“Bunu ben demiştim” yazısı!
Türkiye sürekli bir rotadan öteki rotaya oturuyor, sürekli
değişim içinde. Bu rota elbette batıya doğru değil, Ortadoğu çöllerine doğru
gidiyoruz. En son bizler Ortadoğu çöllerinde trenlerimizi ve bitle mücadele
ederken bitap düşmüş, sonra ayaklanan Arap milislerin attığı kurşunlar ve İngilizlerin
sağladığı olanaklar ile çöl kumlarını kan ile sularken bulunmuştuk. Lozan
sözleşmesinden sonra çöller yerine yönümüzü Osmanlının kuruluşunda olduğu gibi
batıya dönmüş, o tarafa doğru rotamızı çizmiştik. Ulus devletin kapalı
ortamında, sınırlarımızı kalın duvarlar ile örüp, içte sermeye biriktirirken
hedef batıydı. 24 Ocak kararları sonrası rotamızın yönü değişmeye başladı,
sınırlardaki kalın duvarları yok ederken, sermeye birikimi artık yeterli görülmüş,
özelleştirme ile dünyanın her yerinden sermaye akışına olanak sağlanmış. Para girişi ile birlikte oluşmuş olan tüm değerler,
giren paranın amacına doğru değerler birer birer yok oldu ve yerini yeni değerler
oluşmadı. Yeni Türkiye bu oluşturulamayan değerler üzerinden yeni kültürünü ve
rotasını çizdi. Bu rota Ortadoğu ülkesi gibi olacağımız günleri işaret
ediyordu. Güçlü iktidar olacaktı, bu güçlü iktidarın da elbette güçlü lideri
olması gerekliydi ve lider de zaten kısa sürede bulundu!
Türkiye’nin kaderi iç dinamiklerden daha çok, dış
dinamiklerin etkisi ile değişmektedir. Bu kapitülasyonlardan bu yana süreklilik
arz eden bir durumdur. Kısaca iç dinamiklerimizin gücü iktidara bir şeyleri değiştirmeye
yetmemektedir. Elbette bu sözü söylerken iç dinamikleri yok saydığım anlamına
gelmesin. Elbette iç dinamiklerin de etkisi olduğu rota düzeltmeleri olmuştur,
fakat o kadar az ki artık genel çizgiyi etkileyecek boyutta değildir. Tarihimiz
içinde değişik zamanlarda kırılmalar olmuştur, bu kırılmalarda tetikleyen unsur
her ne kadar iç kırılmalar gibi gözükmüş olsa da sonuçta bu işten kimler karlı
çıktı diye baktığımızda ne yazık ki bu değişimlerden en çok dışarıdaki dinamiklerin
yararlandığını görürüz.
Genel değerlendirme sonrasında günümüze gelelim, çünkü
oluşmuş olan 12 Eylül kırılmasının hala bizler artçı kırılmalarını yaşıyoruz. 12
Eylül’de rotamızın oturtulduğu hat henüz aktüel olma özelliğini korumaktadır. Her
kriz dönemi, bir anlamda artçı sallantıyı işaret eder, zamanlaması ortalama on
yıl olarak düşünebiliriz. Doksanlı yıllarda “çakıl taşı vermeyiz” denemesinden,
bugün daha farklı söylemler ile başka kırılmalar yaşamaktayız. Elbette iktidarı
güçlendiren ve iktidarı besleyen bir takım olaylar olmuştur. Eğer bir operasyonda
iktidar güçlenerek çıkıyor ise, orada yapılan iş iktidara karşı değil, iktidara
rağmen iktidarı güçlendiren bir şeydir. Bugün gelinen ve halkın sandıklarda
desteklediği bir lider olması gereken yerdedir, çünkü başka seçenek düşünülecek
ve onu zayıflatacak her hangi bir siyasi oluşum yoktur. İktidar, bu iktidara
rağmen iktidar olma özelliğini koruyorsa, orada onu iktidarda tutan muhalif bir
yapının varlığından söz edebiliriz. Kısaca ve açık olarak dersek, iktidarı
muhalefet beslemekte ve iktidarın tüm olumsuzluklarının üstüne perde çekmekten
başka işlevi yoktur. Çünkü muhalefet, iktidarın sadece bir yönünün kötü bir
kopyasıdır, iktidar ihtiyaç duyduğunda o yönü kendi çıkarı için rahatlıkla kullanabilmektedir.
Bugün mecliste bulunan tüm siyasi partiler siyasi iktidarın kriz döneminde yan
değneği olma özelliğini göstermiştir. Her kriz döneminde muhalefet partisi
değişmiş olsa da genel gözlem içinde her biri zaman içinde yan değnek olarak
iktidarın iktidarda kalmasını sağlamıştır. Yani iktidar kriz yönetmesini bilmiş
ve iktidar ömrünü uzatmıştır.
Erdoğan siyasi bir liderdir. 12 Eylül siyasi perspektifine
uygundur. Hatta arzu edilen bir profile sahiptir. Erdoğan iktidara geldiğinde
lider konumunda değildi, zaman içinde lider olmaya ve konulara hakim olmaya
başlamış, bugün artık her şeyi ben bilirim konumuna gelmiştir. Erdoğan iktidara
geldiği günden bugüne hep kendisini güçlendirmiş, çevresini de rant ile
beslemiştir. Her şeyden rant elde etmeyi bilmiş, inşaat sektörünü, ekonomik
işleyişi rakipleri karşısında gerek gördüğünde bir silah olarak kullanmaktan
çekinmemiştir. Siyasi güç aynı zamanda ekonomik gücü artırmış, ihalelerden “sakal
ovuşturmak” doğal olmuştur. Herhangi bir ihaleden aracının yüzde alması, uluslar
arası firmaların değişik ülkelerde rüşvet davalarının açılması ve ceza almasına
rağmen ülkemizde her hangi bir tepki olmaması bu işleyişin bizde doğal karşılandığını
işaret etmektedir.
Erdoğan cumhurbaşkanı yemini ederek yeni bir sürecin de
başladığını işaretini vermiştir. Daha yetkili, daha sorumsuz sorumlu olacağı
bir süreç. Çünkü devlet işleyişinden başbakan sorumludur, ama bakanlar kurulunu
gerek gördüğünde yeni konumu ile Erdoğan rahatlıkla başkanı olabilecektir. Bakanlar
kurulu aldığı her kararı Çankaya taşıyıp fikir alacaktır. Bu beklentiyi bizzat Erdoğan
seslendirmektedir.
Yeni süreç elbette yeni operasyonel işleri de haber
vermektedir, çünkü cemaate karşı başlatılan ve halen süren bir hareket var. Bu operasyonel
dönemde bakanlar kurulu ve AKP yeniden dizayn edildi... Bu yeni düzenlemede Hüseyin
Çelik kapı önüne bırakıldı bir anlamı ile, peki neden? Hiç vazgeçilmez olan Hüseyin
Çelik neden kapı önüne bırakıldı?
Benim aklıma gelen şey; yeni düzenlemede cemaatlere karşı
bir operasyon yapılacak, bu cemaat sadece Gülen çevresi değil, daha geniş
düşünülüyor! Bunun ile ilgili ilk ipuçları cemaat medyasında verildi. MİT, cemaati
gözlem altına almış, içinden bilgiler alıyor. Kim, nerede, ne yapıyor
biliniyor. Erdoğan ne demekteydi, “inlerine ineceğiz!”
Evet, bu “inlere inme” işini yeni sorumlu başbakana
yaptıracaklar, çünkü devlette devamlılık esastır.
Peki, Hüseyin Çelik kimdir, ne yapar? AKP dışında
ilgilendiği işleri var, vakıf yönetiminde ve cemaat işleri ile içli dışlı. Öte
yandan Kürt konusunda duyarlı, Kürdistan yönetimi ile ilişkileri var. Ermeni açılımının
mimarları arasındadır. Van’daki Ermeni Kilisesinin açılması ve sene de bir de
olsa ibadet yapılmasının mimarlarından. Ama onun hükümet için zayıf karnı cemaat
ilişkisi olarak görüldüğünü düşünüyorum. O, AKP sözcüsüdür, o yüzden her konuda
bilgi sahibidir, şimdi yapılacak olan operasyonda bilgi sahibi olması
istenmemektedir. Çünkü en ufak sızma planların ortadan kalkması anlamına
gelmektedir. Çelik, anladığım kadarı ile hükümetin ve AKP’nin cemaat tarafından
zayıf karnı olarak görülmektedir.
Kurulan yeni düzenleme, iktidar partisini seçime götürecek
kadroları belirleyecektir, yeni milletvekillerini seçecektir. Seçim koşullarına
rağmen seçim deneyimi olan Çelik, kapı önüne bırakılıyorsa, basit, sıradan bir
şey olmadığını bana düşündürüyor...
Düşünüyorum ama doğru mu çıkacak, bunu zaman gösterecektir
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.