Galata Gazete


11 Aralık 2022 Pazar

Fazla bir şey değişmedi…

Fazla bir şey değişmedi…

 

Millet kavramı Osmanlı zamanında cemaat anlamında kullanılırdı, uluslaştıktan sonra da aslında millet cemaat anlamına kullanılmış ama üzerine ulus içeriği giydirilmeye çalışılmış... Fakat Milli Parti, Milli Gazetede kullanılan anlam aynı inancı taşıyanların cemaati, yani birliği anlamında kullanılmaya devam etmiş, çünkü ümmet bir millet kavramını içerir, aynı inanca sahip farklı ırktan insanların birliği...

 

Peki, ulus devlet olunca biz neden milletten uluslaşamadık?

 

Bu sorunun yanıtı üzerine oturduğumuz Osmanlı devlet anlayışında yatar, çünkü biz çok uluslu, çok dilli, çok mezhepli, çok ten renginden oluşan bir imparatorluktuk, imparatorluğun temel düşmanı Şii ve Alevilerdir, onun dışında sırasıyla Gayrimüslim gördükleri Hristiyanlar ve en sonunda da Yahudiler yer alırdı...

 

Adı dışında değişen bir şey olmadı; aynı, aynı olarak kaldı…

 

Ulus devlet olunca temel düşmanlar aynı kaldı ama millet gördükleri aynı inanç yani Sünni İslam anlayışı da aynı kaldı. Devlet aynı devlet, saygı duyulan bayrakta bir kaç küçük değişiklik yapıldı, milli marşı değiştirildi, onun dışında her şeyi ile aynı, ama en önemli ayrılık halife ve padişah unvanı olanlar devletin başından atılıp, artık sorun çıkarmayacak bir cumhurbaşkanı konuldu... Ne yazık ki evdeki hesap çarşıya uymadı; tek adam anlayışı da değişmedi. Koltukta kim oturursa otursun lider hep lider kaldı, her şeyi yönlendirmeye ve itaat beklemeye devam etti.

 

Ülkemizde demokrasi kavramı sözde oldu ama pratikte hiç olmadı.

 

Bizim ülkenin tüm liderleri otokrattır, o yüzden sağı da solu da, devrimcisi de şeriatçısı da aynıdır, kısaca, bizde değişen bir şey yok.

 

Millet, millet olmaya, (köylü milleti gibi…) yani sesi çıkmayan verilen görevi olduğu gibi yapan, koyun sürüsü gibi davranış sergileyen; millet başkaldırmaz! Millet, verir vergisini “devlet babasından” gelen her türlü tacizi, tecavüzü, baskıyı, sopayı peşinen kabul eder, çünkü babadır bu; ne demek ona başkaldırmak, onun başı kalkınca başını indirecek her türlü tecavüzü sessizce kabul edilir... Sonuç olarak millet; başkaldırmayandır.

 

Ulus kavramı ise öyle mi?

 

Ulus devleti sorgular ve devlet içinde soyulmaya müsait alanları bulur ve oradan kendi cebine hortum bağlar... Devlet sermaye biriktirmek için istikrar oluşturan ve sermaye birikimi yaratarak emperyalist olmayı hedefler. Modern lafını giydirilmiş sömürü; ulus devleti kimi sömürür? Sorunun yanıtını yaşantımızdan da görürüz; kendi milletini ve ecnebileri, yani kendisinden olmayan herkesi...

 

Biz ulus devleti olamadık diyemeyiz, çünkü kendi ulus sermayemizi oluşturmak için içimizde olan Yahudileri, Hristiyanları ve Alevilerin her şeyine çöküp aldık, alamadıklarımız ise görüntüseldir, onların ciğeri elimizdedir... Yani, devletin gücünü elinde tutan istediği sermayeye çöker ve istediğini alır, hepsi de yasalara uygundur. O yüzden maliye müfettişleri vardır, onlar olmazsa zaten çökmenin yasal boyutu olmazdı...

 

Ulus devletinde devletin elinde olan her kurum gerek olursa silaha dönüşür, çünkü devlet kendisini kurumları ile savunur... Devlet olmanın birinci koşulu kendisini savunacak kurumlar oluşturmak ve bireylerden bağımsız, onların üzerinde hükümdarlık kuran bir mekanizmadır.

 

Milletten ulusa evirildik ama bizim yaşantımızda fazla bir şey değişmedi, yine maraba, yine cahil, yine elinden ekmeği alınan olarak kaldık…  Ama bir şey değişti, tarihe bakış açımız değişti, ulus devleti öyle bir insan yetiştirdi ki, resmi tarih dışında olanı reddetmek ve resmi söylemi geliştirenlere karşı nefret söylemi geliştiren bireyi oluşturdu…

 

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.