Biz bize benzemeyiz!
Kemalist arkadaşlar bazı
sosyalistlerin kendileri gibi hayata baktığını ve yorumladıklarını gördükçe,
duydukça diyorlardır “biz sosyalistiz herhalde!”... Ama Marksizimi bilen, onun
düşünce yöntemini içselleştirmiş biri asla Kemalist olamaz ve hayata Kemalist
gibi bakamaz, çünkü durdukları nokta farklı. Kemalistler burjuva ve sermaye
bakış açısından devleti kutsallaştırıp, onu yaşatmak için düşünce yöntemini
çizer, sosyalist ya da Marksistler ise tam tersidir, devleti “sönümlendirecek” işçi
devleti kurmayı, yani işçi sınıfı ve mazlumların bakış açısına sahiptir...
Marksistler bir arada
yaşamayı savunur, tüm diller, kültürler bir arada, "işçi sınıfının alın
teridir bizim bayrağımız" der, o açıdan bakar hayata, küreseldir bir
anlamda ama sermaye karşıtı bir küresel…
Arada bu kadar zıt farklar
olmasına rağmen, kendisine “sosyalist” diyen ve kendisini ve çevresini
kandıranlar Kemalist gibi hayata bakıp yorum yapıyorsa, “dolandırıcı”
konumdadır, çünkü komünistler ve sosyalistler niyetlerini hiç saklamaz ve açık
açık ortaya koyar...
Komünist veya sosyalist
olduğunu iddia edenler dini örgütler içinde yer almaz, çünkü din sosyalist
düşünce ve yaşam biçimi ile taban tabana zıttır, hayata biri “biat ve itaat”
ederek bakar, sosyalistler ise tersidir, “sorgulayarak” bakar... Hem Alevicilik
oynayıp hem kendisine sosyalistim diyende Kemalist gibi davranan “dolandırıcılar”
gibidir...
Sosyalistler kimseyi
kandırmaz, niyetini açıkça ortaya koyar ve sınıfsız toplum için işçi sınıfı
devleti kuracağını ve bunun ütopya olmadığını, gerçekleşebilecek bir somut bir
şey olduğunu vurgular ve bugünden sosyalist yaşama uygun yaşam nüvelerini
oluşturmaya çalışır...
Türkiye'nin 100 yıllık bir
tarihi var, en azından cumhuriyet tarihi tanımı içinde... Bu zaman içinde
komünistler kendilerin çıkarı için ne yazık ki devrim odaklı tutarlı ve
devamlılık arz eden bir siyasi çizgi yaratamadılar... Sürekli burjuva devletin
iktidar savaşında olmazsa olmaz iktidar mücadelesinde bir tarafı tutmak zorunda
kaldı, “onlar gelirse daha kötü”, ya da “kötüler gitsin en azından asgari bir
demokrasi olsun da bizde yer üstüne çıkalım” fırsatı arayışı içinde oldular...
Bu ikilem yani “Godot” gelecek gibi demokrasicik bekleyen komünistlerin,
demokrasisi bir türlü gelmedi. Aslında bir anlamda burjuva demokrasisi
gelmemesi daha iyi, işçi devleti için devrim koşullarını devlet kendi elleri
ile hazırlıyor, halkı “umutsuz” bırakıyor, bunu fırsat bilip örgütlenme yerine “kötünün
iyisini” tercih edip onun arkasından gitmek” devrim fikriyatını” uzaklaştırmaktan
başka işlevi olmamıştır... Kısaca örgütlenmek ve devrimci mücadele koşulu
hazırlamak yerine, burjuva demokrasi beklentisi ile sosyalistçilik oynandı bu
ülkede...
Sosyalistler “Gezi Direnişi”
kendiliğinden ortaya çıkınca elleri kolları birbirine karıştı, ne yapacağını
bilemez, örgütsüz olduklarına lanet okudular...
Peki, bu dini tepki onları
örgütlü yaptı mı?
Sosyalistler, komünistler
dini yapılar içinde örgütlenmez, onlardan “taraftar devşirelim”, “onları da
yanımıza alalım” söylemi değil, tersine güçlü bir örgütlü model çıkarırsanız,
mazlum, ezilen taraf zaten güçlü olarak gördükleri ve kendilerini savunacak
tarafın yanında yer alacak, kucak açacaktır, çünkü kendi güvenliği için güvende
olacağına inanacağı tarafa destek verir mazlumlar...
Komünistler kimsenin dini
inancına, ibadetine karışmaz, çünkü onların inancını da işçi devleti güvenceye
alacaktır, gerçek laik devleti ancak işçi sınıfı kuracaktır, çünkü dinden
çıkarı yoktur, onu metalaştırmayacak yegane güç işçi sınıfıdır...
Din metalaştığı sürece laik
bir devlet sözde kalır...
Komünistler işçi sınıfını
örgütlediği an zaten toplumun çoğunu örgütlemiş demektir, işçi sınıfı toplumun
bel kemiğidir, sermaye bile işçi sınıfının gücüne ve üretim için çalışmasına
dayanır. İşçi sınıfı üzerinde ki sermaye patronlarını atması için kendi devleti
kuracağına gerçekten inanması gereklidir, aksi halde sırtında bir joker gibi
taşıdığı kan emici sermaye sahiplerini atamaz...
Ulus devlet, kendi içinde
kendisi dışında yer alanlara "umutsuz" kalacakları ortam yaratarak
"kendilerine benzemekten başka çıkar yolu yoktur, eğer yaşamak ve mutlu
olmak istiyorlarsa" anlayışını pekiştirecek güvenlik önlemleri alır. Toplumu
bir anlamda çeşitliğini yok edip homojenleştirmek ister. Homojen toplumlar
sanki daha sorunsuz sömürülüyormuş gibi.
Ulus devletinde “kendisi
için” özgür olan şeyler, ötekiler için yasaktır...
Eylem birliktelikleri ile
zıt kutuplar yan yana gelebilir, çünkü kısa vadeli ve sonuç veren eylemler,
eylem birlikteliğinden geçer. “Devrim olsun bütün sorunlar sonra çözülsün”
anlayışı doğru anlayış değildir. Komünistler halkın refahı onları sömüren
burjuvalar kadar olması için mücadele eder, burjuvaların yaşam kalitesini yok
edip onları fakir yapıp toplum artık eşitlendi demez, tersidir doğru olan…
“Fakirsin sen fakir kal” demek yerine daha fazla hak ve özgürlük elde etmek,
daha rahat yaşam olsun diye mücadele eder. Sınıfsız toplumun temeli daha rahat
ve eşit şekilde bir arada olmak değil midir, sınıfları ortadan kaldırmanın
birincil amacı sömürüyü ortadan kaldırmaktır, sınıf olduğu sürece sömürü
olacaktır… Burjuvazinin yaratmış olduğu bencillik, tüketici kültürü dışında yer
alan tüm değerler, hayat standardına ulaşmak ve onu aşmak için mücadele edilir.
Şatoda oturan burjuvazinin şatosunu yıkma değil, o şatoda eşit koşullar içinde
yaşamaktır amaç, gecekondu binamızdan çıkıp o seviyede yaşamak… Koskoca şatoda birkaç
kişi yaşarken, şimdi hep bir arada yaşayacağız, birlikte üreteceğiz birlikte o
zenginliği paylaşacağız, yeter ki başkasının emeği üzerinde yükseltmeyelim
refah seviyemizi… Sömürülenler, başkasını sömürmek için iktidara gelmez…
Komünistler farklıları yok
etmek yerine, farklılıklar ile birlikte bir arada yaşamı savunur. Homojen
toplum yerine dünyanın tüm renklerinin bir arada olduğu ve hiçbir rengin
diğerinden üstün olmadığı bir sınıfsız bir toplumu savunur.
Eylem birliktelikleri demek
değildir ki bir arada olanlar bir birine benzesin, aksine farklıklar olduğu
için zaten eylem birliktelikleri oluyor ve o eylem süresince ortak çıkar için
mücadele edilir, sonra herkes kendi amacına uygun mücadele yönteminde yoluna
devam eder.
Eylem birliktelikleri, olaylara
aynı pencereden bakanlar arasında olmaz...
Bakın Kürt sorunu konusunda
eylem birlikteliğinin ortak adı HDP'dir. Birbirinden ayrı siyasi görüş ve
ideolojiler bir arada Kürt sorunu çözümü için somut adım atmak için bir araya gelmiş
siyasi çıkar birlikteliğidir... Hiç biri diğerini “benim gibi düşüneceksin,
benim ile her olayda aynı adımı atacaksın” diyemez, çünkü dediği an “kopmalar”
kaçınılmazdır... Elbette içinde sorunlar var, yakın tarihimizin içinde ilk
büyük deneyim diyebiliriz, bu kadar farklılıkların bir arada olması… 12 Eylül
1980 öncesi kısa bir zamanda deneyimlenmiş “Direniş Komiteleri” vardır ve onun
ilgili bir çok yayın bulabilirsiniz. Çıkar
birlikleri elbette bir noktaya kadar gider ve her yeni açılım başka yolların ve
anlayışların oluşmasına neden olur…
Ülkemizin tek sorunu elbette
Kürt sorunu değildir, onun dışında da hayata bakan ve farklı sorunları odak
noktasına almış sol anlayışlar mevcuttur, her birinin farklı duruşları olması
onları ne haklı ne de haksız yapar. Tarih, bugünler ile ilgili notlarını
kazanımlara bakarak yazacaktır, çünkü tarihin akışına hiçbir etkisi olmayan
anlayışlar tarih notları arasına sözü kısa değinmeler dışında edilmeyecektir.
Aynı şekilde bir çok ilçede ve
illerde oluşturulmuş olan “demokrasi birlikleri / bileşenleri”. Hepsi farklı uçlardaki oluşumlardır, ama ortak
payda demokrasi. Yapılan eylemlerde ortak belirlenen sloganlar ve afişler
taşınır ama hiç kimse “sen neden kendi bayrağını, flamanı taşıyorsun” demez,
çünkü farklılıklar güzelleştirir o eylemi ve bileşenin anlamına uygun davranış
ortaya çıkarır. Demokrasi bileşeni dendiği an zaten ”tek bayrak ve flama”
olmaz, ülkenin resmi anlayış dışında yer alan tüm renklerinde katılıp kendisini
ifade edebildiği ortamlardır... “Ben Aleviler ile ya da sosyal demokratlar ile
aynı yürüyüşte yürüyorum” diye ne onlardanım ne de onlar benzemek için
uğraşırım, ne de alınıyorlar ama onlar var diye kendi ilkelerime ters bir
davranış içinde olurum... Bizler görüşleri ve niyetlerini açıkça söyleyen ve bu
konuda her şeyi ile net anlayışı savunanlarız...
Kısaca “biz bize benzemeyiz”
ama demokrasi olunca hepimiz aynı yürüyüş kolunda yerimizi alırız. Hepimiz farklı ideolojileri savunan, hayata
başka noktalardan bakanlarız, hepimiz bu yaşamın farklı renkleriyiz, zenginliyiz…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.