Galata Gazete


21 Şubat 2024 Çarşamba

Kaderimize hep tek yönlü yollarda yürümek düştü...

Kaderimize hep tek yönlü yollarda yürümek düştü...

Birinci dünya savaşı öncesidir. Balkanlar savaşları ile Osmanlı Devleti artık bir Anadolu devleti olma özelliğine doğru “zorunlu göç” yaşanmıştır. Her kitlesel göç kavramı aslında bir anlamda soykırımdır, çünkü göç edilen yerlerde kültürün de kazanması ve yerine yeni sahiplerinin kültürünün konumlanmasıdır... Eskiye dair ne varsa yok edilir ya da yeni sahiplerinin ihtiyacına göre dönüştürülür.

Balkanlardan koparılan Türklerden sonra Avrupa’da artık “Türk Sorunu” yoktur!

“Hasta Adam” olarak tanımlanan devletin parçalanması ile güçlü devletlerin masasında, strateji uzmanlarının hazırladığı haritalarda yeni gelişmelere uygun şekilde güncellenmiştir.

Balkan savaşları henüz bitmişken, Avrupa’nın yeni ve en genç gücü Prusya / Almanlar yeni hedeftir...

Almanlar düşmanlaştırma sürecindedir, bu süreç savaşa doğru hazırlıktır.

Düşmanlar ile çevrili bir alanda yeni bir devletin oluşturması çok güçtür ama bunu Almanlar başarmışlar. Almanlar sanayisi, savaş için yeterli altyapısını oluşturmaktadır.

Devletlerin uluslaşma sürecinde Avrupa'nın ortasında bir mucize gerçekleşmekte...

Uluslaşma aynı zamanda yeni sömürü modelini de ortaya çıkarmıştır. Emperyalizm zamanın ruhudur. Almanlarda bu ruha uygun politikalar ve yeni kaynak arayışındadır... İngiliz ve Rusya arasına sıkıştırılmış Almanlar "hasta adamın" topraklarından da pay istemektedir...

Pay almak için Almanlar Bağdat Demiryolu hattı Konya’da ilk kazmayı toprağa dokundurduğu anda, kaderimiz çizilmiş gibidir. Bizim alnımıza kazınan yeni yol haritamızda: İngiliz ve Rusya’nın hedefindeki Almanların ittifakı olmaya zorlanacağımız bir süreçte ortaya çıkmıştır. Yanına alırlarsa toprakları istedikleri gibi çizemeyeceklerdir, o yüzden yenileceği önceden tahmin edilen ittifakın içine sürüklemek, toprağın sınırlarını çizme hakkını da ortaya çıkarmaktadır.

Birinci dünya savaşı başladığında bizim ittifak seçme hakkımız yoktu...

Tek yönlü gidilen bir yolda, zorunlu ve istem dışı geliştirilen politikalarla bir anlamda savaş hükümetine dönüşmüş bir hükümet söz konusudur. İktidardaki partinin hürriyet hedefinden kısa sürede çark etmek zorunda kalmış ve savaştığı/ düşmanlaştırdığı Abdülhamid'e benzemişti. Abdülhamid'in politikanın karikatürize edilmiş mirasına sahip çıkmıştır...

Tarihimizde demiryolu sanayileşme adına atılmış en önemli adımdır ama aynı zamanda bizim ilerideki Suriye sınırımızı belirleyecek bir hatta dönüşeceğini kim bilebilirdi?

Balkanlardan göçe zorlanan Türkler, Anadolu içinde yeni yaşamlarını kurarken, bir anlamda Avrupa’dan Anadolu toprağına medeniyet getiren bu tehcir kurbanları, yeni kurbanlar yaratacak politikanın da dayanağı/zemini de olacaktır...

Emperyalizm zamanın ruhudur ve devletler paylaşım savaşına doğru hızla gitmektedir... Büyük savaş için girdap oluşmuştur, o girdap içine halkları, devletleri içine alarak savrulmaya başlamıştır.

Bizim o tarihlerde topraklarımızın çoğu çöldür ve çöl fırtınası içinde savrulmaktadır... Yakın tarihimizde bizim için parçalanmanın başlangıcı Balkan Savaşları olarak gözükebilir ama esas parçalanma Birinci Dünya Savaşında gerçekleşecek, sonuç olarak Anadolu’ya sıkışmış bir devlet ile bu oluşan girdaptan çıkacaktık...

Kaybımız çöl kumudur ama çöl kumu altında bıraktığımız insanlarımızın kanı, vücudu ve yeni sanayinin ihtiyacı olan petroldür... Petrolü alanlar bize çölleşmeye yüz tutmuş topraklarda yaşama hakkını verdiler. Bu topraklar içinde dünya güçler dengesinden hep uzakta yaşayan, geçiş ya da başka söylem ile tampon ülke olma özelliğine doğru iteklendik. Bu ülkede çağdaşlaşma adına yapılan her adım, içte geliştirilen muhalefet ile çağdaşlaşma için atılan tek adıma karşı iki adım geriye doğru gitmişiz. Osmanlı yürüyüşü ne yazık ki yeni kurulan devlet içinde geçerlidir. Kaderimiz değiştirmek için tarih içinde birçok örnek olmasına rağmen, bizim siyasetimiz: emperyalist politikaların ve devletlerin her zaman adamı olmuş, onların çıkarı bizim çıkarımızdan daha öncelikli görülmüştür.

İşgal altında İstanbul’da oluşturulan politikalar ve manda isteyenler yeni cumhuriyetin ruhunu belirlemiş ve Osmanlı’dan günümüze kadar devam edecek özel kolejlerin, okulların devamı sağlanarak eğitimde fırsat eşitliği ortadan kaldırılmış, parası ve devlet içinde ayrıcalıklı olan ailelerin çocukları her zaman diğer çocuklardan daha farklı kültüre sahip olarak yetiştirilmiştir.  Ülkemizde hiçbir zaman fırsat eşitliği olmamıştır. Eşit vatandaşlık hiçbir zaman olmamıştır, aynı şekilde laiklik bize özgü bir anlatım olarak kalmış ama özde laiklik hiçbir zaman olmamıştır. O yüzden bu kabul edilmeyen nedenler hala ülkenin en zayıf yönünü ortaya çıkarmakta ve hiç bir zaman bir arada, birlikte, ortak hedefe doğru giden politika oluşturulamamıştır…

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.