını korumuştur. Yeni cumhuriyete numara verenlerin verdiği numaralar dışında iç içe geçmiş olan cumhuriyet uygulamaları güce göre değişime uğrayacaktır. Çok partili sürecin başlaması ve Birleşmiş Milletlere üye olduktan sonra uluslararası yasaların ülkemiz içinde geçerli kılınması ile birlikte başka bir tarih çizgisi üzerine oturmuş olduğumuz gerçekliği ile karşılaşmaktayız.

Osmanlı döneminden kalan henüz yüzleşilmemiş sorunlar ile yeni sorunların harmanlandığı süreci yaşamaktayız. Küresel dünyanın bir parçası küresel yasaların da hakim kılınmasının henüz başında olan ülkemizde siyasi yaşam ikili parti olarak yoluna devam ederken güncü kaybetmiş faşizm ideolojisi de kendisine gerçek anlamda taban bulmaya da başlamıştır.

Demokrat partisi demokrasi için yola çıkmış ama faşizm ideolojinin kurumsallaşmış alanının yeniden filiz bulmasına da olanak sunmuştur. Alman faşizmi yenilmiş ama faşizm ile gerçek anlamda yüzleşilmediği için bizim gibi ülkelerde kök salması için ortam yakalamıştır. Faşizm kendi toprağı dışında kök sallarken yenidünya düzeni içinde faşizm efendisini değiştirmiş ve hizmet etmeye devam etmektedir. Faşizm kendisinin suçlarının üzerini örtenlere her türlü hizmet vermeye başlamıştır. CIA bu dönemin ürünü olarak uluslararası siyasi arenada yerini alırken NATO içinde kurumsallaşmıştır. Demokrasi için yola çıkanlar ülkemizin bağımsızlığını NATO içinde olacağı varsayımı ile NATO üyeliğine girmiş ve bu sayede kurumsallaşmış faşist hareketin ülkemizde ki ayağını oluşturacak Gladio örgütlenmesi için ortam yaratılmıştır. NATO eli ile ülkemizde faşizm yer altı örgütlenmesi olarak kendisini devlet denetimi dışında ama devletin olanakları içinde alan bulmuştur.

NATO içinde örgütlenenler Amerikan’ın çıkarına uygun politikalar geliştirmiş ve Amerikan başkanlarının doktrinlerine uygun NATO ülkelerini düzenlemek adına siyasi adımlar atmıştır. Ülkemize düşen ise 27 Mayıs darbesidir. Amerikan çıkarına uygun yapılan bu darbede NATO içinde yetiştirilmiş subayların rolü saklanamayacak kadar ortadadır. Gladio adı ülkemize uygun şekilde değiştirilmiş ve halk arasında “Kontrgerilla” olarak adlandırılacaktır. 27 Mayıs sonrası gelişen her toplumsal olay içinde bu teşkilatın adı geçecektir, onun fotoğrafı çekilemeyecek ama varlığından herkesin haberi olacaktır. İlk fotoğrafını çekmeye çalışan Abdi İpekçi elinden dosyası alınarak öldürülmüş, onun cinayet dosyası görünmeyen eller tarafından yönlendirilerek üstü sürekli ihtiyaca göre örtülmüş ya da kısmen açılmıştır. Siyasi cinayetler Gladio’nun üzerine serilen örtüyü aralamaya çalışanlar üzerine yoğunlaşmıştır. Kitlesel cinayetler günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası oturması Gladio’nun içinden devşirdiği elemanları ile öne çıkan siyasi partiler adı etrafında oluşmaya başlaması tesadüfi değildir.

27 Mayıs darbesinin sesi Gladio’nun cinayetlerinin sesi olması tesadüfen ortaya çıkmamıştır.  Faşizm kurumsal ilişkisini 12 Eylül öncesinde MHP içinde gerçekleştirdiği 12 Eylül sonrası açılan MHP davası ile ortaya çıkmış ve o davanın sonucunda geçmişten ders alanlar sonrası yapılan örgütlenmeler ile kendisini ortaya koymuştur. Yazıcıoğlu MHP’den ilk önemli kopuşu temsil eder, o kadar kontrollü örgütlenme yapmış olsa da Dink cinayeti sonrası “bizim içimizde bizi yanlış yönlendirenler var” diyerek partisinin adının bir cinayete karışmasını eleştirmiş ve kısa süre sonra da bir “kaza” sonrasına hayatını kaybedecektir.

MHP sokak siyasetinden tamamı ile uzaklaşmış sokakta taraf olmayacağını ilan etmiştir. 90’lı yıllarda sokakların yeniden kan gölüne dönderilmesi süreci içinde “Susurluk Kazası” sonrası gelişmelerden kendilerini uzak tutmayı başarmıştır. Geçmişin tortuları su yüzüne çıkmış ama kurumsal alandan uzaktadır. Devşirilenler çıkarsal ilişkiler içinde verilen görevi yapmış ama gerçek anlamda olaylar ve ilişkiler ortaya çıkarılamamıştır.

Gladio ihtiyaca uygun kurumlar yaratmış ve sokakta kullanmaktan çekinmemiştir. Çatışmanın en yoğun olduğu yerlerde Gladio kendisine uygun örgütlenmeler kurmuş ve zaafı olan insanları kullanmayı bilmiştir.

MHP ders almıştır ama içinden sürekli günlük siyasete uygun olarak kopmalar olmuştur. Siyaset ihtiyaca veren teşkilatlara yaşama şansı verir, diğerlerini etkisiz hale getirir. Türk siyasetinin ayrılmaz ögesi olarak MHP 12 Eylül sonrası kendisine verilen toplum tepkisini en alt düzeye çekme görevini en iyi şekilde yerine getirmiştir. Ilımlı İslam ve Ortadoğu ülkesi hedefine MHP’siz ulaşma şanı yoktur. Hem İslam hem de Türk ırkçılığının kaynaşması MHP bayrağı altında kurumsallaşmış olması bu siyasi partiyi her dönemde siyasi arenanın olmazsa olmazı olarak öne çıkarmaktadır.

MHP yeniden parçalama sürecindedir. Bu süreç AKP’nin artık krizi yönetemediği sürece denk gelmiş olması tesadüfen değildir. Ortada bir boşluk olmuştur ve var olan MHP yönetimi bu boşluğu dolduramamıştır. AKP siyasi ve ekonomik krizi yönetemez konuma gelmiş, Suriye ve diğer ülkelere yönelik emperyalist (ümmetçi  yayılması) politikası iflas etmiştir. Bu politikası Amerikan ve Rus emperyal devletlerin çıkarı ile çatışır hale gelmiştir.

Erdoğan’a verilen BOP eşbaşkanlığı görev süresi dolmuştur. Fakat onun yerine getirilecek başka bir lider henüz ortaya çıkmamıştır. MHP’den ayrılanların yeni bir umut olma şansları yoktur, sadece AKP’nin yan değneği konumunda olan bir siyasi dayanağın çökmesi anlamındadır. AKP kendisine destek olarak gördüğü etnik siyasi parti ve yan örgütleri ile arasında oluşan diyalog masasını devirmiş ve arasına kalın bir çizgi çekmiştir.  AKP yalnızlaştırılmaktadır…

AKP tek başına krizi yönetmez hale getirmiş ve AKP’nin kurdu AKP içinden çıkacaktır. Çünkü kurt kurdun açığını bilir ve ona göre önlem alır…

Gladio ihtiyaca cevap veren askeri bir örgütlenmedir. Elbette kurucusuna hala sadıktır. Canlı bombalar ülke kriz içinde olduğu süreç içinde AKP’nin çıkarına uygun zamanlarda kendisini ortaya koymuştur. Her kriz geçici çözümler ile ortadan kalkmış ama daha ağırı ile geri dönmüştür. Yeni bir dönem başlamıştır, bu yeni dönemin siyasi arenada yeni düzenlemeler için ortam hazırlanmaktadır. Bu ortamın belirsizliği olasılıkların fazlalığını ortaya çıkarmaktadır… Kim kime hangi proje ile ortaya çıkacağını kısa zamanda göreceğiz, çünkü para olmadan siyasette adım atılamaz ve şu anda ki siyasi yapıların ne ekonomik, ne istihbarat, ne de lojistik olarak cevap verecek örgütsel yapıları mevcut değildir…  Küresel siyasette sürekli gerilim üretenler ulus devletinin yaratmış olduğu tüm engelleri ortadan kaldırmak ile kalmıyor, yeni ulus devleti görünümlü sınırların da oluşumuna olanak sunuluyor… Küresel politikalara piyonların rol verme şansı yoktur, verilen görevi yerine getirmek ile yükümlüdürler. Hangi piyonun ne zaman oyun dışına itekleneceğini emperyalist güçler şimdilik karar verecek konumdadır…

Faşizm bu belirsizliğin olduğu ortamda kurumsal ilişkileri ile kendisi ile imtihanı içindedir… Ulus devletinin yok olduğu koşullar içinde faşizm sermayenin çıkarını savunmak dışında başka bir görevi mi var?

İsmail Cem Özkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.