Her yalanın bir inananı vardır.
Yahudiler olmasaydı Naziler iktidar olabilir miydi? Yahudi
düşmanlığı ile iktidara gelen Naziler sözünü zamana yayarak tuttu ve sonunda toplama
kampı kurdu. Sonra oralar toplu infazların yeri oldu.
Soykırıma uğrayan halk her dönemde mağdur olarak nefret
söylemin merkezinde oldu... Hatta tarihin dehlizlerinde yaşanan reform
hareketleri bile bu düşmanlığı merkezine alarak yapmıştır. Düşmanlık köklüdür,
çünkü her iktidar bir düşmana ihtiyaç duymuştur ve kendisi gibi inanmayan,
düşünmeyen ve yaşamayan halkları hedef tahtasına oturtmuştur. Bugün dahi birçok
kişi bilerek bu nefret söylemine devam ediyor.
Neden Nazilerin suçunu Alman halkına yüklenmediğini
sorgulamıyor, çünkü o sorguyu yapacak ortam Nürnberg mahkemeleri ile üstü
kapanmış ve Nazi liderleri mahkum edilmiştir. Çıkarlar bugün geçmişin karanlık
yüzü ile yüzleşmeye uygun değildir, uygun olmadığı için Alman toplumu içinde
Naziler yeniden yeni düşmanları bahane ederek güçlenmektedir. ...
1933’de Naziler halkın seçimi ile iktidara geldiler, halkın
desteği ile iktidarlarını korudular, savaş ile karşı gelenleri yok ettiler...
Savaş olmasaydı Naziler iktidarda kalabilir miydi? Çünkü
yaratılan yalan balonu sönecekti... Yalanı sönenler yalanı yaşatmak için her
türlü çılgınlığı yapabilir... Diktatörler halka yalan söyler ve söylenen yalanı
gerçek göstermek için yalanın hedefinde olanlar yok edilir ya da sürekli
sistemli baskı altında tutulurlar...
Hayatta kalma mücadelesi gelecek kaygısını buharlaştırıyor.
Virginia Woolf, Walter Benjamin, Stefan Zweig ve karısı
Lotte ile birlikte boşuna intihar etmemiştir. Onların intiharı aslında var
olan zamanının ruhunun ifadesinden başka şey değildir. Her biri kendi alanında
çok önemli çalışmalar yapan bilim insanları, sanatçılar ve adını dahi
duymadığımız birçok insan bireysel kararları ile hayat denen çizgilerini
kendileri kırmıştır. Hayatta kalma mücadelesi umut ile olur…
İnsan çaresiz olduğunda sürekli kendini avutarak yaşar.
Gündeme bakıyorum sanki Titanik Gemisi ile okyanusa doğru
açılıyoruz... Eğlence bol, neşe, aşklar ülkesi...
Bir insanın geleceğini belirleyen şey doğduğu coğrafyadır.
Coğrafya karakterini belirtir, bazı insanların gelecek korkusu olur bazılarının
ise yaşam kaygısı, çünkü ölüm bazı coğrafyaların kaderidir, her bir yerden ya
kurşun ya bir bomba düşer...
Her zaman haklı ve doğru olduğunu düşünen biri yalnız
kaldığında çevresine öfke ile bakar... Öfkesini hafifletmek için çevresinde yer
alan her bireyi aptal ve kendisini izlemediği için gereksiz olarak görür...
"En önemli kriteri bağlılık ve sadakat." olan J.
Edgar Hoover göreve gelir gelmez cadı avı başlattı, bir süre dokunulmaz ve en
büyük olarak anıldı, birçok Amerikan başkanı değişti o değişmedi.“bilgi güçtür”
dedi ve topladığı tüm bilgileri kendi çıkarı için kullanmaktan çekinmedi, bu
sayede emekli olana kadar görevinde kalmayı başardı. Onun hakim olduğu zamanda
suçlu suçsuz bir çok insan toplum dışına itekledi ve toplum dışına
iteklenmekten korkan ve işini kaybetmemek isteyenler işbirliğine zorlandı... O
da artık yok. Yenildi... Yok oldu. Haklarında bilgi toplananlar, toplum dışına
iteklenenler bugün anılırken onun ile işbirliği yapanlar alınlarına sürülen
itirafçı, işbirlikçi, ispiyoncu… gibi kara lekelerinden bir türlü
kurtulamadılar... J. Edgar Hoover yok oldu... Korku cumhuriyeti de yok oldu...
O görevinden ayrılır ayrılmaz Amerikan parlamentosu bir daha J. Edgar Hoover
gibi biri olmaması için bürokratların görevde kalmaz zamanını belirledi.
Amerika bu cadı avından ders almıştı ve aldığı dersini kanunlar ile güvence
altına aldı. Azınlıklar ve öteki gibi kabul edilenlerin yaşama hakları orada
güvence altına alınmıştır. Peki ülkemiz açısından bakarsak, çünkü ülkemizde de
bir çok olumsuz olay yaşadık ama yaşadığımız olumsuzluklardan ders çıkarma
yerine unutmayı seçtik... Geçmişi anımsatanlar ve gerçekleri katıksız ortaya
koyanları ötekileştirdik, yok saydık, olmadı hapishane duvarları arasında
yaşamaya zorladık…
Şirketlerin hakim olduğu yerde adalet olmaz, özgürlük;
sadece patronların emek sömürme ve artı değeri kasalarında biriktirme
özgürlüğüdür...
Her yalanın bir inananı vardır.
Her diktatörün bir yalanı ya da yalanları vardır, o güçlü
olduğu sürece ona inanan ya da inanıyormuş gibi yapanlar var olur, çünkü çıkarlar
buna izin verir. Eğer diktatörler çıkarını savunduğu kesime yeni rant alanları
yaratamazsa kısa sürede tarihin karanlık deliğinden aşağıya bırakılır, çünkü
çıkarlar yeni alternatif lideri kısa sürede ortaya çıkaracaktır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.