Galata Gazete


6 Temmuz 2014 Pazar

Önce güvenlik!

Önce güvenlik!

Madenlerin girişinde yazılıdır; "önce güvenlik" ... Tıpkı bizim sol örgütler gibidir madenler, güvenlik vurgusu yapılır ama hiç bir şekilde güvenlik önemli alınmaz, bir birine benzer cinayetleri yaşarlar ve hep suçlu karşı taraf olur. Bu kadar cinayet, bu kadar ölümlerden hala ders çıkarılmamış ki, aynı hatalar ve aynı boş vermişlik sürüp gidiyor.
Yakın tarihimiz içinde bir çok ölüm oldu ve zamanı geldiğinde anma toplantıları yapıyor, belleğimizde o yaşananları tazeliyoruz, neden, çünkü unutmamak ve ders çıkarmak için. Fakat bugün dahi o olaylardan ders çıkamadığımızı el yordamı ile yol almamızdan bellidir. Hala denenmemiş bir şey var mı, deneyelim, yeni birliktelikler, cepheler kuralım arayışları devam ediyor.
Sol kendi içinde ve dışında oluşmuş olan kriz yönetimini yönetememektedir.
Kriz yöntemini başarılı bir şekilde yürütüyor olsalardı, bugün birbirinden küçük örgütler olmaz, birbirine çelme takmak için fırsat kollayan taraftarlar olmazdı. En ufak bir eylemde pankartını alıp en önde yürümek ve fotoğraf çekmek için birbiri ile kavga eder konumda olmazdı.
Maden girişlerine tabela asmak sorun değil, öncelikle o tabelada yazılı olanı gerçekleştirmek için mücadele etmek gereklidir. Güvenlik önemli alınmayan, kurtarma odası olmayan madende; örgütlü olan işçileri çalıştırmamak için mücadele etmek gereklidir. Maden kazası adı altında cinayet işlenmeden kavga verilmelidir, sonra cinayet işlendiğinde suçu karşıda aramaya devam edebilir ama örgütlü yapılar üstüne düşeni bir yerine getirmek zorundadır.
İş yerlerinde iş cinayetlerini durdurun demek kolay ama iş yerlerinde iş güvenliği için işveren ile kıyasıya mücadele etmek işçi sınıfının örgütlü yapılarının görevidir. Orada tek başına ve bireye özgü güvenlik olmaz, güvenlik her çalışanı kapsar ve onların sağlıklı çalışma için ortam yaratılması ile sonuçlanır.  Sendikalar, iş yerinin güvenliği ve sağlığı için mücadele işini yasalara ve kararnamelere bırakmış gibidir, bunların yetersiz olduğu yaşanan cinayetlerden bellidir.
Sol yaşama hakkı için mücadele eder... Her şeyin üstündedir yaşama hakkı. ‘İşkenceyi durdurun!’ derken bile yaşama hakkına sahip çıkılır, ‘savaşı durdurun!’, ‘savaşa hayır!’ derken temelde yaşama hakkıdır, ‘iş cinayetleri unutulmayacak!’ derken bile yaşama hakkına vurgu yapılır... Ama bu kadar vurgu yapılırken nedense güvenlik önlemi alınmaz...
Sol kadere inanmaz...
Mücadele alanlarında nedense güvenlik eksiliği mevcuttur, oraya gelen her şeyi göze alarak gelmiştir, tüm saldırılara açık olarak, yaşama hakkını hiçe sayarak...
Örgüt olmak demek, kendi kitlesinin yaşama hakkını en üst seviyede korumasını bilen ve her türlü olasılığı düşünüp ona göre önlem almasını bilmektir...
Olay olduktan sonra çözüm aramak ve başkasının yardımına muhtaç olmak örgütsüz olmak ve bireysellik anlamına gelir...
Örgüt vurgusu bol olan bir yazı oldu ama örgütsüz toplum parçalanmaya ve her türlü yaşama hakkı yok sayılmaya devam eder. Bugün her birimiz sadece mücadele alanında değil, karayoluna çıktığımız ama güvenlik sorunu ile karşı karşıyayız, çünkü freni patlamış bir araç hiç beklemediğimiz an üzerimizde olabilir. Örgütlü olan bireyler işte devlet denen mekanizmaya sadece temsil ettiği kitlenin çıkarını savunmayı değil, halkın çıkarını savunacak güvenlik önlemleri almaya da zorlar. Arabanın frenin patlaması bir maden kapısında yazılı olan “önce güvenlik” sözünün yok sayıldığını kanıtıdır. O araç o halde trafiğe çıkıyorsa, orada bir suistimal ve güven zafiyetinin kanıtıdır ve bunu kontrol etmek ancak örgütlü yapıların denetimi ile olur. Bugün araçların güvenliğini bile bir Alman kurumuna (TÜV) bırakıyorsak, bu ülkede ne kadar örgütsüz ve kaderi ile baş başa bırakılmış bir kitle ile yüz yüze olduğumuz gerçeği ile karşılaşırız… Elbette sadece karayolları ile değil, her alanda güvenlik eksiliği söz konusudur.
Sol, öncelikle örgütlü toplum yaratmak için uğraşmalıdır. Yaşamın her alanını kucaklayacak şekilde denetim mekanizması kurmalı ve onun içinde yapılanmalıdır. Sadece politik hedefler ile devrim olsun sonrasına bakarız mantığı ile yapılan her iş başarısızlığı ve devrim sonrası yaşanacak kaos ortamına yapılan bir yatırımdır.
Yaşama hakkı için önce güvenlik!
Güvenlik içinde öncelikle örgütlü toplum yaratmaktan geçiyor.
Örgütlü toplum, karşılaştığı sorunlar karşısında kriz yönetmesini ve kriz koşullarında nasıl davranmasını bilir, ona göre esneme gösterebilir.
Bugün yaşadığımız solun dağınık hali, solun krizi yönetemediğinin bir kanıdır. Krizleri yönetmesini bilmiş olsaydı, bugünlerde yaşanan bir siyasi partinin iki ayrı kongresi olmazdı.
Krizleri yönetmiş olsaydı, 12 eylül öncesi siyasi yapılar ile direk bağlarını korumuş ve devamlılık esasını sözde değil, yaşamın her alanında göstermiş olurdu.
Bugün dahi sol, eski gücüne ulaşamıyorsa, kriz yönetmediği ve eski üyelerinin eteğinde birikmiş taşları yok edemediği içindir.
Hala her şeyi ben bilirim, her şeyi bir dergi sayfaları açıklarım ve tek doğru mantığı ile hayata baktıkları için başarılı olamamışlardır.
Sol örgütler her şeyi bilmiş olsalardı ne dine, ne de bilme ihtiyaç olurdu.
Sol, koşullara göre değişen, dinamik yapısını geliştiren, fırsat eşitliği ilkesini savunan, yaşama hakkının temeline alan bir ideolojinin üründür, aksi halde mücadele ettiği kesmin kopyası olur ve kopya aslının yerini hiçbir zaman alamaz.
Sol iktidar mücadelesi yapmak istiyorsa, mücadele ettiği kesimi kopya etmekten vazgeçip, kendi önceliklerini ve sınıf mücadelesini öne almak zorundadır…
Yaşama hakkını sol savunur, o yüzden hemen şimdi barış demek için sesini yükseltir.
İsmail Cem Özkan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.