Seçime doğru giderken…
Ülkemiz uzun zamandır seçim
atmosferinde, ekonomik kriz yanında siyasi krizin içinde bir türlü çözülemeyen
sorunların girdabının yaratmış olduğu çıkmaz sokakta siyaset yapılıyor.
Ülkemizin bir çok
kronikleşmiş sorunlar içinde, sorunları çözmek ile yükümlü olan siyaset, sorun
çözmek iddiası ile geldiği iktidarda, iktidarını daha uzun devam ettirmek için
sorunların üzerini kapatmayı yeğlemiştir, çünkü sorunun çözümü ülke çıkarı için
önemlidir ama siyaset ülkenin çıkarından daha önemlidir, çükü siyaset siyasi
parti üzerinden yapılmakta ve siyasi partinin bekası ülkenin bekasından daha
önemlidir. İktidar koltuğunda oturan bir partinin devletleşmesi süreci, iktidar
koltuğunun illüzyonundan kaynaklanmıyor, tersine iktidarın vermiş olduğu
güçten. Gücün elden gitmesi demek, korkuyu tetiklemektedir, korku ise iktidar
sürecinde hesabını vermekte zorlanacağı açıkların varlığı anlamına gelir...
gerçi bugüne kadar göstermelik yargılanmalar dışında geçmişe yönelik ve
iktidarla yönelik bir yüzleşme olmamıştır, siyasi güç yüzleşmeyi ortadan
kaldırmakta ve denge politikası siyasetin ilerlemesinin önünde ki en büyük
engeldir. Siyaset ise denge sorunudur, lideri partisini ve kolladığı çıkar
çevresinin elde ettiği gücü korumakla yükümlüdür… Siyaset bizim gibi ülkelerde
sermaye birikimi yaratmanın en önemli aracıdır.
Dünyamız ulus devletten
küreselleşme sürecine doğru evrilirken bir kırılma yaşamaktadır. Var olan tüm
alışkanlıklar, birikimler gelmekte olana göre değişime uğramakta ve uyum
sağlaması hukuki düzenlemeler yapılmaktadır. Fakat bu süreç bitmemiştir, ulus
devleti içinden çıkan küreselleşme politikası kapitalizmin iç değişimidir.
Yeniden yapılandırılma sürecidir. Bu da tarihin kırılması ve yeni çatışma
alanlarının oluşması anlamına gelmektedir.
Ülkemizde de dünyadan
bağımsız değildir, aksine ülkemiz dışında gelişen her türlü sosyal, siyasal
olaydan etkilenen çok zayıf ekonomisi olan bir ülke konumundayız. Üreten değil,
tüketen bir ülkenin küreselleşme sürecinde ancak taşeron ve bayisi konumuna gelmek
anlamına gelmektedir, kısaca hizmet sektörü içinde var olan ve bir yerlerde
üretileni ya da ucuz emekten dolayı başka şirketlerin marka üretimini yapan ama
kendi ürünü olmayan bir taşeron görünümü içindeyiz. Elbette üretmeyen, tüketen
ve tüm zenginliğini özelleştirme adı altında küresel firmaların hizmetine sunan
bir ekonominin kriz içinde olması kaçınılmazdı, çünkü küreselleşme politikasını
dayatanlar gelişmekte olan ülkelere biçtikleri rol da ancak böyle bir şeydi.
Bu kriz ortamında ülkemiz
bir seçime doğru gidiyor, çözülmemiş sorunlar, sorunların üzerine yeni
sorunların oluştuğu, otokrasi deneyimi ile geçmiş ulus devlet anlayışının
yaratmış olduğu bir tarih ve birikimin sandıkta yüzleşmesi ve yol haritasının
ortaya çıkması sürecindeyiz. Seçim, bir birine yakın muhalefet bloğu ve iktidar
bloğunun kilitlenmiş bir oy potansiyelinin çözümü Kürt sorunu merkezine almış
siyasi partinin tercihine kalmış durumdadır. Kürt seçmenin oyu bugün yaşanan
siyasi krizin çözümünü ortaya çıkaracaktır.
Bu krizin çözümünde kritik
rol oynayan HDP kongresi yapılıyor, verilen mesajlar açık ve net. Biz
farkındayız, biliyoruz, ne yapacağımız ve çıkarımıza uygun nasıl
davranacağımızı da biz biliyoruz diyorlar…
Nasıl demesinler ki, masa devrilmiş, masanın altında kalan taraflardan HDP
olmuş. Kürt açılımı hendek içinde üzeri toprak ile örtülmüş, üzerinden panzer
geçilmiş... Seçilmiş başkanları tutuklanmış, seçilemeyenler de yardım
yataklıktan seçilmiş başkanların kaderini yaşamışlar... Sonuç Kürt açılımı masa
devrilerek yok edilmiş, çözülmüş gibi tavır alınmış. Eski söyleme geri dönülmüş
ama ortada geriye dönülecek bir siyasi, sosyal ortam yok olmuş.
Demirel tarafından Kürt realitesi kabul süreci, Erdoğan ile devam etmiş ama
çözüm için sorunlar masaya yatırılmadan masa tek taraflı devrilmiş, "Kürt
sorunu yok!" denmiş... Sorun yoksa neden hala Kürtlere karşı öfke, nefret,
ayrımcılık, batıda Kürtçe müzik ve dile karşı hoşgörüsüzlük var? Yani sorun
olduğu yerde duruyor...
Geçmişe göre Kürt illerinde Kürtçe daha özgür, medyası, siyasi propagandası
göreceli olarak bağımsız! Fakat aynı hoşgörü batıda yok, batı da hala bölücü,
ayrımcı, nefret söylemi geliştiren, uyumsuz olarak algılanıyor ve Kürtler ile
işe gelince yan yanda çıkarı bitince nefret söyleminin hedefi olabiliyorlar...
Kısaca özgürlük çıkarlar ile sınırlı, çıkar bitince düşmanlık kaldığı yerden
devam ediyor...
HDP, ne yazık ki Türkiye partisi olamadı, bunda en büyük etken "yetmez ama
evet", "evet", "boykot" söylemi ile yan yana gelmiş
olanların HDP çatısı altında yan yana olmaya devam etmeleri...
Elbette her siyasi partinin çıkarı farklı, çıkarlar HDP ile çatıştığı an kendi
bayrağı ile yola devam ederken, çıkarlar uyuştuğu an çatı altında siyaset
yapılabiliniyor...
Ortak noktaları "Kürt sorunu", bazen Kürt ulusal hareketinin amacını
aşan daha fazla Kürt sorunu çözmeye talip olan ve öneri getiren, söylem
geliştirenler de onlar...
Sonuç HDP homojen bir siyasi yapı değil, içinde çeşitliliği, farklı siyasi
gelenekleri barındırıyor olmasına rağmen siyasi söylemleri ile daha geniş
açıdan olaya yaklaşmak yerine "Kürt sorunu" çözümü merkezli olunca
siyasi hareket alanı daralmaktadır…
Elbette yerel politikalar, yerel söylemler önemlidir ama merkezi yapıların ne
kadar heterojen yapı olsalar da homojenleşmektedir...
Güç ve ekonomik güç kimdeyse partinin politikasını belirleyen ve yönlendiren
onlar oluyor. Haklı olmak önemli değildir, siyasi hareketin çıkarıdır. Nereden
baktığı önemlidir, nasıl baktığından...
Önümüzde eğer herhangi bir sorun çıkmazsa sandık gelecek ve sandıkta yeni rejim
devam ya da buraya kadarmış kararı çıkacak... Buraya kadar demek kolay ama onu
nasıl bir siyasi perspektif ve yol ile yapılacağı belirsizdir... Çünkü Kürt
siyasi partiler ve seçmenler olmadan cevap yönü belirlenemiyor... Kısaca burada
kilit parti HDP'dir ve onun belirleyeceği harita gelecek siyasi ortamında nasıl
olacağı konusunda ipuçları verecektir...
Bunu siyasi aritmetikte iktidar ve muhalefet bilmektedir... Her ikisi de Kürt
sorunu çözümüne şimdilik mesafeli yaklaşmakta, biri masayı devirmiş, hendek
açmış hendek içine sığdıramadığını hapishanelere sığdırmış, muhalefet ise
mirasını aldığı ulus devleti bakışı içinde homojen bir toplum yaratma ve
yaşatma telaşında...
HDP ortada bırakılmış, hadi gel çağrısı yapılıyor ama Kürt sorunu çözümünü bir
yana bırak gel demekteler. Yani hadi belirleyici kimliğini kapının dışına bırak
bu kilidi çöz demekteler...
HDP kimliği ile var olmaya çalışıyor, çünkü seçmeni sadece kimliğinden dolayı
onu ne olursa olsun, her koşulda desteklemeye devam ediyor, kimliği bırakıp bir
yana doğru evrilirse ya da boykot etse bu durumda meyil ettiği taraf ya da
boykot durumunda iktidarın kazanması anlamına geliyor...
"Boykot" üstü
kapalı "yetmez ama evet" demektir...
HDP bugünlerde yol haritasını çıkarmaya çalışıyor, stratejiler masanın üzerinde
olasılıklar konuşuluyordur, fakat referandumda "hayır" diyenler ile
çatı artı formülü ile ortak hareket etmek istemeleri Kürt siyasetini ve
çıkarını ne kadar taviz vereceği konusunda boşluk bırakıyor...
"Kürt sorunu" ulus devleti sınırını çoktan aşmış bir Ortadoğu
sorunudur ve Ortadoğu’da yaşanacak gelişmelerden bağımsız değildir... Dış
politika iç politika ile iç içe geçmiş durumdadır, Erdoğan, Suriye içine doğru
yapmayı düşündüğü operasyon aslında iç politika çıkmazının dışında çözüm
aramasından başka şey değildir...
Benim tahminim HDP yol haritasını Erdoğan stratejisi belirleyecek gibidir, Erdoğan
MHP ile birlikte beka söylemi ile mi seçime gidecek, yoksa beka söyleminin
dışında yeni bir Kürt açılımı ile mi gidecek? Kürt açılımının kilidi de Suriye
topraklarından geçtiğini NATO zirvesinde istemler göstermiştir...
Siyasetteki krizin çözümünü
yaşayarak hepimiz göreceğiz. Önemli olan krizin çözümü gibi gözüküyor ama hasıraltı
yapılan sorunların çözümü ülkemizin geleceği için daha önemli olduğunu
düşünmekteyim. Kronikleşmiş sorunlar ve onların yaratmış olduğu diğer sorunlar
çözüldüğü zaman ülkemiz yeniden yaratılmış olacaktır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.